bugün

entry'ler (116)

farsça

Bundan üç dört hafta önce ücretsiz Farsça kursu olduğunu öğrendiğimde hemen başvurmak isteyip başvurmamıştım. Kurs ücretsiz olsa bile kayıt tarihinin üzerinden on gün geçmişti. Neyse ki üniversitemin ayarladığı bir program olması hasebiyle ve hocamın da yardımıyla kayıt bürosuna gittim. Konya gibi bir şehirde yaşayanlar bilir; Bosna Hersek Mahallesi'ne gitmek çarşıdan bile tramvayla elli dakika sürer. Büro da Bosna'daydı.Neyse, kayıt yaptırmak için gittiğimde çok geç geldiğimi(Haftada 3 saatten 6 saate katılmamışım)söyledi görevli. Yapabilir misiniz bu saatten sonra, başlangıcı kaçırdınız dedi. Moralmen biraz çöksem de bu beni daha da hırslandırdı. Adama içten içe öfkelenerek çıktım ama o an bu dili kesin öğreneceğimi söylemiştim kendime. Başlangıcında beyhude bir hırstı. Kayışı kopan hırsın bir şeye yaramayacağını, hiçbir şey öğretemeyeceğini hepimiz biliriz. Kursa baslamak istememin birkaç sebebi var. En büyük sebebi farklı bir dil öğrenmenin cazibesidir. Hatta gerçeği itiraf edeyim ki dünyanın en iyi şairlerini yetiştiren en iyi şiir dilini öğrenmekti. ikinci bir sebebi de yazın geçen boş zamanın rehavetini üzerimden atmaktı...Ve ardından kursa başladım. ilk gittiğim gün bazı şeyleri oturtmaya, nüanslarını ve inceliklerini yakalamaya uğraştım. Hakikaten ilk zaman konulara aşina olmadığım için pek bir şey anlayamadım, ama iyi bir izlenim edinerek ayrıldım. Hoş gelen bir ritmi vardı, anlamasam bile dinlediklerim içimi kıpır kıpır ediyordu. Hayır yanlış anlamayın,bu farklı bir dil öğrenirken "bilinmeyene" olan saf bir alaka değildi. Bu dilin farklı bir musikisi vardı. Noldu biliyor musunuz? işin en başında boş bir hırsla başlayan ben bu dili sevmeye başladığımı farketmiştim. Hem ben değil miydim şiir için bu dili öğrenmek isteyen? Ama insanoğlu işte, kötü duygular güzel duyguları eziyor hatta unutturuyor. Başlangıçta - doğal olarak - herkesden gerideyken hususi çabalarımla, zevkle çalışarak önlere geçtim. Aradan neredeyse bir ay geçti. Ben hem Farsçayı hem hocamı sevdim. Bu dile aşık oldum. Bu dille yatıp kalkıyorum. Geçen sene Osmanlı Türkçesi öğrenirken geçirdiğim meşakkatli zamanların semeresini şimdi bu alanda almanın sevincini yaşıyorum. Kelimelerle oynamak, etimolojisini öğrenmek müthiş bir duygu...diller arasındaki müşterek yönler de cabası. Eğer Farsça öğrenmek istiyorsanız, çok büyülü bir alemin içine girdiğinizi bilin. Ön yargılarınızı yıkın, sabredin. Hiçbir dili öğrenmek kolay değil ama dünyada bir Türk dil öğrenecekse en kolay öğrenebileceği dillerden biridir. Bir tutku besliyorsanız zaten sizi kimse bu yoldan alıkoyamıyor. Sadece acele etmeyin! Farsçaya karşı gizliden gizliye aşina olmamı, sevgi büyütmemi zamanla farketmemi biraz da komşumuz iran'ın kültürüne ve tarihine meraklı olmama bağlıyorum. Tarih boyunca Türk ve Pers ilişkileri ve Türkmenlerin son asırlarda iran'ın kültürünün ve manevi tarafının teşekkül edişinde bir payı olması da ayrı bir mevzu. iki kültür arasındaki yıllardır süregelen etkileşimler ve bağlar aşikar... Ve ayrıca dokuz yıllık bir Sago sever oluşum diğer bir etken... bilenler bilir. Gerçekten öğrenmek isteyenlere kaynaklar önerebilirim. Elimden geldiğince destek olmaya ugraşırım. Ayrıca size bir tavsiye; ilber Hoca'nın Farsça ve Fars şiiri üzerine olan yorumlarının videolarına ve makalelerine internet üzerinden erişebilirsiniz... malumunuz, ilber Hoca iran kültürünü pek sever...

