şiir hikayeleri

iki Şiirin Hikayesi

Birisi “Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına” derken birisi “Efsaneler dökülüyor gülüşlerinden” diyor. ikisi de gönüllerin semalarında raks eden duygularını, kağıtlara döküp, haykırıyor. Duymak gerek, anlamak gerek ve anlamak için yanmak, yanıpta tütmek gerek. işte yanıpta tüten iki insanın kağıda döktükleri gönlün meali bu iki şiir. Birisi yangınının adını Sitare koyarken birisi yangınına Rüveyda demiş. Sitare diye haykıran Dilaver Cebeci’yken Rüveyda diye haykıran Nurullah Genç’tir. Rüveyda Sitare’siz, Sitare, Rüveyda’sız yapamaz, tamam olmaz.

Sitare Doğuyor

Dilaver Cebeci, bir gün bir okulun önünden geçerken başını bir anlık okulun bahçesine çevirir ve yüreğini orada bırakır. Çünkü gülüşünden efsaneler dökülen, kirpikleri yüreğine batan bir kız görmüştü. Kaşı kara, gözü kara… Aslında Sitare o anda doğmuştur fakat kağıdın bağrına kara mürekkep olması için biraz daha beklemesi gerekecektir. Cebeci artık her gün o yoldan geçer. Gönlündeki çöllere ay doğduran gözleri görmek için…

Bir gün sonunda tanışırlar. işte Cebeci’nin sinesine çektiği elif orada sancıtır kalbini. Üzerindeki nazarları bile bile Gözlerin mi daha sıcak gülüyor yoksa dudakların mı dediği kara kaşlı kara gözlü kızla Sitare’siyle evlenir. Evlilikten sonra Dilaver Cebeci’nin Sitare’si Ayla Hanım anlatıyor:-Dilaver, işten geldikten sonra odasına kapanır ve çalışmaya devam ederdi. Bir gece baktım ki yine çalışıyor, ben uyumak için odaya gidip yattım. Aradan ne kadar zaman geçti, bilinmez. Dilaver, beni uyandırdı ve şiirimi tamamladım, beni dinler misin dedi. Ben de hemen toparlandım ve Sitare’yi dinledim.işte Sitare böyle doğar. Cebeci’nin gönlü Sitare’yle akar tarihin sayfasına. Daha güzel olansa Ayla Hanım’ın büyük bir değer vererek tabiri caizse gecenin körü dediğimiz bir vakitte Cebeci’yi dinlemesidir.

Rüveyda da Doğuyor

Günlerden bir gün Dilaver Cebeci’yle Nurullah Genç otururlar. Tanışıklıkları kadim bir dostluktur. Bir süre sohbetten sonra Dilaver Cebeci, Nurullah Genç’e bir kağıt uzatır ve derki:-Bak, bakalım. Bu şiirde bir eksiklik var mı?Kalemi güçlü olan, şiirleri dillerde dolaşan büyük bir şairin sorduğu bu soru gayet ilginçtir fakat Genç’in verdiği yanıtta soruyu aratmayacak kadar ilginçtir. Genç eline kağıdı alır ve Sitare’yi dikkatlice ve özenle okur. Sonra başını kaldırır ve derki:-Bu şiir eksik…Konu hiç tahmin edilmeyecek bir güzergahta ilerlemektedir. Bir büyük şair eksik var mı diye uzattığı şiiri başka kalemi güçlü bir şair eksik var diyerek cevaplıyor. Arada kısa bir sessizlik demiyorum, sükunet olur. Çünkü yüreklerin fırtınası dinmesi gerekir. Ardından Dilaver Cebeci bir tebessümle Genç’e yanıt verir:-O zaman o eksiği sen tamamla.Nurullah Genç, derki:-Bu cümleyi duyduğum anda gönlüme Rüveyda düşmeye başladı.

Usul Usul Bir Yıldız

Farsça “yıldız” manasına gelen Sitare, usul usul anlamına gelen Rüveyda’ya ışık olmuş. Satırlar ayrı, kelimeler ayrı, adlar ayrı fakat bir şey aynı… O aynı olan kalbin, aklın, ruhun, sevincin, hüznün, aşkın, her ne derseniz deyin adı aşktır.