bugün

oğullar ve rencide ruhlar

"Kahkahalarla ağlatan ve hıçkırıklarla güldüren kitapların yazarı olarak anılmayı isteyen Canıgüz"ün ikinci olduğu kadar, berbat romanı. Berbat abi. Uykudan, işten, yemekten kısıp insanlıktan çıkıp okumak istiyorsun, Efendime söyleyim -ne söyleyim? bak buranın çayı güzeldir, çay söyleyim- Vaat ettiklerinden fazlasını sunarak şaşırtırken, insanın gözlerini de şaşı yapıyor, yaşartıyor sözüm ona sudan bahanelerle. Ve Sonra bitiyor. Seni öylece bırakıp, umarsızca Gidiyor. Ve hiçbir şey eskisi gibi olmuyor gözüm. Hatıralar avutmuyor. Unut deme! unutulmuyor. Bana söyler misin sevgili alper canıgüz bu kitap berbat değil de nedir ve nasıl gidilir susam sokağına?

Onu okumayanları kem ve kıskanç gözler ile süzebilirim. Yerlerinde olsam derhal edinirdim. tadını çıkara çıkara okuyup, sonra da "bu kitabı okumayanları kem ve kıskanç gözler ile süzebilirim" diyenler kervanına katılırdım.

"geçti dost kervanı. eğleme beni..."

kitaptan... belki üstümüzden bir spoiler geçer:

- severim futbol oynamayı. fiziksel mücadele ihtiyacımı karşılıyor bu oyun. özellikle sert geçen maçlardan sonra eve kan revan içinde gitmek ayrı bir zevk. savaş kahramanı gibi hissediyor insan kendini; bir de varoluş mu önce gelir öz mü, çok iyi anlıyor.

- bir şey nasıl başlarsa öyle gidiyor.

- yavaşça piyanonun yanına sokulup, klavyeyi örten kapağı kaldırdım. (...) birileri gürültüye uyanmasın diye sadece tek bir tuşa basacaktım. ya siyah olacaktı bu tuş, ya beyaz. siyah. tabii ki. *
- descartes'ı düşünüyorum gözlerim kapalı. ya ilham geliyor ya inme iniyor..

- adam öyle dik dik bakmayı sürdürünce anladım ki kim bakışlarını önce kaçıracak oyunu oynuyoruz. böyle tipler bayılır buna. birisi meymenetsiz suratları karşısında mahcubiyet hissedince kendilerini bir şey zannederler.

- bütün orta sınıf çalışanları gibi iş günlerini hafta sonunu bekleyerek, hafta sonunu da iş günlerini özleyerek geçiriyorlardı. ömürlerinin son dakikasının nasıl geldiğini anlayamayacaklardı bile. sistemin zaferi.

- ağlamanın bir kadın için her daim ulaşılmaya çalışılır bir ruh durumu olduğuna inancım tamdı. havaya atılan bir cismin yere düşme eğilimi gibi bir şeydi bu. o yüzden onu kendi haline bıraktım. bir süre sonra sustu.

- kendinizle yüzleşmekten kaçıp aşağılık arzularınıza budala erkekleri alet ediyorsunuz. istediğiniz olunca pişmanlık, olmayınca da histeri krizleri geçiriyorsunuz.

- zaten insanlığa dair kavrayışımızı biraz daha ileri götürmeyecekse bir cinayeti çözmek neye yarar ki?

- varlığımızı sürdürebilmek için kötü olmak zorundaydık. zamanında iyi insanlar var idiyse bile artık yeryüzünde onların genlerinden eser kaçmamıştı. beni ele alalım: her gün birkaç saatini divanın altında geçiren, mahallenin delisini ruh kardeşi gören, gırtlağı kesilmiş bir ceset karşısında kılı kıpırdamayan, yirmilik kızlarla ilgili fanteziler kuran, silah ve alkol düşkünü bir velet. canavarın küçük çocuk olarak portresi. yeniden doğmuş rasputin.

- insanın tanrıyı görmeye katlanamadığı için ışığa ihtiyaç duyduğu gibi tuhaf bir fikre kapılıverdim. karanlık tanrının ta kendisiydi.

- hayat fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. en akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı aynı gaddarca kayırsızlık içinde olduğunu. hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir.
tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurabilmek için evreni yaratır. evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. işte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. evrenin orasını, burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir biçimde tanrıyla bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir. hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.

- insan yüreği bir sarkaç gibidir işte böyle. istediği noktaya ulaştığı anda tüm hızıyla tam tersi tarafa kaymaya başlar.

- hiçbir şey, hiçbir zaman daha iyiye gitmezdi. sadece insan için daha rafine sarhoşluk yöntemleri geliştirmek mümkün olabilirdi.

- güzel bir kadın.. hüzünlü gözlerinde hep yıldızlar kayan bir kadın. * * *
- tarih tereddütten ibarettir.

- geçmişyiyenlerin anteni vardır. kötü hatıraları algılayan antenler. Bilinçli bir seçim yapmaz, içgüdüsel biçimde çevrelerindeki en kötü hatıraya saldırırlar.

- Heyhat gelecek benim için sadece uzak bir hatıraydı.

- çözülecek onca mesele varken, ben mutluluğun makul tekrarlar bütünü olduğu biçimindeki tuhaf düşünceye saplanmış, kendime sonsuza kadar sürdürebilecek münasip bir yaşam döngüsü kurgulamaya çalışıyordum. sabahtan akşama kadar dakika dakika ne yaşanacağını bildiğim kahredici bir düzene ihtiyacım vardı. sonra saadet dolu bir dünyayla aramda, kuşkusuz zaman içinde azalıp yok olacak, beklenmedik komşu ziyaretleri ile kronik mastürbasyon alışkanlığım dışında bir şey kalmayacaktı.

- tanrının kullarına güven ve sevgi hissettirmek için seçtiği insanlardan değildim ben. hiçbir zaman da olmayacaktım.

- (...) bu iki sıradan zavallıyı bu denli özel kılan şey, inatla yaşadıkları aşklarıydı. işte bu hayale saygı duyulması gerekiyordu. ya da böyle düşünmek hoşuma gidiyor, emin değilim. Her neyse, hayat her durumda sonu kötü biten bir hikaye değil midir zaten?

- dünya hala dönüyordu işte. bütün pespayeliğiyle.

belki üstümüzden bir spoiler geçti.

Kitapların bitiyor olması acı ama bariz bir gerçek. lakin bu, Alper canıgüz kitaplarında daha bi hüzünlere gark edici olmakta. Ya da benim hüzünlere gark olasım tuttu. ya da ben çok tutucuyum. Konu bu değil. Bitmeyen bir kitap... talebim bu. hedef kitle: 5 yaş altı, a+ (a+: alper canıgüz severler plus)

artık Nasıl olur, nasıl yapılır, orası senin bileceğin iş sevgili alper canıgüz. el fantastico mavrakaro olan sensin. Yaz hadi en kıyak kitabını kral abim, aç çığırını. bitmez bu dünyanın reklamı.