alessandro nesta

Döneminin en iyi defans oyuncusuydu gözümde. Hatta şu ana kadar gelmiş geçmiş en iyi defans oyuncuları arasında ilk 3 değil ilk 2 ye girer. ıtalya milli takımında beraber oynadığı cannavaro yılın en iyi oyuncusu seçilmesine rağmen bence ondan daha komple bi stoperdi. tek sıkıntısı çok sakatlanmasıydı ve bunlar saçma sapan sakatlıklar,siz neyi kastettiğimi anladınız. kayarak yaptığı müdahaleleri meşhurdur ama dünyanın en iyi defans oyuncusu olarak görmemde; müthiş kademe bilgisi ve zekası etkilidir. Sergio ramos bu adamın yanında yumuşak kalır düşünün siz gerisini artık. Duvar gibi olmasına ve korkusuz müdahalelerine rağmen hata oranı çok azdır, bi stoper e göre aşırı teknik ha bi de az gol atıyormuş tek eksiği oymuş! stoper yani o da normal. Ondan sonra onun gibi stoper gelmedi hiç. Onun stilinde bi stoper hiç gelmedi gelmezde bence. Futbol artık daha modern ve teknolojik hal almaya başladı çünkü. Zevk alarak oynuyordu nesta bu oyunu. simdiki stoperler öylemi peehh. dokunsan düşüyorlar faul almak için vs... Efsanedir Nesta.

josep guardiola

Taktik dehası.

erdem ergün

Yeni albümünün geneli için konuşamayacağım ama muazzam şarkıları var. "Yeşil zümrüt kaş altında" başka diyarlara götürüyor. "Efkara geldim" de çok güzel bi de çıkış parçası "Zaman" on numara olmuş.

ömer ali şahiner

Senelerdir kendisini tanırım kendiside Konyalı olduğu için. aynı mahalledeyiz çocuklugundan beri. çok iyi yükseldi. şaşkınlığımı gizleyemiyorum. tebrik ederim Ömer kardeşimi.

ryan donk

Tam da Galatasaray'ın aradığı tipte bi oyuncu. ortasahada melo kadar sert değildir ama serttir kıvrak bi oyuncudur. defans ile ofans arası bağlantıyı dinamizm i mükemmel sağlıyor. rıza hoca'nın oyun planı için kilit bi oyuncu. Galatasaray büyük ihtimalle alacak. Gelirse ortasaha nın yükünü selçukla beraber hafifletebilir, uyumlu bi ikili olabilirler melo selçuk kadar olur mu bilemem ama sanki daha iyi olur gibiler. donk ayağında top tutabilen,pas istatistiği yüksek, sert, ileri geri gidişleri desteği mükemmel, oyun görüşü iyi, top çalma istatistigi yüksek, çok özgür bi oyun stili var. Ilaç gibi gelir.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

shut the fuck up ! !

sözlük yazarlarının en son okuduğu kitap

Yusuf atılgan "Aylak adam"

25 kasım 2015 atletico madrid galatasaray maçı

ard arda 3 pas yapamıyoruz amk. oynayacağınız oyunun ben! biraz ruh hırs cesaret azim !

mustafa denizli

Galatasaray'ımın yeni teknik direktörü olmuştur. Şu anki durumumuzda takımın başına geçebilecek en mantıklı insanlardan belkide en mantıklısından biriydi diyordum öylede oldu Hayırlı olsun.

