bugün
- icardi1905'in sözlüğü bozması17
- bik bik için diktiğim şort17
- ismet gurbuz 202413
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı10
- anneler günü16
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım16
- en dindar özelliğiniz25
- serdar ortaç renault megane benzerliği8
- zall beceremiyorsan bırak git12
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu11
- ali koç9
- yorgun mermi10
- doğum gününde hatırlanmamak8
- sözlükte artık kızlar teklif edecek10
- kızların mesajlara geç cevap vermesi12
- şizofreni11
- düşün ki o bunu okuyor9
- anın görüntüsü18
- sözlükteki feyk hesap sahipleri tespit edilecek11
- bacağa kramp girmesi10
- 2024 eurovision şarkı yarışması13
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz10
- erkeklerin sadakatsiz olması20
- benim başörtüm var arabamı yanlış park edebilirim12
- türkiye den soğuma sebepleri12
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar15
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl15
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak8
- uludağ sözlükte yazmanın hiçbir anlamı olmaması24
- sözlüğe kız getirmek10
- bir erkeği cezbeden şeyler8
- fazla mastürbasyon yapan erkek9
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak11
- uludağ sözlük kapatılacak11
- karşı cinsi tavlamak için ne yaparsınız11
- libido düşmesi8
- 45 yaş üstü kadınların muşmulaya dönmesi10
- kızların yedek listesi9
- cami tuvaletinin paralı olması14
- evlilik yaşı kaç olmalıdır12
iki Şiirin Hikayesi
Birisi “Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına” derken birisi “Efsaneler dökülüyor gülüşlerinden” diyor. ikisi de gönüllerin semalarında raks eden duygularını, kağıtlara döküp, haykırıyor. Duymak gerek, anlamak gerek ve anlamak için yanmak, yanıpta tütmek gerek. işte yanıpta tüten iki insanın kağıda döktükleri gönlün meali bu iki şiir. Birisi yangınının adını Sitare koyarken birisi yangınına Rüveyda demiş. Sitare diye haykıran Dilaver Cebeci’yken Rüveyda diye haykıran Nurullah Genç’tir. Rüveyda Sitare’siz, Sitare, Rüveyda’sız yapamaz, tamam olmaz.
Sitare Doğuyor
Dilaver Cebeci, bir gün bir okulun önünden geçerken başını bir anlık okulun bahçesine çevirir ve yüreğini orada bırakır. Çünkü gülüşünden efsaneler dökülen, kirpikleri yüreğine batan bir kız görmüştü. Kaşı kara, gözü kara… Aslında Sitare o anda doğmuştur fakat kağıdın bağrına kara mürekkep olması için biraz daha beklemesi gerekecektir. Cebeci artık her gün o yoldan geçer. Gönlündeki çöllere ay doğduran gözleri görmek için…
Bir gün sonunda tanışırlar. işte Cebeci’nin sinesine çektiği elif orada sancıtır kalbini. Üzerindeki nazarları bile bile Gözlerin mi daha sıcak gülüyor yoksa dudakların mı dediği kara kaşlı kara gözlü kızla Sitare’siyle evlenir. Evlilikten sonra Dilaver Cebeci’nin Sitare’si Ayla Hanım anlatıyor:-Dilaver, işten geldikten sonra odasına kapanır ve çalışmaya devam ederdi. Bir gece baktım ki yine çalışıyor, ben uyumak için odaya gidip yattım. Aradan ne kadar zaman geçti, bilinmez. Dilaver, beni uyandırdı ve şiirimi tamamladım, beni dinler misin dedi. Ben de hemen toparlandım ve Sitare’yi dinledim.işte Sitare böyle doğar. Cebeci’nin gönlü Sitare’yle akar tarihin sayfasına. Daha güzel olansa Ayla Hanım’ın büyük bir değer vererek tabiri caizse gecenin körü dediğimiz bir vakitte Cebeci’yi dinlemesidir.
Rüveyda da Doğuyor
Günlerden bir gün Dilaver Cebeci’yle Nurullah Genç otururlar. Tanışıklıkları kadim bir dostluktur. Bir süre sohbetten sonra Dilaver Cebeci, Nurullah Genç’e bir kağıt uzatır ve derki:-Bak, bakalım. Bu şiirde bir eksiklik var mı?Kalemi güçlü olan, şiirleri dillerde dolaşan büyük bir şairin sorduğu bu soru gayet ilginçtir fakat Genç’in verdiği yanıtta soruyu aratmayacak kadar ilginçtir. Genç eline kağıdı alır ve Sitare’yi dikkatlice ve özenle okur. Sonra başını kaldırır ve derki:-Bu şiir eksik…Konu hiç tahmin edilmeyecek bir güzergahta ilerlemektedir. Bir büyük şair eksik var mı diye uzattığı şiiri başka kalemi güçlü bir şair eksik var diyerek cevaplıyor. Arada kısa bir sessizlik demiyorum, sükunet olur. Çünkü yüreklerin fırtınası dinmesi gerekir. Ardından Dilaver Cebeci bir tebessümle Genç’e yanıt verir:-O zaman o eksiği sen tamamla.Nurullah Genç, derki:-Bu cümleyi duyduğum anda gönlüme Rüveyda düşmeye başladı.
