bugün
- küresel ısınmanın erkek kökünü kurutacak olması10
- rte türkiyenin geleceğinin garantisidir16
- kuresele yavsayan gotler tam liste17
- meral akşener10
- galatasaray'ın ünlü bir hakemle anlaşması16
- sözlük erkeklerinin fotoğraf atmaması16
- anın görüntüsü14
- 4 israilli rehine için 274 filistinli ölmesi10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı10
- beyler moralim bozuk yardımcı olur musunuz9
- türbanlı bacımızın milletin ortasında öpüşmesi22
- bizi tanrı değil bilim kurtaracak23
- aydinoglu bombala22
- bik bik kiraz yerken siz fakirler ne yapıyorsunuz15
- erkeklerin çoğunun yalnız olması11
- kürt milliyetçiliğinin çok komik olması9
- bir kızın sizi sevip sevmediğini anlama yöntemleri9
- tebliğcilerin insanların giyimine karışması15
- üstteki yazar sevdiği ve sevmediği iki şey11
- allah'ı seven insan9
- vatanınızın kıymetini bilen diyen gurbetçi16
- ramazanda anne sütü içmeyen oruçlu bebek12
- atatürk'ün yabancılarla evliliği desteklememesi14
- tehlike içermeyen köpeği götüreni durdurmak15
- ellerim bos gonlum hos10
- ağzı göt gibi kokan erkek8
- 3 çarpı 3 çarpı 38
- gideon reid morgan jj30
- lise mezuniyet törenleri11
- hapistekiler birbirine mi basıyor sorunsalı8
- sözlük bir tımarhane olsa doktoru kim olurdu12
- sokak köpekleri11
- magnum un 2 tl olduğu yıllar10
- erkekleri aşağılayan kadın9
- ali koç12
- sözlükten hatun kaldırmak24
- amerikan film klişeleri13
- magicovento14
- kuduz karantinası olan bölgeden 35 köpek almak13
- çağırılan yere gitmemek için bulunan bahaneler17
- en sevmediğiniz sözlük yazarları16
- herkesle iyi geçinmek13
- uzay pornosunun adı ne olmalı17
- cinlerin musallat olma sebepleri21
- hangi yazar hangi burç14
- kur koruma ne demek14
- kalp krizi8
- yalnguk oglu10
- 25 yaşındaki kız 38 yaşındaki erkek ilişkisi15
- kız arkadaşı yüzünden kendini asan genç8
Selamlar okuyucu,
Karanlık bir oda, aydınlık bir bilgisayar ekranı. Eti negro yiyiyorum ve efes pilsen bira içiyorum. Yalnız bir ruh hali içerisindeyim. Sıcak battaniye altında birbirine dokunan tenlere hasretim. Bilinçsiz ve suç mahallinde bulunan bir silah gibi masumum.
Yataktan kalkıp yüzünü yıkayana kadar farkındalığın sıfır olduğu sanki hiç olmamış bir anı yaşarsın ya bak işte o benim. Efkarlanamayacak kadar boş ve sınırsızım. Zaman eski iken tedariksiz duygularla bir sevgiden bir sevgiye koşuşturmuş, varma eylemini görememiş, kelimelerin zenginliğini yarene aktaramamış kibar bir Dostoyevski kahramanıyım ben. Ne kadar da kendimden bahsediyorum değil mi nastasya sana. Oysa kendimden daha çok sevdim ben sevdiklerimi.
700 günden fazla oldu sevgi budur dedim ama aslında kendime yalan söylemişim. Çoğu zaman çocukluğumdan bu yana göremediğim sevgiyi telafi edebilmek için sevdim kadınları. Belki çok sevişmedim lakin seviştiğim bütün vücutlar mutlu idi. Böyle satırlar yazınca gözlerinin altında morluklar, saç baş dağınık, gülmek nedir bilmeyen bir süliet hayal ediyorsunuz değil mi? Aslında ben de minibüse binen bir insanım.
Lise aşkıma hiç ulaşamadım ve hiç sevmedi beni. Ama tek lise aşkım olarak belleğimdeki yerini aldı çünkü o benim lise aşkımdı. Aynı mahallede oturuyorduk, bisiklete binerken iki elimi birden bırakırdım onun evinin önünden geçerken. Bugün eleştirdiğim her şeyi eskiden yaptım ben. Akrobatik hareketlerim asla onay bulmadı. 3 yıl boyunca uzaktan sevdim onu. Serviste yanında oturmak mutlu etmeye yeterdi beni. Kış zamanlarında temiz bir fincandan sıcak bir kahve içmek de mutlu eder beni oysa. Yansımalar'dan sonbahar'ı dinler gibi yaşadım koca üç yılı. Ve lise bitti. En acısı ne biliyor musun beyaz sayfalar? Kocaman bir maldım. 3 sene boyunca seni seviyorum diyemedim. Sanırım daha biraz önce eskiden yaptığım her şeyi şimdilerde eleştirdiğimi yazmıştım.
