bugün

ben sen o

(bkz: akustikmolotof/#9448509)

aptallık denen sonuç öyle sanıldığı gibi efsunlu bir yapaylık olmayıp kişinin rutin yaşam perspektifinde farkında olmasa bile zaman zaman gerçekleştirdiği bilinçli bir farkındalık ya da spontane bir şekilde bilinçsel şekillendirmenin ürünü olmayan bir farkındalıksızlığın ürünüdür, yani kimi zaman dünyanın en alim insanları bile içinde bulundukları süreci ince eleyip sık dokuyarak kendi farkındalığına konu edinir, bu konu edinmenin sonucunda aldığı karar sonucunda ortaya çıkan sonuç kimi zaman aptallık olarak değerlendirilebilir, ama bu aptallık tavrı tarihsel ve sosyolojik bir determinizm sürecinden besleniyorsa,yani aynı nedenlerin aynı sonuçları doğuracağının bilincinde olunduğu halde rutin bir akıl tutulmasının etkisiyle sonucu aptallığa gebe bir nedeni benimsemek yöntemli bir çılgınlık değildir, ben ezilmeye alıştım, ezilmeyince afakanlar basıyor, ezilme isteği artık genlerime dahil olmuş bir istek ve arzu diye tavrını meşru görüyorsan, o halde böcek olmayıda seviyorsundur, yani böcek olmayı kabul ediyorsan ezilmeyide kabulleneceksin vecizesi ile ezilmeyi kabul ediyorsan böcek olmayıda kabul edeceksin vecizesi aynı farkındalıksız farkındalığın ürünüdür, Franz kafkanın ,dönüşüm eserinde gregor samsaya giydirmiş olduğu böcek olma algısı nitelikli bir algıdır, bir farkındalık barındırmaktadır, çünkü bu durumdan bir rahatsızlık duymakta ve bunun etkisinden kurtulma çabası vermektedir, bir nevi spartaküsleşmeye yeltenen bir böcek, ama kıyının bu tarafında bizi ezin ne olur bizi ezin diye yalvaran mutlu tutsaklar biçiminde nefes alıp vermeye devam eden kalabalıklar var, rahatsız edildiğini kavrayamayan, bu kavrayamamadan dolayı ezilmişliğini bir kader olarak görüp, tamam bu dünya bizi ezenlerin olsun, kaderimiz neyse çekeriz, ama öte dünyada bunun mükafatını, yani bu ezilmişliği kabullenmenin, ses çıkarmamanın sonucunda kazandığımız bonus sevap puanlarıyla öte dünyada rahat yaşayacağız, Allahın hikmeti orada hep bizimle olacak ve burada bizi böyle ezenler, o öte dünyada Allahın gazabına uğrayacaklar... mantığı hem bir çılgınlık, hem kaderci bir aptallık, hemde böcekliktir.
Kişinin yetersizliğinin bile yetersiz olması şeklinde bir metaforun bu ülke topraklarında kolektivist bir tavır ve benimseyiş olduğunu görmek, bu olguyu dile getirmek elitizm olarak algılanıyorsa vah halimize diyelim;

Ayrıca adornoya affedilen kavrayışın marcuse tandanslı olduğunu belirtmekte büyük fayda var, mutlu tutsaklar kavramı üzerinden şekillenen farkındalıklarını yitirmiş bir köle toplumunun aptallık ve zekilik gibi kavramları keşfedebilmesinin mümkünsüzlüğünü dile getirmekte büyük fayda vardır, söz konusu yazarın; "zincirlerinden memnun bir köle toplumu" olarak en çok korktuğu toplum biçimini anlatmaya çalışan adorno "zincirlerinden memnun" olan bu insanları hiçbir zaman aptal olmakla , böcek olmakla suçlamamıştır;şeklinde bir değerlendirme yapması ile yaşadığımız toplum arasında şu şekilde bir bağlantı kurmak mümkündür, bu durum aynen hindistanda eğitilen fillerin durumuna benzer, Sirklerde eğitilen yavru fillerin ayaklarına, sağlam bir kazığa bağlanmış bir zincir takılır. Uzun bir müddet bu şekilde bakılıp beslenen yavru fil artık büyüyüp çok güçlü hale geldiği halde, ayağına çok ince ve kolay koparılabilecek bir ip bağlandığı halde asla onu koparıp kurtulmayı düşünmez, düşünemez. Çünkü aklında hala tutsak olduğu inancı vardır.