josep guardiola

Ercan taner onun için "tam bi picasso" demiş four four two daki en iyi 11 seçimini yaparken. ne kadar mourinho ile karşılaştırılsada şu an bence dünyanın en iyi teknik direktörü. dikkat edin dünyanın en iyi takımının teknik direktörü demiyorum. şu an barcelonanın başında olmasada gerek oynattığı oyun, gerek taktisyenligi, gerekse futbol a getirdiği yenilikleri ve özgün kişiliği ile, nerde ne yapacağı belli olmayan, zaman zaman süprizler yapmayı seven, maç içinde her tercihini korkmadan cesaretle, inanarak yapan bi karakter. futbolu sadece futbol olarak görmeyen, kendi yapmak istediği şeyleri bütünüyle sahada görmek isteyen, bundan büyük haz duyan bi insan. Geçtiğimiz aylarda romaya 7 gol attıkları maçtan sonra daha eksiklerimiz var demişti. hiç şaşırmamıştım aslında neden? çünkü nasıl biri olduğunu biliyorum yıllardır takip ediyorum kendisini. dünyada işini en çok seven teknik direktör kim deseniz guardiola derim. çünkü bazıları para kaygısı için yapıyor işini bu bi gerçek. mourinho ile karşılaştırılmasini doğru bulmuyorum çünkü ikiside çok farklı tipte teknik direktörler. guardiola genelde elit ve büyük takımları yönetmiştir. ama mourinho da mesela chelsea ve realle şampiyonlar ligini kazanamamış ama porto ve interle kazanmış. o yüzden ikisinin taktik zekasıda üst düzey olsada ikisini sevsemde guardiolanın yaratıcılığı beni çok etkiliyor. guardiola ne yapacağına genelde maç içinde karar veriyor çünkü. çoğu teknik direktör maç öncesi maçı yaşar, oynar ama maç içinde B veya C palanlari rakibin durumuna göre bozulabilir. ama pep in B ve C planınının olduğunu düşünmüyorum. o kendi oyununu hangi şartlar olursa olsun oynatmayı sonuna kadar aynı duzende oynamayı düşünüyor. maç boyu takımını kusursuz oynatmayi düşünüyor. Oynanan oyun hoşuna gitmezse maç içinde defalarca taktik değiştirebiliyor, defalarca oyuncuların yerini değiştirebiliyor hiç cekinmeden! Gerçi oynanan oyun hoşuna gitsede bunu yapıyor. çünkü yeniliklerden, süprizlerden, yeni denemelerden hoşlanıyor, zevk alıyor yaptığından. Bu karmaşaya rağmen oynattığı oyunu, istediklerini bilmemiz, anlamamız da çok enteresan ve! Bu da pep in başarısı aslında. zor olan bişeyi bize kolay gibi gösteriyorlar çünkü. Ama bu olayların arkasında ne zorluklar yatıyor kim bilir. kaybettiği maçlardan ders alarak kendi taktiğini de çok etkilemeyecek şekilde o maçtan aldığı derslerle yoğuruyor. Şampiyonlar liginde bu sezon deplasmanda Arsenal e karşı deplasmanda 2 0 kaybettikleri maçta dahi takımı istifini bozmamıştı. bu tarz disiplinli takımları hep seviyorum. 2 hafta sonra evlerinde Arsenal e 5 gol atmalarıda bunun göstergesiydi. Barcelona ve bayern münih e ilk geldiği zamanlar taktikleri çok eleştirilmişti. Hatta ismini tam bilmiyorum eski bayern münih efsanelerinden birisi şöyle demişti sanırım: "Bayern münih böyle sıkıcı oynamaya devam ederse boş kaleye geldiklerinde bile geri pas atacaklar sanırım" gibi bi sözü vardı bi blog makalesinde okumuştum. Zaten bayern in yıllardır oynadığı oyun barcelona ile aynıydı nerdeyse. pep in gelmesiyle daha da ileriye taşındı. kendi oyun tarzını takımına zamanla oturtuyor. çünkü oynatmak istediği oyun hem mental hemde fiziksel olarak çok yorucu bi oyun. Sürekli top sende olacak, top sendeyken gol atılır rakipteyken değil! Topu kaybettiginde yoğun pres, top sendeyken yoğun baskı! Baskı baskı baskı! pres pres pres! Ve bunu maç boyu düzenini disiolinini bozmadan yapacaksın Futbolcuların buna adapte olması çok kolay değil. Mükemmel kondisyon! Yoğun antrenman! Saatlerce bıkmadan, usanmadan, severek yapmalısın ki uygulamaya gecebilesin. Gerçekten çok zor. Bayern münihde bile bu 2 sene sonra yavaş yavaş oturmaya başladı. tamamıyla oldu! diyemiyorum çünkü Pep e göre hala oynanan oyun tamamiyle istediği gibi değil bence. her hafta her takıma karşı farklı skorlar alınsada. her maç kusursuz oynamıyor bayern. Örnek olarak Arsenal deplasmanı. oynattığı oyunun zaaflarıda azımsanmayacak kadar var tabi normal olarak. Bazı maçlarda kafasındaki herşey tamamiyle sahaya yansıtılmış olsada guardiola bunu her maçta istiyor şüphesiz! Ama guardiola ne olursa olsun, 2 sene sonra olsada! taktiğini stilini takımına yavaş yavaş yerleştirmeyi başarıyor. Barcelona ve bayernde olduğu gibi. Dünya futboluna kazandırdığı oyuncularda cabası. o yüzden guardiola başta alıntıda da verdiğim gibi Harbiden tam bi picasso ! http://www.hurriyet.com.t...gi-23709302?noMobile=true

