bugün

islamiyette kadının yeri

allahın indirdiğine iman ettiğiniz ayeti bile çarpıtıyorsunuz. uydurma bektaşi fıkrası gibi ayetin yarısını alsanız yine iyiydi; ama daha beteri, ayetin aldığınız yarısını da kafanıza göre yorumluyorsunuz. bu ahlakınız bile dinin beyinde yarattığı deformasyona örnektir:

''Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.'' kur'an, bakara/228

bu gereksiz tespitcikten sonra islamiyette kadının yerine gelirsek, bence hiç gelmeyelim pişman olursunuz derim. sırf şahadet ve miras eşitsizliği yeter; ne bahane uydurulursa uydurulsun. eşitliği ve eşitsizliği kas gücüne endeksleyen devirler geçti ve doğal olarak dinler bugünleri hesap edemedi.

kadının, erkeğin eşitsizliğinin kökeniyle ilgili basit bir örnektir: ikametgahı mağaralar olan atalarımızın er kişileri avlanarak eti, yani beslenmede kilit rol oynayan proteini getirir; kadın da çevreden ot ve meyve toplar beslenmede yan ürünü sağlarmış. tabi sözleri, hakları, ağırlıkları da o orandaymış. peki kutuplarda durum ne olur bu mantıkla? tek beslenme kaynağı erkeğin sağladığı fok, balık vs av hayvanları olduğu için ve meyve, ot vs bulunmadığından kadının beslenmeye katkısı sıfır(0) olduğu için, eskimo kadınlarının hükmü, ağırlığı, değeri, lafı, sözü yoktur ve gelen misafire sunulur. 6. yüzyıl arap toplumunun bu mantıkla işleyen yapısı da din adıyla bugüne gelmiştir.

lakin artık et isteyince ''parayla'' kasaptan alıyoruz. meyve isteyince manavdan. parayı da eşit kazanıyorsak, değerimiz, hakkımız da eşit oluyor. bu da dinin protein-meyve(hurma) dengesi üzerine kurulu mantığıyla çakışıyor ve günümüz kadını bu oyuna gelmiyor. mantıklı, vicdanlı erkekler de.

eski yarım erkek bir kadın dengesinin devamı için kadının çalışmaması, uyanmaması, bön bön bakıp anamızsın, bacımızsın, namusumuzsun, çocuğumun anasısın gazıyla evde oturup en az 3 çocuk doğurması gerekiyor. sonuç ne peki? boşa geçen hayatlar. genetik zincirde transit ara eleman. tıpkı aziz nesin'in annesi gibi:

''Annemin anısına adıyorum

Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!''

kadınlarımız, analarımız, bacılarımız, sevdalıklarımız hayattan diskalifiye edilmiştir. bizimkiler daha 40'lı yaşlarında hayattan elini eteğini çekip menopoz teyze modunda, yaşayamadıklarının hırsıyla cadı kaynanalığa terfi ederken; değil kendilerinin, annelerinin yaşıtları, boyunlarında fotograf makinasıyla dünyayı, veya para şart ya da bahane değil; yaşadığı şehri, hayatı ölümsüzleştiriyor.

geçen hafta hastanede işim vardı ve gördüklerim bu lafların sağlamasıydı. cennet için bir vesileden başka birşey olmayan, cennet bileti ayaklarının altında olan kadınlar, 5 yaşında ''erkek'' çocuktan korkar, izin ister halde, bir ankesörlü telefonu kullanmaktan aciz, okutulmuyor, cesaretsiz, ürkek, pısırık ve bize böyle lazım. bu eksik gedikleri diyene de elitist dedik mi, korkudan bu düzene itiraz edemez kimse. avucunuzu yalayın.

bizden geri olmadıkları, hatta artık bize, yani sperme bile ihtiyaç duymadan klonlamayla yeni can yaratabilerek bizden üstün oldukları halde biz ahlaksız, biz vicdansız, biz ancak doğuştan gelen fiziksel üstünlükle işe yarar olan kol kuvveti ekonomisi veya eve hapsedip çalıştırmama eşitsizliğinin ayrıcalıkları bırakmamayı marifet sanan, sırtını artık iflas etmiş ilk-el kurallara dayamaktan utanmayan erkeklerin dünya ve ahiret keyfi için düzmeli bu düzen. oysa yenilginin acısıyla tek dişli denilen medeniyetin neferlerine yakışan, hayat denilen zaman öldürgecinde erkeğin arkasında değil yanında yürüyen kadınlardır.