bugün

yalnızlık

bu yazımda enteresan bir şey deneyeceğim. sonda söyleyeceğimi başta söyleyeceğim: şöyle kendi yalnızlığıyla baş başa kalabilen bir insanla oturup sohbet etmek de ne şahane olurdu!

kendi yalnızlığıyla yüzleşebilen insan ne demek? zihninin engin hükümranlığını temaşa edebilen, düşünüp hayal kurabildiğinin farkına varan, insan iletişimlerini/iletişimsizliklerini inceleyen, dilin işlevini ve yetersizliklerini anlamış bir insandan bahsediyorum. olur ya bir kanı kaynayan genç sizden tavsiye almaya gelir, siz de bilirsiniz, benzer dönemlerden geçmiş biri olarak. söz bazen hiçbir güce sahip olmaz. karşıdakine geçmez, geçemez. muhatabın algısının ve alıcılarının açık ve uyumlu olması lazımdır. bu durumun farkına varmak insanda bir çaresizlik düçar eder.

sessizlik, renksizlik, hissizlik ve yalnızlık. her şeyin içi boşaltılmış, bir soğuk meyve kendisi. yedikçe bitmez, ama yiyeni bitirir. geceleri insana kendisini daha kuvvetli hissettirebilir, ne de olsa herkes uyumuştur ve sessizlik sizi kucaklar. tabii tek başınalık değil bahsettiğimiz, çünkü insan kalabalık içinde de yalnız hissedebilir. anlaşılmayacakmış gibi, sözü geçmeyecekmiş gibi, ne kadar birlikte olsa da bir o kadar ayrıymış gibi...

belki de o sizi bulmadan siz onu bulmalısınızdır. her ne kadar can yakabilen bir ruh hali olsa da, onun da mizacı böyle deyip sevmek gerekir belki. sevgi güneşini söndürecek hali yok ya!