http://m.milliyet.com.tr/...la---1947059-skorerhaber/

http://www.hurriyet.com.t...gi-40004082?noMobile=true

http://www.yarisaha.com/profil-pep-guardiola-i/

http://www.yarisaha.com/profil-pep-guardiola-ii/

http://www.yarisaha.com/profil-pep-guardiola-iii/

Buyrun bunlarda bahsettiğim çoğu şeyin geçtiği, bazı yerlerini aldığım makale ve haber yazılarından bi kısmı.

hayatta insanın en ağırına giden şeyler

21 yaşında üniversite sınavına tekrar hazırlanmak. ne kadar bu yolu insan kendisi bi cesaretle seçsede koyuyor.

alphonse daudet

Degirmenimden mektuplar adlı kısa öykü kitabındaki yazılarla bazen eleştirel bi dille döneminin durumunu yansıtmış, bazen de gayet sade ve samimi bi dille bi aşk hikayesi sıkıştırıvermiştir araya. dili, gel oku beni diyor, çok akıcı bi dili kullanmış. Ne kadar bazı karakter ve yer isimleri yabancı olduğu için ya da dönemin reel olaylarını aktardığı için zorlansanızda, çünkü yeterince fransız tarihi ile ilgili bilgim olmadığı için, sıkılmadan okuyabiliyorsunuz. Öykülerindeki öğütleri ve anlatmak istediklerini ince ve zeki bi şekilde aktarmış okuyucuya.

türk kızı

Ne yapsalarda onlara muhtacız onlarda bize muhtaç kabul edelim.çünkü kendimizden başka biri ile işler zorlaşıyor.bizi en iyi biz biliyoruz,halimizden en iyi kendimiz anlıyoruz kısacası vesselam.

barış akarsu

Çok severdim abimi diyerek başlayayım söze. nasıl desem harbi severdim ben barış abiyi. daha ben 11 12 yaşlarındayken yalancı yarim dizisine kilitlenirdik ailecek. o zamanlar çok severdi herkes barış abimi. hep bizden biri olarak görürdük onu. gözlerin şarkısı ile gönlümde taht kurmuştu, çok duygulanırdım o şarkıda sebepsiz. diziyi son izleyişimizdeki gün kaza haberini geçireceğini nereden bilebilirdik. gece kaza haberini duyunca bi tarafım gitti sanki. biranda soğuk suya atlarsınızda bi yandan ürperirken bi yandanda titrersiniz ya bende öyle olmuştum. o gece çok geç uyumustum. içimden gelmiyordu acaba mutlu haber gelir mi diye. tabi olayın büyüklüğünü bilmiyorum. bi gün sonra mahallede konuşulan tek konu oydu. hiç abartmıyorum herkesin yüzünde hüzünden başka bişey yoktu. ne kadar dua etsekde abim bizi bıraktı gitti. Rabbimin takdiri diyecek bişey yok. ama o anki çocuk aklımla yarabbim niye o kadar kötü insan varken barış abimi aldın diye isyan etmiştim. kaza haberinden ölüm gününü öğrendiğim zamana kadar sabırla bekledim. o anları hatırlamak istemiyorum geçiyorum burayı. ama çok ağlamıştım. çok abartılı bulabilirsiniz ama o zamanlarda cocuktuk ışte. bizi sevgi dolu yüreğiyle etkilemişti. şimdi hala etkisinde olmamın sebebide çocuklugumda böyle bişeyi yaşamış olmam. şu an vefat etseydi barış abim bu kadar koymazdı herhalde. bu yazdıklarımı yazmadan öncede biranda aklıma geliverdi ve yine ağladım. küçükken bize verdiği öğrettiği, sevgi, insanlık, merhamet adamlık, ne varsa bize verdiği için çok teşekkür ederim. bazen böyle aklıma geliveriyor. nedense şarkılarını dinlerken sanki yaşıyormuş gibi hissediyorum sesini duydugum için ama adını duysam bi hüzün kaplıyor içimi. hep o gece aklıma geliyor. neyse daha yazacak çok şeyim var senle ilgili ama hepsi aklıma gelmiyor be abi kusura bakma ama şunu bil seni hala özlüyorum. inşaAllah senle diğer tarafta buluşuruz bi gün.