Yaşadığımız toplumun bireylerinin, birer kamikaze pilotu mizacına bürünüp ,her zaman ,uçağı kendi sınıfının üzerine doğru sürüp intihar etme farkındalıksızlığı rutin bir şekilde devam ettikçe, bu intiharı-aptallığı- bir çılgınlık ve iyimser bir fedakarlık olarak gördüğümüz müddetçe, içinde bulunduğu sınıfın üzerine uçağını sürmesi durumunda içinde bulunduğu sınıfın bir üstündeki sınıfa dahil edileceği şeklindeki statükonun metaforsal vaadine kanma rutinliğine kanıldığı müddetçe aptallık bir bakilik gibi bu toplumun sırtına yapışık kalacaktır.
Bu rutinlik benim gözümde , bildiğiniz konusuz bir pornodur, sadece olayın kendisi konu edinilir, bu rutinlik hiç değişmez, işte bu toplumdaki aptallık rutinliğide böyle bir olgudur. Statüko sana girer ve çıkar, sonra seni gebe bırakır, çocuğun olur, statükonun sana aşıladığı kompradorluğu gensel bir miras gibi çocuğuna benimsetirsin; güçlüden yana tavır takınmasını, siyasete bulaşmamasını, devlet babanın yönlendirmelerine aykırı davranmamasını, sürüden ayrılmamasını tembihlersin, tıpkı kendine öğretilenin tıpkısını kendi çocuğuna benimsetirsin, ve yine Türksel determinizm kutsanır, artık çocuğunda mutlu bir tutsaktır, ve sen yeni bir nesili daha kurtarmanın verdiği ahenk ve ferehlıkla yüzünde kocaman bir tebessüm belirmesini sağlarsın.

Tüm bunlar doğrultusunda değerlendirildiğinde aptallığı bir duruma dair olarak ortaya çıkan sonuç olarak değilde, bir aşağılama standartı olarak ele alırsak duruma dahil olarak yapılan tahlilden bir şey anlaşılmadığının deklare edilmesi gibi bir durum ortaya çıkar. Adornoya affedilen değerlendirmeden yola çıkarak adornoyu elitizmden uzak biri olarak görmek büyük talihsizlik, adornoda çok ince ayrıntılarla biçimlendirilmiş elitistliktende öte bir benimseyiş vardır, özellikle abd de yaşadığı günlerde yazmış olduğu makaleler okunduğunda nasıl bir elitist tavrı benimsediğini gözden kaçırmak mümkün değildir.

Söz konusu yazarın benimle ilgili olarak ortaya attığı ulusalcı yaftalamasını neye dayanarak cümlelerine dahil ettiğini anlamak,anlamaya çalışmaya yeltenmek genlerime aykırı bir durum olduğundan düşünmedim bile, yazdıklarımı okumuş bir yazarın beni ulusalcı olarak nitelendirmesi ironidende öte bir durum.

Dostoyevskinin ''herkes,her şeyden sorumludur'' mottosunu sonuna kadar benimsemiş biri olarak ulusalcılıkla itham edilmek tarifi pekte mümkün olmayan bir durum, Nihat gençten yola çıkarak, Nihat gence dair olarak yazmış olduğum değerlendirmeyi baz alıp, bana dair bir dünya çıkarımı ve paradigma oluşturulması harbiden komik olmuş, elbette kişinin yazdıklarına ve konuşmalarına kişiliği ve dünyasal tavrı mutlaka yansır, bunlardan yola çıkarak o kişiye dair büyük ya da ufak çıkarımlarda yapılabilir, ama yazdıklarımdan yola çıkarak beni Marksistlikten ulusalcılığa doğru bir evrimleşmenin öznesi olarak ele almak ,sosyal bilimler terminolojisinin tüm ölçüt ve değerlendirmelerin ırzına geçilip, koyundan yumurtlamasını , tavuktanda meee lemesini beklemek kadar zorlama ve havada kalan bir benimseyiş olmuş. Nihat gencin uçsuz bucaksız bir okyanus olduğu ve bu anlamda istediği yöne doğru kulaç atabilme alternatifliği düşünüldüğünde ,Nihat gence yönelik olarak yaptığım değerlendirmenin daha iyi anlaşılacağına eminim, Nihat gencin mutlak bir ideolojisi yoktur, mutlak bir tavrı vardır, ideoloji kendi subjektif tavrınıda beraberinde getirir, ama insandan yana ahlaksal bir tavır evrensel bir objektiflikten beslenir, Nihat gencinde yaptığı tam olarak budur, Nihat gence dair yüzlerce eleştiri yapmak mümkün, ama onu monadları çerçevesinde değerlendirdiğimizde dünyanın ve insanlığın bu halinden taciz olan, rahatsızlık duyduğu aşikar olan bir adamdır, bu tavır bile tek başına kendisine saygı duyulması için yeterlidir.

Söz konusu yazarın benim kimi insanları faşist olarak nitelememi bir talihsizlik olarak görmesinin akabinde Türkan saylanı bir faşist olarak betimlemesi'' allahım, varsan eğer sana çay içmeye geliyorum'' feryadına sığınmama yol açıyor.