bugün

epik tiyatro

güzel filmdi babam ve oğlum. hepimiz kançanağına dönmüş gözlerle, salya sümük çıktık salondan. karanlık bir dönemin harcadığı ömürlere, o gencecik insanların zindanlarda nasıl çürütüldüğüne tanıklık ederken koyverdiğimiz gözyaşları vicdanlarımızı temizledi. aslında bizim o karanlığı yaratanlarla pek bi derdimiz yoktu da yine de "allah belalarını versin" dedi bazılarımız. sonra... sonra akşam yemeği yenildi. çayla suladığımız tv keyfimizin vaktiydi artık. ibo şovların pespayeliğini kanıksamıştık çoktan. acaba bu gece konuk kimdi? reklam arasında popstar alatu... off devam edemiycem. hem zaten konumuz başka.

sanatını ve bilincini bir ütopyaya adamış brecht'in, klasik anlayışın "özdeşleşme" kavramının karşısına koyduğu, izleyicisine katarsis yaşatmayı değil, onu konu üzerinde düşünmeye, sorgulamaya itmeyi gaye edinmiş; dramatize edilmiş bir kurgunun içinde 'arınmak' yerine, oyuna yabancılaştırdığı seyircinin kafasında soru işaretleri oluşturmayı hedeflediği tiyatro anlayışı.

birey üstü nesnel bir kavrayışa belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, olsa da izlesek.