bugün

yazarların en büyük pişmanlıkları

14 yaşındayız, lise hazırlık...

normalde olması gereken sınıfta herkesin istediği biriyle oturması, ama öyle olmuyor. öğretmen sınıf listesini alıyor, sıradan ikili ikili oturtuyor birini yanımıza. okulun ilk günü, yanımda garip bir çocuk oturuyor. ben çok konuşuyorum, o çok susuyor.

elimde walkman, içinde bir kaset, söylüyorum eğleniyorum kendi kendime. herkes sıra arkadaşıyla kaynaşmış, biz daha yeni adımızı öğreniyoruz yoklama esnasında.

bu işi çözmek istiyorum. onun da walkman'i var. müzik dinliyor.

ali baksana, ne dinliyorsun sen, diyorum, gülümsüyor, death metal diyor.

o ne ya diye şaşırıyorum. ilk defa duyuyorum.

dinlemek ister misin diyor.

sırf birazcık olsun kaynaşalım diye tamam diyorum. kaseti çıkartıyor, bana veriyor, tak walkman'ine diyor. takıyorum. ben de sana benim kaseti vereyim diyorum. istemiyor. yine gülüyor.

müziği açıyorum ve sonrasında 4 sene boyunca onun zoruyla dinleyeceğim, ama hiç zevk almadığım o müzik kulaklarımda çalmaya başlıyor. sesini ona çaktırmadan kısıyorum. sonra da gülümseyip çok güzelmiş diyorum.

evet bir hafta boyunca aramızda bu kelime ne demekti ya gibi konuşmalar dışında bir şey geçmiyor.

sonraki haftalarda ara ara tenefüste onu da çağırıyorum. geliyor, banka oturuyor, biz eğleniyoruz o sessiz sakin etrafı seyrediyor. bizler gibi değil. büyük gibi, ama küçük de. bir türlü anlayamıyorum.

zaman geçiyor, ara ara yediklerine karışıyorum, bazen gözlüklerini sil çok kirlenmiş diyorum, o da bana alışıyor. sözümü dinliyor. iyi arkadaş olmaya başlıyoruz.

insanız hepimiz neden bilmem merak ediyorum bu hallerini.

bizler gibi olmayışı beni üzüyor.

bir gün okula kirli gömlekle geliyor. bildiğin tam ortada kocaman bir leke. kızıyorum bu ne hal ali ya diyorum. neden kirli gömleği giydin.

ali gel sana bir şey diyeceğim deyip sınıftan beni dışarı çıkartıyor.

karşımda duruyor, bense ağzından çıkacak söze odaklanmış bekliyorum.

dibi benim annem yok, öldü diyor.

hayatımda en çok utandığım anlardan birini yaşıyorum. gömleğine ettiğim lafa üzülüyorum. başka hiçbir şey söylemiyorum.

sıra arkadaşımın annesi için o gece yattığımda ağlıyorum. ona ağlıyorum, annesiz kalmaktan korktuğum için ağlıyorum. ağlıyorum işte.

sonraları değişiyorum. o da değişiyor. aramızda kimsenin bilmediği bir sır oluyor. öğretmenler bile bilmiyor ama ben biliyorum.

yaşım daha 14. ve ben ali'nin annesi oluyorum.

artık derslerine daha çok karışıyorum. test kitabı alınca ona da söylüyorum. öğretmen ona kızınca ben de içerliyorum.

o da bana alışıyor, hesap veriyor, çalışmadığında benden özür diliyor.

4 sene böyle geçiyor.

üniversiteyi kazanıyorum. ayrı şehirlere düşüyoruz. görüşemiyoruz, eskisi kadar karışamıyorum. ihmal ediyorum. hayat, dersler, başka koşuşturmalar...

annesinin yerine koyuyor oysa hep beni. hatta anneler gününde dalga geçiyor, anneler günümü kutluyor.

üniversite devam ederken bir gün arıyor, dibi senle konuşmam gerekiyor diyor.

sınavlar var, gidemiyorum. ali haftaya olsa diyorum. ben haftaya gidicem ama diyor.

salaklık bende, bir an boş bulunuyorum.

bir hafta sonra arıyorum, istanbul'dayım diyor.

bir ay sonra arıyorum, artık bursa'ya dönmeyeceğim diyor. evimizi sattık diyor. onun parasıyla istanbul'da bir ev aldık diyor.

bir sene sonra arıyorum, dibi ben okulu bırakıp buralardan gidiyorum diyor.

kızıyorum.

bir kere değil bin kere kızıyorum.

yüzbin kere kızıyorum.

hayırsız evlat acısı gibi bir acı çörekleniyor kalbimin orta yerine.

neden diyorum, susuyor.

babanı, bizleri, bunca şeyi bırakıp nasıl gidersin diyorum geçiştiriyor.

10 sene geçiyor üzerinden.

biz ara ara konuşuyoruz. ben ara ara karışıyorum. gittiği ülkeye senede 4-5 kez gittiğim halde bir türlü görüşemiyoruz.

ama beni çok seviyor, çok iyi biliyorum.

ve bir sabah facebook'u açıyorum.

10 sene önce benle neden görüşmek istediğini anlıyorum. yıkılıyorum. kızmalarıma kızıyorum. küsmelerime kızıyorum. onu yapayalnız bıraktığıma kızıyorum.

çünkü notta şöyle yazıyor:

"10 sene önce bugün kaybettim babamı. sen tutunacak son dalımdın, senden sonra kimseye tutunamadım. tüm babaların doğum günü kutlu olsun..."

özür dilerim, binlerce, yüzbinlerce kez. ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemiyorum. küçüktüm affet.