bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

ve sustu çığlıklar, şehir geceye kavuştu.. bir mum yaktı adam, karanlıklar ışığa bulandı.. sigarasını uzattı mumun titrek alevine ve derin bir nefes çekti dolu dolu sigarasından. azaltmak lazım artık, diye düşündü.. ya da hepten bıraksak.. bıraksak sancıtan ne varsa. uzun zamandır göğsü ağrıyordu adamın, göğüs kafesi daralır gibi oldu yine.. okkalı bir küfür savurdu adam yüreğine, bir koltuğa bıraktı yorgun bedenini. derin derin nefes almaya çalışarak oturdu bir süre. evi çok büyük sayılmazdı gerçi ama, yine de mum yeteri kadar ışıtmıyordu odayı. artık karanlığa alışmıştı gözleri, küllüğü el yordamıyla bulup, henüz yarısına bile gelmediği sigarasını söndürdü çabucak. nefes alıp verişleri düzelmeye başladığında, yine el yordamıyla, bir bardak su almak için kalktı yerinden. ancak, birkaç adım bile atamadan yığıldı yere, ağzının kenarında bir parça kan.. hiç aldırmadan ceketinin koluna sildi ağzını, ki kolu kurumuş kan lekelerinden rengini yitirmişti artık. soğuk gecelerde tek ısınma aracanın bu laciverd ceket olduğunu umursamazdı hiç. bir başka laciverd ceketi olmamasına karşın hem de.. düştüğü yerden kalkmak için çabaladı bir süre, ancak kolları ve bacakları onu yerden kaldırmaya yetecek güce sahip değildi.. sürünerek koltuğun yanına kadar geldi ve son bir gayretle yasladı sırtını sigara yanıklarıyla dolu koltuğun yan kenarına. kulaklarındaki uğultunun sebebini anlamak için anlamsızca baktı etrafındaki koyu karanlığa. yine anlamsızca ellerini kapattı yavaşça kulaklarının üzerine. son bir aydır başlamıştı bu da.. hayaller görmeye alışmıştı belki, ama sesler, uğultular beynini kemiriyordu sanki.. bir süre geçmesini bekleyerek kaldı öylece. kesik kesik bir şarkı mırıldanmaya başladı.. en sevdiği şarkı değildi söylediği belki ama, o, dudakları uyuşuncaya kadar devam etti buna. ve daha sonra gücünü yeteri kadar topladığına kanaat getirip, bir kez daha kalkmaya yeltendi.. başaramadı.. kaldı öylece, sırtı koltuğun emanetinde.. dudaklarının kenarındaki kurumuş kanın üzerine, acı bir gülümseme oturtup, ellerini cebine soktu, ısınmaları için.. mum yanmaya inatla devam ediyordu, kendi hayatı gibi kısalmasına rağmen.. hayatını düşünmeye başladı, hayallerini, yaşananları, anılarını.. kelimeler boca olmaya başladı beynine, cümleler, noktalama işaretleri ve tabi olmazsa olmazı üç noktalar... yanında kağıt kalem olmayışına hayıflandı bir an. ama sonra, uzun zamandır yazmadığı, ceket cebinde kalem kağıt taşımayı bıraktığı geldi aklına.. ağlamayı bıraktığı gibi, yazmayı da bırakmıştı artık.. bu kadar cesaret ancak delilerde bulunur, diye mırıldandı kendi kendine. korkak olmak lazım bazen, ancak o şekilde korunabilir insan kötülüklerden.. insanların o'na farklı gözlerle baktığını fark ettiğinden bu yana, kendine hep "ben deli miyim acaba", diye sormaya başlamıştı. deli olmayı hiç umursamayarak.. ama kesin olarak bildiği bir şey vardı; bu denli cesur olmak çok da iyi bir şey değildi.. soluk alıp verişeleri artık iyice düzelmeye başlayınca, aklında gerçek olamayacak kadar uzakta kalmış düşler yine, gözlerini kapattı yavaş yavaş adam, iyiden iyiye ağırlaşan gözkapaklarına direnmeyerek. kendini en iyi hissettiği zaman uykuda olduğu olduğu anlardı, biliyordu bunu artık. her gece gördüğü rüyayı tekrar görmeyi umut ederek uyumaya çalıştı sonra, sessizliği dinleyerek.. ki zaten göğsündeki ağrı sadece rüya görürken hafifliyor, yerini tatlı yürek çarpıntılarına bırakıyordu.. mum artık yanmaktan vazgeçmiş, her yer zifiri karanlık, vakit bir hayli geç çünkü, gözleri kapalı adamın.. bedeni bir parça huzur bulmuşçasına gevşemiş, tatlı bir rüyada sanki.. ve sessizlik her yerde..