Ardından üniversite geldi. 5 şık üzerine kurulmuş günlerden sonra geldi bu üniversite. ilk sınıftayım, hatırlıyorum. Devlet yurdu; istediğin saatte banyo yapamazsın, gece 12'de elektrikler kesilir, ışık yanmaz, odanda 7 erkek daha vardır; kimisi osurur kimisi uyur. işte öyle günlerdi. Bir mesaj attım ona, unutamadığıma, sadece iki kelime: seni seviyorum.
Hep bekledim bir cevap. En kötüsü de susmaktır ya. Sustu. Ağlattı beni kadehlerin başında. Hiçbir zaman benim olamayacağını bilsem de ben hep onun olmak istemiştim. Erkekliğimi, gurur ve onurumu ona teslim edebilirdim. Vazgeçebilirdim bu büyük değerlerimden. Ama cevap vermedi. Aradan 5 sene geçti, hala cevap yok. Onlarca defa google'da arattım adını, 1 sonuç bile bulunamadı.
Aslında rahatladım biliyor musun? Ne kadar kötüdür sevdaları o minicik yüreğe sığdırmak. Söyleyince ferahladım. insan birini severken başka bir canlıyı da sevemez. Mutlak sevgi vardır. Bir çocuğun varsa ve onu çok seviyorsan artık kocanı daha az seviyorsundur. işte ben de bu hesaptaydım. Artık sevebilirdim, tekrardan aşık olabilirdim. Ki oldum da...
Yazın sıcak günleri -bazı günleri sıcak olmuyordu o yazın-. bu yazıyı okuyacak çoğu kişinin hiç gitmediği ve belki de hiçbir zaman gitmeyeceği bir şehirdeyim. Dönem dönem kişinin vaktini geçirdiği arkadaş çevresi değişir ya işte öyle bir değişimin içindeyim. Yeni gelişen arkadaşlarımın getirdiği başka bir kız. Beyaz tenli. Dudakları öpmeye doyulamayacak güzellikte. Göğüslerinin kıvrımları aklımı başımdan alıyor, kalçaları bir Rönesans sanatçısının elinden çıkmış gibi sade ve pürüzsüz ve ben 18 yaşımın verdiği ateşle aşık oluyorum.
Olmasaydım keşke. Cehennemden sıcak taşlar yüreğimi dağlasaydı da ben bu kıza aşık olmasaydım ve haysiyetimi kaybetmeseydim. - edebi bir dil kullanmanın seni ne kadar gıcık ettiğini biliyorum - bir kadın için yalvardım ben. O kadar çok utanıyorum ki bu kadar açık sözlü olamayacak kadar özgüvenim yok benim. yazmak istemiyorum yaşadıklarımı. belki 30 lu yaşlarımın sonlarında çay bardağında içtiğim rakının 6. kadehinin som demlerinde bu hikayeyi bir şiir ile hayata geçirebilirim ama şimdi yapmayacağım...
zaten sonraları olmadı diz çökmek. Öğrendim kadınları. 18 yaşımda öğrendim sevmenin aslında ne kadar yüce bir duygu olduğunu. Sevişmekten gelmiyordu her şey. Öğretti bana gerçekleri nefret ettiğim kadın.
Yazdıklarımın senin için mana taşımaması sinirlerini bozuyor okuyucu. Bu hoşuma gidiyor. Ve inan ki, ben bazen ölmek istiyorum ne kadar sevildiğimi görebilmek için...
Karanlık bir oda, aydınlık bir bilgisayar ekranı. Eti negro yiyiyorum ve efes pilsen bira içiyorum. Yalnız bir ruh hali içerisindeyim. Sıcak battaniye altında birbirine dokunan tenlere hasretim. Bilinçsiz ve suç mahallinde bulunan bir silah gibi masumum.
Yataktan kalkıp yüzünü yıkayana kadar farkındalığın sıfır olduğu sanki hiç olmamış bir anı yaşarsın ya bak işte o benim. Efkarlanamayacak kadar boş ve sınırsızım. Zaman eski iken tedariksiz duygularla bir sevgiden bir sevgiye koşuşturmuş, varma eylemini görememiş, kelimelerin zenginliğini yarene aktaramamış kibar bir Dostoyevski kahramanıyım ben. Ne kadar da kendimden bahsediyorum değil mi nastasya sana. Oysa kendimden daha çok sevdim ben sevdiklerimi.
