bugün

bukalemundan mektuplar

selamlar üzüntüm.

gözyaşları akan karanlık bir odanın parke zemininde yaşayan bir kan lekesiyim ben. eskiden bir vücutda yaşardım, neşe ile. kalbe doğru akardım, damarlarda dolaşır heyecan salardım bir bedene.

sonraları piknik yapılan halka açık mekanlardan birinde, fotosentez yapmaya çalışan bir çam ağacının kurumuş kabuğunun üzerine kırmızı bir çakıyla sadece baş harfi kazınmış bir aşk kahramanı oluverdim. nedense ok benim harfimin üstünden geçti hep. diğer taraf mı? sormayın...

bir çocuğun henüz patlamış topunun gökyüze karışan havasıyım. hüzün getiriyorum en kutsala, masuma. gözyaşlarına neden oluyorum o güzel yanaklarda. bir yol bulup ilerliyorlar çenesine doğru usulca. öpüyorum gözyaşlarını esen bir rüzgar ile, çektiği nefes oluyorum içine, kalbine...

kerpiç kaplı bir köy evinin kurulmuş sofrasındaki soğana eşlik eden köy ekmeğinin ufak kırıntılarıyım ben. önemsiz. birazdan sofra bezini sallayacaklar pencereden aşağıya.

aşk ne kadar da tuhaf.

ansızın gelip ansızın gidebiliyor.

küfürlerim var ağız dolusu hayata.

hoşgeldin hüzün sefalar getirdin.
ya gelmeseydin yetişemeseydin beni bulamasaydın
ne yapardım
yarım kalırdım hüzün.

hüzün ile daha bir canlı insan. bak yaşıyor işte. bir kuş kanat çırpıyor...

bir piyanist karamsarlık dolu umut tınılarıyla, sonbahar şarkısı çalıyor bana.