genç bir delikanlı ve saçları bulutlarda bir genç kız.. yürüyorlar.. ince ince kar yağıyor.. genç kızın bir eli eldivenli, diğer eli delikanlının avuçlarında sıcaklık arıyor.. delikanlı ise, boşta kalan elini pantalonunun cebine sokmayı tercih etmiş.. birbirlerine o kadar yakın yürüyorlar ki neredeyse ayakları takılacak, düşecekler.. kartopu oynayan iki çocuk dışında sokak bomboş.. hava kararmak üzere ve kar hızlanacağa benziyor.. insanlar bu soğuk havada evlerinde oturmayı tercih etmiş olmalılar.. sevgililerinin elinden tutup karları ezerek yürümek şansından yoksun olan yalnızlar ise çoktan uyumuşlardır.. delikanlı, kızın elini bırakıp, kolunu omzuna doluyor.. elleri terlemiş ikisinin de soğuğa rağmen.. kız da delikanlının belini aynı heyecanla sarıyor.. birbirlerinin gözlerine bakmak için çabalıyorlar ancak, yağan kar hızlanmış iyice, izin vermiyor buna.. şimdi daha da yakınlar ve bu sefer düşmeleri işten bile değil.. bu ihtimale aldırmıyor oysa ikisi de.. daha fazla yakınlaşmaları mümkün olsa, onu da yapacaklar.. bir şarkı söylemeye başlıyor delikanlı, içinde mutluluk olan o nadir şarkılardan birini.. kız ince sesiyle mırıldanarak eşlik ediyor.. ayakları iyiden iyiye kara karışıyor, sokak bomboş ve yürüyorlar öylece.. bir süre sonra delikanlı, kızın üşümüş olduğunu düşünüp, bir taksiye binmeyi teklif ediyor.. ama kız yürümekten memnun, soğuğu umursamıyor.. eve az bir mesafe kaldığını ve yürümenin daha güzel olduğunu anlatıyor delikanlıya.. delikanlı gülümsüyor.. ve yürüyorlar.. çok fazla zaman geçmeden varıyorlar zaten delikanlının evine.. delikanlı yalnız yaşıyor.. sadece hayatını devam ettirmesine yetecek şeyler var evinde.. evi yalnız yaşamasına yetecek ufaklıkta.. eski ama temiz eşyalar.. salona açılan bir kapı, iki koltuk ve ufak bir televizyon salonda.. evin diğer ve tek odasında ise, bir yatak, bir giysi dolabı, bir masa ve kalan tüm boş alanda kitaplar.. çok okuyor olmalı.. delikanlı, kızı bu evde ağırlamak zorunda kalmaktan memnuniyetsiz, kız her ne kadar onun yanında mutlı olsa da.. aslında delikanlı için her şey tamam bu ufak evde bile, ama o kızın daha fazla mutlu olmasını itiyor sadece.. keşke bir şöminem olsaydı, diye düşünüyor delikanlı.. dışarıda kar yağarken, şömine ateşini izlemek keyifli olurdu.. ama çabucak siliyor aklından bu düşünceyi.. olmayacak şeyler düşlemeyi azaltmış iyice, bırakmak istiyor hepten.. sıyrılıp hayallerden, sarılıyor kıza sıkıca.. tek bir vücut olmuşçasına kalıyorlar bir süre öylece.. kız biraz utangaç bir tavırla öpüyor delikanlıyı.. delikanlı, yüreğinin sesini kızın duymasından endişeli.. bedenleri titriyor ikisinin de.. birbirlerinin tenini sanki ilk defa olarak tanıyormuşçasına dokunuyorlar birbirlerine.. her sevişmeleri, ilk kezki kadar heyecan verici.. başka hiçbir şeyde bulamayacakları hazzı, doyumu birbirlerine dokunurken buluyorlar.. ve birlikte kayboluyorlar mutluluktan, kapatıp gözlerini ikisi de..

