bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime
perde-i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime
titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime.

içime hep hüzün doluyor
yine sensiz sabah oluyor
geçiyor günler, ömür doluyor
yine sensiz sabah oluyor.

ağlamayacağıma dair söz verdim dostlarıma şehri terk ederken. maziye dönüp baktığımda sorguladığım tek şey benliğim ve sensizliğim. ölüm vardı da, bir ben mi gitmedim? sen vardın da, bir ben mi gelmedim? ama sen iyisi mi boş ver beni.

gözlerimin gözlerinin içinde kaybolup, ilk gün ki gibi parlaması için sana bir daha bakmamayı yeğlerim. sadece son bir kez baksan gözlerime ; eskisi gibi, o minibüs yolcuklarında ki gibi parlasa gözlerimin içinde gözlerin. biliyorum, çok şey istedim. ama sen iyisi mi boş ver beni.

her gece yastığıma akıttığım gözyaşlarımın hesabını veriyorum artık. senet kesmiş gözlerin yüreğime. bakamadığım her güne haciz koymuş. borç para arar gibi dolanıyorum etrafta. gözlerine ulaşmak için yıldızları topluyorum gökten. her biri avuçlarımı yakıyor, benim içime akıttığım gözyaşları gibi. ama sen iyisi mi boş ver beni.

zamana inat dik durmaya çalışan bedenim artık sensizliğin kamburuna bürünmüş, başım ve gözlerim yerde yürüyorum sana geleceğimi hayal ettiğim gecelerde. geceler artık eskisi kadar uzun değil. açık camdan ilk önce sensizlik rüzgarı esiyor, ellerim üşüyor, parmaklarım donuyor ve ölüm uykusuna yatıyorum. yine her sabah, dün sabah ki gibi sensizliğe uyanıp, senli türküler söylüyorum. ama sen iyisi mi boş ver beni.

ağaran saçlarıma bir bir ektiğim sensizlik tohumlarını. her yağan yağmurda bir çınar büyüyor. her biri sensizliğin bir asrı, her biri bizsizliğin miladı.

ama sen iyisi mi boş ver beni.