bugün

bir aşk hikayesi

sabah 6 da ankara daydım. geleceğimi bi tek eda biliyordu ve o saatte beni terminalde bekliyordu. gece uyumamış bile. son olaylardan sonra daha bir duygusal olmuştu anlaşılan. o benim için çok şey yapmıştı ve belki de sırf bu yüzden beni kaybetmek istemiyordu. çünkü beni ben yapan, benim şu an üniversite okumama kadar beni adam yapan kişi eda ydı. hani yanlış anlamayın da, beni bir sevgili gibi seven eda, beni çocuğu gibi de seviyordu aslında. hani anneler, evlatları ne kadar şerefsiz olursa olsun, çocuklarından vazgeçemez ya, işte bizim durumumuz da böyleydi eda yla. otobüsten indim, karşımda eda. bitkin görünüyordu aslında ama güçlü görünmeye çalıştığı her halinden belliydi. kucaklaştık önce sıkı sıkı. bavul falan almamıştım yanıma, küçük bi sırt çantası işte. tuttum elinden, yürüyoruz. ilk ben konuştum, şurda bişeyler atıştıralım mı? dedim, terminalin içinde bir cafeyi göstererek. olur. dedi. girdik işte içeri oturuyoruz, ne desem bilemiyorum eda ya. söze o başladı. ne oluyor sana xxx? dedi. sorunların mı var bursa da? yalnız mı hissediyorsun kendini orda, derslerin mi kötü yoksa, ne oluyor sana? sen eski sen değilsin. eda haklıydı. ona layık olamamıştım ama onu kaybedemezdim o bana bu hayatta sunulmuş en büyük şanstı. tuttum ellerinden, özür dilerim. dedim. ben sana layık olamıyorum. ben senin kadar güçlü olamıyorum. ama asla senden vazgeçmek de istemiyorum. dedim. konuşamadım daha fazla. boğazım düğümlenmişti. oysa yolda onlarca prova yapmıştım bu an için. bana aşkım dememişti geliğinden beri. ismimle hitap ediyordu ve yine öyle başladı söze. xxx böyle yapma lütfen. ben seni senden daha iyi tanıyorum. ben senin bana taa ilk baştan beri aşık olduğunu biliyordum diyor (lise 3 ün başından beri demek istiyor). ben sana aşık oldum çünkü sen beni gözünde o kadar büyütüyordun ki, aylarca bana bir selam vermeden, sadece bakmakla yetindin. ben senin gözlerinle konuşabiliyorum, sakın beni sen de yarı yolda bırakma annem gibi, bu acıyı bir daha yaşamamı ister misin? diye sordu. bu söylediklerini daha önce bilmiyordum. ben ilk kez kolumun kırıldığı gün onun dikkatini çektim sanmaktaydım oysa. sana güvenmek istiyorum. diyordu bana. bu sözü daha önce, ilk kez evine gittiğimde söylemişti bana. bu ikinci oluyordu. oysa bana hep güvenirdi. tamam kıskançlığı falan çoktu ama, ben bir şey söylediğim zaman inanırdı bana. kıskançlık tartışmalarımız bana inanmadı için değil, hep içinde geleceğe dair bir korku olmasından kaynaklanıyordu. bir kez daha sordu işte bana; sana güvenebilir miyim xxx?
rüzgar beni bir yerlere sürüklüyordu ve ben kontrolü kaybetmek üzereydim. eda ya güven verebilmeyi ondan daha çok istiyordum ama ya uçuruma sürüklenirsem, ya eda yaptıklarımı anlarsa, ya bundan sonra da o pisliklerimle yaşamaya devam edersem diye düşünmekteydim içimden. evet, güvenebilirsin. dedim. ama çok zor dedim, çok düşünerek dedim ve o da anlıyordu muhakkak bir şeylerin kötü gittiğini. bu başladı söze, tekrar. ben artık senin o evde yaşamanı istemiyorum ordan taşın, uzaklaş oradan. peki dedim, sen nasıl istersen. bunu ben de istiyordum artık. bu bana sarıldı tekrar, en sonunda geldiğimden beri ilk defa canım dedi bana. canım bi peçete versene şurdan. ohh beee. ohhhhh…
ne yapalım, nereye gidelim? dedim. ikimiz de yorgunduk aslında. bilmem, sen söyle. dedi. ikimizin de gözünden uyku akıyor ama evlere gidip ayrılmak da istemiyorduk. bizim gölbaşında bi ev daha vardı. oraya gitme fikri geldi aklıma ama hafta sonları genellikle bizimkiler orada kalıyor. ulan ne yapsak. nasıl anlayabilirim bizimkilerin orda olup olmadığını. ya biz ordayken, gelseler ne bok yiyecem ben. ne işin var senin burada demezler mi? hem de eda var yanımda. peder bey, sabahları erken kalkar iş için. c.tesileri bazen gider iş yerine ama muhakkak erken kalkar. aradım babamı, nasılsın hoş beş işte. işler nasıl gidiyor falan dedim, ağzını yokluyorum adamın. bugün gitmedim. dedi. iyi o zaman gölbaşına gidersiniz. dedim gülerek ama içimden küfrediyorum. yok, bugün müsafir gelecek, teyzenler gelecekmiş. dedi. hımm falan dedim, bol selam herkese. dedim kapadım telefonu. hadi gidiyoruz kızım. dedim edaya. gölbaşına gittik. eda babasına anneme diye çıkmış evden ama anne baba görüşmediklerinden içi rahat yani. girdik eve işte. hiç bişey yapmadık. ikimiz de yorgunluktan geberiyoruz. hem bizimkisi zaten sadece seks yaşanan bir ilişki de değildi. birbirimize sarılarak yattık. o güzel saçlarını okşaya okşaya daldım uykuya. o gün rüyamda bile gördüm edayı. hem yanımda, hem rüyamdaydı.

3-4 saat uyduk galiba. eda uyanmış benden önce. geçmiş karşıma bana bakıyor sessiz sessiz. bu nasıl bir sevgi diyorum ya. tamam herkes aşık olur, herkes aşk yaşar ama acaba herkesin aşkı böyle mi oluyordu. başından çok aşk geçmiş birisi değildim zaten. lise de ondan önce bi kaç tane olmuştu o kadar. Onlar da bildiğin sözlüğün liselilerinin açtığı başlıklar gibi işte (:
hiç sanmıyordum bir başkasının beni böyle taparcasına sevebileceğine. Ben de kendime geldikten sonra hadi çıkalım, hava alalım biraz. dedim, çıktık dışarı. mogan parkı var işte ankaralılar bilir, oraya gittik. konuşuyoruz falan işte. babası buna araba alacakmış. bir tane bulmuşlar yarın alacakmış babası. artık her hafta bursa dayım aşkım diyor bana. Sen de okulu bitirince babamla çalışırsın falan dedi. ilk defa orda kızdım eda ya. tamam kötü niyetle demiyor bunu ama kendime yediremezdim böyle bir şeyi. baya tartıştık falan işte orda. ben sana bakarım, sen bunları mı düşünüyorsun?! dedim. yine üzmüştüm kızı...