ve sustu çığlıklar, şehir sabaha kavuştu.. açtı gözlerini adam, yanakları henüz ağlamışçasına nemli.. nerede olduğunu anlamaya çalıştı bir süre.. sonra gece düşüp kaldığını hatırladı. sabah ayazından korunmak için daha bir sarıldı ceketine. o sırada laciverd ceketinin lekelerden leş gibi olmuş kolu takıldı gözlerine. parmaklarını ağzına götürdü ani bir refleksle.. kurumuş kanı hissetti teninde.. yine o öksürük nöbetlerinden birine tutulmuş olmalıyım, diye düşündü. bir sigara yakmak için uzandı sigara paketine. tüm vücudunun uyumuş, tutulmuş olduğunu anladı o an. sabaha kadar koltuğa yaslanarak uyumak ihtiyar bedenini yormuştu adamın. ama buna rağmen tatlı bir sıcaklık hissetti. derin bir nefes alıp kapadı ışığa henüz alışamamış olan gözlerini. gece gördüğü rüyayı anımsamaya çalıştı, başaramadı ama.. ve tekrar hayaller boca oldu beynine, hiç sahip olamadığı anılar.. ağlamak istedi sonra, hıçkıra hıçkıra ağlamak. ağlayamadı.. hep yaptığı gibi bir şarkı mırıldanmaya başladı yine. çok devam edemedi ama, sustu bir süre sonra. yüreği tekrar çırpınmaya başladı, elini bastırdı göğsünün üzerine. uzamaya başlamıştı artık vaktinin dolmasını beklediği zaman dilimleri. birden acıma hissetti kendine karşı, ölemiyordu bile.. sigarasından son bir nefes alıp, söndürdü çabucak. hava almaya çok ihtiyacı vardı. yağan yağmura aldırmadan attı kendini dışarı ufak evinden. rüzgarın bedenine dokunmasını istercesine açtı ceketinin önünü. hayatlarının peşinde yürüyen insanları görüp, kimbilir belki benim kadar yorgun olanlar da vardır içlerinde, diye düşündü adam.. sonra gözleri genç bir çifte takıldı. birbirlerine o kadar yakın yürüyorlardı ki sarıldıkları için, takılıp düşmeleri an meselesiydi.. gülümseyerek izledi genç çifti. gülümsemesini sağlayacak o kadar az şey kalmıştı ki.. bu anı daha uzun tutmak istediği için oturdu kaldırıma, yağan yağmura ve yerin ıslaklığına hiç aldırmadan. genç çift yürürlerken bile, birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı, kızın elinde tek bir gül, kan kırmızı.. delikanlı, kızın kulağına bir şeyler fısıldadı ve kız gözdüğü en tatlı gülümsemeyi yerleştirdi dudaklarına. adam onları duyamasa da, hissetti nelerden konuşabileceklerini. sonra kendisine baktıklarını fark etti.. gülümsemesi bıçak gibi kesildi adamın. parmaklarını, iyice kırlaşmış saçlarına götürüp, bir biçim vermeye çalıştı onlara.. ama yaptığının anlamsızlığını fark edip, kızdı kendine. kimbilir yüzü ne haldeydi ve o saçlarını düzeltmeye yeltenmişti. kızdı ahmaklığına.. yağmur da hızlanmıştı bu süre içinde iyice. saçlarından yüzüne süzülüyordu damlalar. yağmura rağmen bir sigara yakmaya çalıştı ama ıslanan sigarası yanmadı bir türlü. bir küfür savurup, bu duruma kızmaya başladı sonra. aklına genç çift geldi, gözden kaybolmuşlardı artık.. beni deli sanmışlardır, diye düşündü ve kendi kendine konuşmaya başladı yüksek sesle. deli değilim ben, deli değilim ben, deli değilim ben, deli değili... sarsılmaya başladı bedeni.. ve gözlerinden boşandı yaşlar, yağan yağmurla yarışırcasına.. uzun zaman sonra ağlayabilmesine sevindi adam, tuhaf bir şekilde. ağladıkça daha çok ağlamak geldi içinden.. hıçkırmak delice.. yavaşça kapadı gözlerini, bedenini soğuk ve ıslak kaldırıma uzattı.. bir kaç meraklı insan uzandı çevredeki evlerin pencelerinden. çok sürmeden yine kendisiyle kaldı adam. bu sefer geldim yolun sonuna, diye düşündü ve tekrarladı kendine yüksek sesle aklından geçeni. avuçlarını kaldırdı gökyüzüne.. yağmur damlaları düşmeye başladı ellerine, yüzüne.. artık gözlerini hiç açamayacağını fark etti adam. genç çifti düşündü bir süre, sonra gece gördüğü rüyayı anımsamaya başladı.. gözyaşlarına aldırmadan bir kahkaha koparttı, sessizliği yırtarcasına.. ve karıştı yağmura..

mart-07, bursa