bugün

bukalemundan mektuplar

aylar olmuş buralara üç beş satır karalamayalı. aylar dediğimde tam 9 ay. lan benim klavyemin tuşuna umursamazca basarak 9 ay dediğim şey kimileri için ömür törpüsü. yaşamlar var oluyor bu zaman diliminde, ne heyecanlar yaşanıyor, ana-baba sıfatı yükleniyor omuzlara.

uzakta olmak birisinden araya sadace si birim sistemine göre kilometrelerin girmesi mi? yoksa duyguların, dertlerin, paylaşmanın, sevginin, göz yaşının, gülümsemenin uzak olması mı? bir kadını sevmek sadece sevmek mi yoksa özlemek mi?

sevmek...

çarşafı ayda bir değişen soğuk ve tek kişilik yatakta aylarca yatmak ne acılar yüklüyor bedene yatan bilir. hele duvara dayanmamışsa yatak her iki yanında boşluktur. bir yanın duvar olsa bari doludur en azından. bu da yeter evsizlere, sevgisizlere.

bekleyenin olması güzel şey. tabutunu bayrağa saracak biri var demektir. en kötü ihtimalle kurşun yaralarına bakıp göz yaşı dökecek var birisi...

bazen acı yüklüyor, masada erkek mavralarından başka birşey olmayışı alkol harici.

küçük detaylarda saklı hayat; bir kız çocuğunun çıplak ayakla dolaşmasında, bir oğlan çocugunun babasından dayak yemesinde, aç kalmakta, çamura batmakta saklı hayat ve de sigaranın dumanında.

lavobada biriken bulaşıkların yalnızlık belirtisi olduğu şu kara günlerde akşam 9 civarı demlenmiş çayın yarenin tarafından sana ve adamlığına servis ediliyorsa bu kainatın en mutlu adamısın, farkına var bunun..

çalmasın yeter ki seçimiş bir ayrılış şarkısı sessizce...