bugün

temizlik

sabahtan beri tek başıma üç odalı evi - bir de mutfak vardı etti mi dört? - temizlemekten anam ağlamışken dünyadan bihaber çocukluk arkadaşım umut geldi.

buyur, demeden içeri buyurup; oturmaz mısın, demeden koltuğa oturdu.

niye ayakta kaldın der gibi de yüzüme baktığında umut'u orada dövebilirdim. evet yapabilirdim bunu ama geçmişe saygım vardı, az mı cerememi çekmişti bu çocukcağız?

kral tv'yi açan umut'u yokmuş gibi sayıp kendime tost yapmak için mutfağa gittim. ancak içerideki müziğin sesi git gide artıyordu, uyarmak için içeri girdiğimde ise seda sayan'ın klibini pür dikkat izlediğini gördüm, o da elimdeki tereyağı bulaşmış bıçağı görmüş olacak ki "ben de isterim" dedi. ne yaptığımı bilmeden benden aynısını isteyen tek insandı umut.

sonra tek kelime bile etmeden televizyona döndü. sanırım mature dediğimiz fantezilere sahipti, zaten garip biri olan umut'u daha da garip yapıyordu bu durum...

çıkardığım dört dilim ekmeğe bir dört dilim daha ekleyip benimkinin yarısı kadar daha sucuk kestim. onun da yarısını ağzıma attıktan sonra kalanını tosta koyup makineye yerleştirdim. bastırdığımda çıkan fısssssss sesi yağın yeterince fazla - hatta biraz daha fazla - olduğunu gösteriyordu...

on dakika sonra içeri girdiğimde bu kez aynı klibi powerturk'te izlemeye başlamıştı umut, bir an bunun bir rüya - hayır kabus - olduğunu düşündüysem de tostun sıcaklığından yanan elim bu düşüncemi geçersiz kılıyordu.

tostu alan umut önce ekmeğin ucunu kemirirken bir yandan da 49 haneli sesi 48'e getirmek için uğraşıyordu ki, elektrikler gitti. bir an boş boş televizyona baktı, tavana baktı, sonra elindeki ekmeğe ve bana baktı... sanki elektriği ben kesmişim gibi bana tafra yaptı, tostu sehpanın üstüne koydu...

umut, dedim. hı, dedi. sanki elektriklerle birlikte bütün yaşam fonksiyonları da gitmişti...

sen ne zaman iş bulacaksın, diye sordum. duymazlıktan geldi. sesimi yükselttim, gene duymazlıktan geldi, o an şalterim attı; ayağa fırladım. elimdeki tostu sallayarak hararetli bir konuşmaya giriştim... öyle ki günde bir kez ayağa kalkan kedim josef bile başını sepetinden kaldırıp şöyle bir gerindi...

umut bir süre yerdeki yeni silinmiş pırıl pırıl ahşabı inceliyor ayağı yaptıysa da ses tonum duymazlıktan gelinecek gibi değildi, zira başını sonunda kaldırdı. ancak ağzını açtıysa da, konuşmadı; dinlemeye devam etti.

tam ağzını açıp o da bağırmaya başlamıştı ki, birden elektriğin gelmesiyle seda sayan da eşlik eder oldu bağrışımıza... ancak titremeye başlamıştım, sinirden olamazdı zira daha önce böyle çok tartışma yapmıştım umut'la ama hiç böyle olmamıştı...

kafamı çarptığımda kendime geldim, elimdeki şişeden de üstüme başıma çamaşır suları döküldü... koku, beni alt - üst etmiş olmalıydı, hatta elimdeki kızarıklık da elimin yandığını gösteriyordu ancak kulağımda yankılanan bir ses vardı ki...

açık kalan televizyonda seda sayan seyircilere haykırıyordu ama sanki tüm semaya bağırıyor gibiydi...

öyle ki günde bir kez ayağa kalkan kedim josef bile başını sepetinden kaldırıp şöyle bir gerindi...