700 günden fazla oldu sevgi budur dedim ama aslında kendime yalan söylemişim. Çoğu zaman çocukluğumdan bu yana göremediğim sevgiyi telafi edebilmek için sevdim kadınları. Belki çok sevişmedim lakin seviştiğim bütün vücutlar mutlu idi. Böyle satırlar yazınca gözlerinin altında morluklar, saç baş dağınık, gülmek nedir bilmeyen bir süliet hayal ediyorsunuz değil mi? Aslında ben de minibüse binen bir insanım.
Lise aşkıma hiç ulaşamadım ve hiç sevmedi beni. Ama tek lise aşkım olarak belleğimdeki yerini aldı çünkü o benim lise aşkımdı. Aynı mahallede oturuyorduk, bisiklete binerken iki elimi birden bırakırdım onun evinin önünden geçerken. Bugün eleştirdiğim her şeyi eskiden yaptım ben. Akrobatik hareketlerim asla onay bulmadı. 3 yıl boyunca uzaktan sevdim onu. Serviste yanında oturmak mutlu etmeye yeterdi beni. Kış zamanlarında temiz bir fincandan sıcak bir kahve içmek de mutlu eder beni oysa. Yansımalar'dan sonbahar'ı dinler gibi yaşadım koca üç yılı. Ve lise bitti. En acısı ne biliyor musun beyaz sayfalar? Kocaman bir maldım. 3 sene boyunca seni seviyorum diyemedim. Sanırım daha biraz önce eskiden yaptığım her şeyi şimdilerde eleştirdiğimi yazmıştım.
Ardından üniversite geldi. 5 şık üzerine kurulmuş günlerden sonra geldi bu üniversite. ilk sınıftayım, hatırlıyorum. Devlet yurdu; istediğin saatte banyo yapamazsın, gece 12'de elektrikler kesilir, ışık yanmaz, odanda 7 erkek daha vardır; kimisi osurur kimisi uyur. işte öyle günlerdi. Bir mesaj attım ona, unutamadığıma, sadece iki kelime: seni seviyorum.
Hep bekledim bir cevap. En kötüsü de susmaktır ya. Sustu. Ağlattı beni kadehlerin başında. Hiçbir zaman benim olamayacağını bilsem de ben hep onun olmak istemiştim. Erkekliğimi, gurur ve onurumu ona teslim edebilirdim. Vazgeçebilirdim bu büyük değerlerimden. Ama cevap vermedi. Aradan 5 sene geçti, hala cevap yok. Onlarca defa google'da arattım adını, 1 sonuç bile bulunamadı.
Aslında rahatladım biliyor musun? Ne kadar kötüdür sevdaları o minicik yüreğe sığdırmak. Söyleyince ferahladım. insan birini severken başka bir canlıyı da sevemez. Mutlak sevgi vardır. Bir çocuğun varsa ve onu çok seviyorsan artık kocanı daha az seviyorsundur. işte ben de bu hesaptaydım. Artık sevebilirdim, tekrardan aşık olabilirdim. Ki oldum da...
Yazın sıcak günleri -bazı günleri sıcak olmuyordu o yazın-. bu yazıyı okuyacak çoğu kişinin hiç gitmediği ve belki de hiçbir zaman gitmeyeceği bir şehirdeyim. Dönem dönem kişinin vaktini geçirdiği arkadaş çevresi değişir ya işte öyle bir değişimin içindeyim. Yeni gelişen arkadaşlarımın getirdiği başka bir kız. Beyaz tenli. Dudakları öpmeye doyulamayacak güzellikte. Göğüslerinin kıvrımları aklımı başımdan alıyor, kalçaları bir Rönesans sanatçısının elinden çıkmış gibi sade ve pürüzsüz ve ben 18 yaşımın verdiği ateşle aşık oluyorum.
Olmasaydım keşke. Cehennemden sıcak taşlar yüreğimi dağlasaydı da ben bu kıza aşık olmasaydım ve haysiyetimi kaybetmeseydim. - edebi bir dil kullanmanın seni ne kadar gıcık ettiğini biliyorum - bir kadın için yalvardım ben. O kadar çok utanıyorum ki bu kadar açık sözlü olamayacak kadar özgüvenim yok benim. yazmak istemiyorum yaşadıklarımı. belki 30 lu yaşlarımın sonlarında çay bardağında içtiğim rakının 6. kadehinin som demlerinde bu hikayeyi bir şiir ile hayata geçirebilirim ama şimdi yapmayacağım...
zaten sonraları olmadı diz çökmek. Öğrendim kadınları. 18 yaşımda öğrendim sevmenin aslında ne kadar yüce bir duygu olduğunu. Sevişmekten gelmiyordu her şey. Öğretti bana gerçekleri nefret ettiğim kadın.
Yazdıklarımın senin için mana taşımaması sinirlerini bozuyor okuyucu. Bu hoşuma gidiyor. Ve inan ki, ben bazen ölmek istiyorum ne kadar sevildiğimi görebilmek için...
güncel Önemli Başlıklar