bugün

kadınların doğurmaktan başka bir işe yaramaması

Çirkinlik. insanları olabilecek veya oldurulacak her şekilde bölme ve ayrıştırma uğraşının en çirkin yüzü bu seksistlik. En çirkini çünkü bunun dini,vatanı, milleti, ideolojisi yok. kadın her yerde kadın. Konu trollce ele alınmış olabilir fakat bu şekilde karşımıza çıktı diye vahameti azalmıyor. Bin yıllardır var olan ve maalesef uzun süre çözülemeyecek bir gafletten bahsediliyor.

Doğum, ne bir erkeğin ne de bir kadının işidir. Bu doğanın gereğidir ve birkaç mikroorganizma dışında yaşayan her türde iki cinsiyete de ihtiyaç duyar. Dolayısıyla kadının ve erkeğin bu mevzudaki rolleri eşittir. Efendiler, elimize bir tornavida alıp vida döndürmüyoruz. Yek vücut olmak vasıtasıyla bir insan yaratmaktan bahsediyoruz. Kimse kimsenin aracı değil sadece bütünün diğer yarısı.

Kadınlar dar çerçevelerinden bakmazlar hayata. Gözleri kapatıldığından göremezler.

Daha doğduklarında, sırf erkek değiller diye bir hüzün kaplar ay gibi doğması gereken haneyi. Sessizlik, doğan bebeğin kız olduğunu söyler. bundan sonra ev işlerini yapmakla yükümlü bedava işçi muamelesi görürler. Düşünceleri, umutları, hayalleri hatta benlikleri önemsenmez. Çok zaman aşık olduklarıyla evlenemezler, çıkarlar sonucu ailenin istediği herhangi biriyle evliliğe zorlanırlar. Onlara tecavüz edenlerle bile evlendirilirler. Önemsendikleri tek nokta namus denilen dandik kavramdır. Bilimden, insan vücudunun zerresinden anlamayan mantıksızlar tarafından çarşaftaki kızıl leke ile ölümlerine veya ölü gibi yaşamlarına karar verilir. Ve daha saymakla bitmeyecek bir sürü aptal saptal olaylara maruz kalırlar.

Biraz daha şanslı olanlarının prangaları sadece az daha gevşektir. Bir birey olma mücadelesi verme hakkını elde etmişlerdir. Ancak yine de kendilerinden önce kadındırlar. Özgür olmayan kadının erkeğindeki cehalet onun hayatında yerini kayıtsızlığa bırakmıştır. Bir et yığını ve sevişme aracı olarak görülür. Yaptıkları veya yapmaya çalıştıkları kimsenin umrunda değildir, çok zaman sadece bacaklarının arasına giriş vizesi alabilmek için duyarlılık martavalları atanlar çıkar karşılarına. Belki sevdikleriyle evlenebilirler. Fakat karşılarına tekrardan çıkar erkek hegemonyası. Belki bu sefer erkek iyi niyetlidir fakat özü yine aynıdır. Kadın yine kadındır.

Duygusal ve fiziksel bir yıpranıştan, bir sömürüden ibarettir hayatları. Ancak emin ol efendi, iki dakika kendi işmizi kendimiz becerebilseydik, birazcık rahat bıraksaydık felsefenin de sanatın da en alasını yaparlardı o kadınlar. Belki de yaptılar. O mahareti ellerini etrafındakilerin götünü toplamakla yormasaydı müthiş ve özgün başyapıtlar yaratırlardı. Kendi başlarına ayaklı doğadırlar, imandırlar, bilimdirler. annedirler. Kendilerinden gayri herkese hazırı yaratırlar. onlar anlarlar ve düşünürler ancak onları kimse önemsemediği için bu farkedilmez. Hatta belki kendileri bile farkında değillerdir.

Alice Walker bir makalesinde şöyle bir şeyler diyor :

''Ve belki, 200 yıl önce Afrika'da öyle bir anne vardı ki; belki kulubesinin duvarlarını renkli ve cüretkar dekorasyonlarla turuncalara, yeşillere ve sarıya boyamıştı; belki Roberta Flack'ın sesine benzer bir tatlılıkta köyünün etrafında şarkılar söylüyordu; belki en muhteşem hasır örgüleri örmüştü ya da en dahiyane öyküleri anlatmıştı. Belki de bir şairdi kendi başına, bildiğimiz şiirlerinin altında kızının ismi imzalı olsa da...''

Görebildik mi? Biz görmedik diye onlar yapmamış mı oldular?

Mübarek Mevlana, ''cahillerdir kadından üstün olduklarını sananlar. Cahiller kabadır. Sevgi ve güleryüz nedir bilmezler. Bunlar hayvani niteliklerdir. Seven erkek ise, kadınla eşittir.'' demiş.

Öte yandan sanırım Sokrates'ti, '' Kadınla erkek bir kere eşit oldu mu bir daha eşitlikten bahsedilemez demiş.

bu iki görüş farklı olsa da çıkış noktaları aynıdır. Ben, Mevlana kadar olumlu bakamıyorum bu konuya. Gönül tabii ki ister ki cinsiyet ayrımcılığı tamamen kalksın fakat mümkün gözükmüyor. Neden mi ? Kadın, bir anlamda ondan korkulduğundan dolayı bastırılmıştır. Nelere göğüs gerdiklerine bir bakın, kadınlar erkeklerden kesinlikle ama kesinlikle üstündür. Bunu bilen erkek fiziki gücünün ayrdmıyla onu sindirmiştir, eğer kadınlara erkeklerin sahip olduğu özgürlük verilirse dünya şüphesiz onların etrafında dönecektir. Bunu da henüz o kadar özgür olmadıkları halde, hiç bir şey yapmasalar dahi erkeklerin peşlerinden nasıl koştuklarına bakarak söylüyorum. Kendine yetebilen bir kadın, erkeğin en büyük korkusudur.

kadın cephesinden anarka feministler, bir bildirisinde :

''asırlardır yeraltında kalarak gizli, kurnaz, marifetli, sessiz, direngen, fazlasıyla duyarlı ve tüm iletişim yeteneklerinde uzman hale gelmeyi öğrendik. kendi hayatta kalma [mücadelemiz] için, "hükmeden" gözlere gözükmeyen devrim ağlarını örmeyi öğrendik. biz botların neye benzediğini biliriz altından bakıldığında,biz botların felsefesini biliriz...yakında yabani otlar gibi işgal edeceğiz, her yeri ancak yavaşça; tutsak bitkiler bizimle beraber isyan edecekler, çitler devrilecek, sarsılıp yıkılacak tuğladan duvarlar, artık çizmeler olmayacak, bu arada pislikle besleniyor ve uyuyoruz; ayaklarınızın altında bekliyoruz. saldır dediğimiz de hiçbir şey işitmeyeceksiniz ilk önce.''

Onlar sadece anlaşılmayı, yok sayılmamayı istiyorlar. Bu konu maalesef çok ciddi noktalara gelmiştir. Ataerkilcilik ya da feminizm ikisi de savunmuyorum asla. Konuya insan olarak bakabilsek çözmek pek de zor değil fakat hayatlarımız birbirimize cinsiyet farklılığımızı hissettirtmekle geçiyor, geçmişten sıyrılamıyoruz.

Sürekli bir çatışma halindeyiz. Savaşmayıp sevişmemiz gereken yerde...