sabaha karşı yokluğu en çok hissedilen şey

sabahları daha dinç olunduğu için ders çalışılabilir yalanını kim uydurdu acaba. bu saatte uyku ve açlıktan başka bişey hissetmiyorum. midem gurulduyor şekerim düşmüş açlıktan amk.

eşkiya dünyaya hükümdar olmaz

lan anlamadığım şu bu dizide. bu dizideki karqdenizliler yarı karadenizli yarı ıstanbul ağzıyla konusuyor. bi karar verin amk hangisi? laz ağzını da yapamıyonuz bari rezil etmeyin. buna karadenizliler eminim sinir olmuştur. dizinin içeriğine gelirsek. klasik türk vurdulu kırdılı dizisi. ülkemin kopuk zıpır karadeniz insanı vardır ya hani. o yüzden başrol karadenizli. sert ama ailesine merhametli. onun kadını sert,haşin. hani şu erkeğini çekip çeviren tiplerden. dışarıdada reis bu adam işte. klasik yani. kurtlar vadisi hastası iseniz bunu izleyebilirsiniz. karakterler arada bi espriyle karışık felsefik kelimeler filan kullanıyor seyircinin ilgi odağı olmak için, arada memleket meseleleri katıyorlar. benim düşüncelerim bunlar. reaksiyonda gereksiz karakterler atıldıktan sonra bayağı bi iyi gidiyordu bitirdiler onuda. ikiside benzer tip diziler ama reaksiyon daha realist yaklaşıyordu olaylara ülke gündemi açısından. gerçeği ve kurguyu çok iyi yoğurmuşlardı iyi gidiyordu. kurtlar vadisi ve edh olmaz karması idi. ama ikisindende güzeldi bence. bitmesi bi hataydı. edho ın bazı bölümleri çok yapmacık, alışılagelmiş geldi bana.

torku konyaspor

Bu haftada galibiyet serisine devam eden şehrimin takımı. hak ettiği yerdemiler bilmiyorum.hayır diyebilirsiniz ama taş gibi bi takım oldular. çok kompakt bi oyun oynuyorlar. takım kelimesinin cuk oturduğu bi kaç kulüpten biri. attıkları gollerdeki organizasyon harika. tarafsız olun izleyin derim antep maçındaki golleri. stadda izleyince dahada bi iyi farkediliyor. topu kaptırınca rakip oyuncunun çevresinde en az 2 kişi baskı yapıyor ve bi şekilde alıyor. bu yorumlarım şu ana kadar ki gözlemlerim sonucundaki analizlerim. devam edelim. defansif anlamdada ligin en iyi takımlarından. e bunda en başta dediğim gibi kompakt oyunun katkısı çok büyük. 2 3 oyuncunun pres yapması gibi vs vs vs... ligin en fazla koşu rekorunuda trabzon maçında kırmalarındanda anlaşılıyor ne kadar istekli ve hırslı oynadıkları. ne kadar iki hatalı gol atsada. yalnız hücumda defans kadar etkili değiller. evlerinde oynadıkları maçta bile(mersin maçı hariç) çok pozisyon yaratamıyorlar, çok boş alan bulamıyorlar. bunda aykut hocanın yapısı gereği ilk olarak geriyi düşünmeside bi etken tabi. Kısa kesmek gerekirse konyaspor garantici oynuyor. ofansif olarak bi şekilde golü bulurum, ilk başta gol yemeyeyim diye oynuyor bunu da çok iyi başardı şu ana kadar ilerde ne olur bilmek zor bekleyip göreceğiz. hücum hattıda fena değil.
(bkz: Alban meha)
(bkz: Abdourazack traore)
(bkz: sissokko)
(bkz: Dimitar rangelov)

cigara bir kez içmiş biri bağımlı olur mu

bi sigara ile bişey olmaz. ama kendini onun güzel bişey olduğuna inandırırsa. veya size özenip devam ettirirse filan ucu gelmez bunun haberin olsun. vebali sana kardeş.

aşık olmak istemek

Aşık olamıyorum diye bişey olmaz zaten. aşk biranda gelir