Usul Usul Bir Yıldız
Farsça “yıldız” manasına gelen Sitare, usul usul anlamına gelen Rüveyda’ya ışık olmuş. Satırlar ayrı, kelimeler ayrı, adlar ayrı fakat bir şey aynı… O aynı olan kalbin, aklın, ruhun, sevincin, hüznün, aşkın, her ne derseniz deyin adı aşktır.
Birisi “Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına” derken birisi “Efsaneler dökülüyor gülüşlerinden” diyor. ikisi de gönüllerin semalarında raks eden duygularını, kağıtlara döküp, haykırıyor. Duymak gerek, anlamak gerek ve anlamak için yanmak, yanıpta tütmek gerek. işte yanıpta tüten iki insanın kağıda döktükleri gönlün meali bu iki şiir. Birisi yangınının adını Sitare koyarken birisi yangınına Rüveyda demiş. Sitare diye haykıran Dilaver Cebeci’yken Rüveyda diye haykıran Nurullah Genç’tir. Rüveyda Sitare’siz, Sitare, Rüveyda’sız yapamaz, tamam olmaz.
Sitare Doğuyor
Dilaver Cebeci, bir gün bir okulun önünden geçerken başını bir anlık okulun bahçesine çevirir ve yüreğini orada bırakır. Çünkü gülüşünden efsaneler dökülen, kirpikleri yüreğine batan bir kız görmüştü. Kaşı kara, gözü kara… Aslında Sitare o anda doğmuştur fakat kağıdın bağrına kara mürekkep olması için biraz daha beklemesi gerekecektir. Cebeci artık her gün o yoldan geçer. Gönlündeki çöllere ay doğduran gözleri görmek için…
Bir gün sonunda tanışırlar. işte Cebeci’nin sinesine çektiği elif orada sancıtır kalbini. Üzerindeki nazarları bile bile Gözlerin mi daha sıcak gülüyor yoksa dudakların mı dediği kara kaşlı kara gözlü kızla Sitare’siyle evlenir. Evlilikten sonra Dilaver Cebeci’nin Sitare’si Ayla Hanım anlatıyor:-Dilaver, işten geldikten sonra odasına kapanır ve çalışmaya devam ederdi. Bir gece baktım ki yine çalışıyor, ben uyumak için odaya gidip yattım. Aradan ne kadar zaman geçti, bilinmez. Dilaver, beni uyandırdı ve şiirimi tamamladım, beni dinler misin dedi. Ben de hemen toparlandım ve Sitare’yi dinledim.işte Sitare böyle doğar. Cebeci’nin gönlü Sitare’yle akar tarihin sayfasına. Daha güzel olansa Ayla Hanım’ın büyük bir değer vererek tabiri caizse gecenin körü dediğimiz bir vakitte Cebeci’yi dinlemesidir.
Rüveyda da Doğuyor
Günlerden bir gün Dilaver Cebeci’yle Nurullah Genç otururlar. Tanışıklıkları kadim bir dostluktur. Bir süre sohbetten sonra Dilaver Cebeci, Nurullah Genç’e bir kağıt uzatır ve derki:-Bak, bakalım. Bu şiirde bir eksiklik var mı?Kalemi güçlü olan, şiirleri dillerde dolaşan büyük bir şairin sorduğu bu soru gayet ilginçtir fakat Genç’in verdiği yanıtta soruyu aratmayacak kadar ilginçtir. Genç eline kağıdı alır ve Sitare’yi dikkatlice ve özenle okur. Sonra başını kaldırır ve derki:-Bu şiir eksik…Konu hiç tahmin edilmeyecek bir güzergahta ilerlemektedir. Bir büyük şair eksik var mı diye uzattığı şiiri başka kalemi güçlü bir şair eksik var diyerek cevaplıyor. Arada kısa bir sessizlik demiyorum, sükunet olur. Çünkü yüreklerin fırtınası dinmesi gerekir. Ardından Dilaver Cebeci bir tebessümle Genç’e yanıt verir:-O zaman o eksiği sen tamamla.Nurullah Genç, derki:-Bu cümleyi duyduğum anda gönlüme Rüveyda düşmeye başladı.
Usul Usul Bir Yıldız
Farsça “yıldız” manasına gelen Sitare, usul usul anlamına gelen Rüveyda’ya ışık olmuş. Satırlar ayrı, kelimeler ayrı, adlar ayrı fakat bir şey aynı… O aynı olan kalbin, aklın, ruhun, sevincin, hüznün, aşkın, her ne derseniz deyin adı aşktır.
güncel Önemli Başlıklar