bugün

doğurunca michelin maskotuna dönüşen türk kadını

hayırlı doğumlar arkadaşlar...

uzun süren ölüm sessizliğinin ardından böyle bir tespitle aranıza nüzul etmiş olmanın bahtiyarlığı, siz değerli ilim aşığı kardeşlerimden uzak kaldığım her dakikanın sancısına en kalbî samimiyetimle söylüyorum ki değdi. elbette ki bu tespit, olası bir infialin yol açabileceği artçı ve parça tesirleri hafifletmek adına epey bir sadeleştirildi; zira bu satırların hemen akabinde esrarengiz ve karanlık bir alemin kapılarını aralayacağız... siz kıymetli dostlarımı temin ederim ki, gözlerin göremeyeceği, kulakların duyamayacağı, dillerin susup kalacağı ve nefislerin bekabillah mertebesine erişip hakikate ulaşacağı pür aydınlığın ortaya çıkması için gerekli olan en karanlık noktayı arayıp bulacağız birlikte. hem ayrıca karanlık dedim de; unutulmamalı ki, karanlık ne kadar derin ve zifıri olursa, ondan doğacak aydınlık da o denli ilahi ve kalıcı olur. işte bu yüzdendir ki türk kadını figürü, tarafımdan her daim derin ve zifıri karanlıkla tasvir edilmiştir... eski muhabbetşinas dostlar hatırlar, bir zamanlar hep aranızdaydım; sizinle yiyip içiyor, dolaşıyor, bazen gülüyor bazen hüzünleniyordum. bu itibarla "türk kadını" konulu tespitlerimde umuma arz ettiğim tasvirlerimin mahiyetini muhakkak ki en iyi onlar bilecektir. bir medhal vücuda getirmek gayesiyle yazdığım bu satırlarımı nihayete erdirip hülasa geçiyorum. biricik gayemiz: türk kadını gibi, mevcudatın kadın cinsi klasmanında gördüğü en mülevves, en rezil ve gayya kuyusunun dibinde fiskos çevirip birbirlerine hamur işi tarifleri paylaşan bir kepaze noktadan, nasıl olur da cemiyetimizin nezdinde kanatlanıp birer masum melek olarak arş-ı ala'ya yükselebildiklerini sorgulamaktır... mesela her anne melek midir gerçekten? bu çevrelerine kibirötesi zararlı ışınlar yayarak biz masum zavallı erkekleri kanserojen tehdidine boğan mahluklar, bu yüz binlerce yıldır ocağımıza incir ağacı diken hazır yiyiciler, bu ilik kemirici, bu hortumcu emperyal zihniyetli beynelmilel yahudi kılıklılar gerçekten de çocuk doğurduktan sonra her yeri aydınlattıklarını mı düşünüyorlar? işte eğer bir şey için nüzul olunacaksa ve kıyametin gayriresmi geri sayımı başlatılacaksa, tam da bunların cevabını aramak için olmalıydı...

evet aziz dostlar, ben de son yıllarda sözlüğümüzde can yakıcı bir biçimde şişman-çirkin sarışın, kumral, ginger, redhead, kumrallı redhead, çakma redhead (hele ki çakma redhead rezaleti yakın tarihimizin bir fiyaskosudur) vs. gibi anne olmuş bayan yazar popülasyonunun arttığına şahitlik etmekteyim. hani oyun oynarken options'tan değişmeyen sabit ayarlar vardır ya insanı delirten, "ulan nalet olsun throwing tuşu değişmiyor amk" dersiniz ya hani, heh işte adeta cenab-ı rabbim bunları yaratırken default ayar olarak çirkinliği ve ileriki level'larda şişmanlama passive skill'ini koymuş. (inşaallah teknoloji ilerler de ayarlardan değiştirilebilen modelleri üretilir) ammavelakin çirkinlik hususunda bile bir tolerans söz konusu olabiliyorken ki zaten bu toleranslarımızla evlilik müesseseleri kuruluyor; bu çapsızların doğum sonrası çılgınca kendilerini salması ve kocalarına resmen satış yapması, önümüze iki ihtimal sunuyor: ya pc'den oyunu sileceksiniz ve bu kadınları hayatlarınızdan ilanihaye çıkartacaksınız ya da daha güzel oyunları oynamak için bazen arada sırada kaçamak yapıp internet kafeye gideceksiniz...

neyse kardeşlerim... inanın kafam çok rahattı yakın döneme kadar. ne zaman ki aklıma bir kurt düştü, kocaman bir soru işareti belirdi, hemen topladım tası tarağı, uhrevi alemdeki işimden birikmiş yıllık izinlerimi kullanarak aranıza nüzul ettim. şam'a mecburi iniş yaptım tabii önce... gerçekten de düşündüm, bu türk kadınları neden erkekleri enayi salatası yerine koyuyor! neden bizleri kandırıp önce iyi niyetlerimizi münasebetsizce su-i istimal ettikten sonra olanca acelecilikleriyle tüm özkaynaklarımızı sömürmek için bizlerle evlenip sonra da edepsizce ve pervasızca hemen çocuk peydahlayıp ondan sonra da utanmadan michelin maskotu gibi ortalıkta dolanıp, bir ellerinde çocuk bir ellerinde telefon, netten lohusa anne dombili kıyafetleri bakıyorlar civilim'den felan xxl tombik düz renk tişört bilmem ne siparişleri veriyorlar ha? neden bizler kendimize yapacağımız yatırımı bunlara gömüp iflas ediyoruz, her gün dışarıdan mcdonalds pizza vs. sipariş etmek varken, sağlam gaming pc yaptırıp evde yan gel yat pubg keyfi varken, rahat rahat sınırsızca ve fütursuzca kimseye hesap vermeden yayıla yayıla asılma keyfi varken, neden gidip daha önceden tanımadığımız etmediğimiz amcamızın oğlu bile olmayan elalemin yabancı ne idüğü belirsiz kızlarıyla evlenip de paraları bunlara gömüyoruz? neden ha?

şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve gözlerinizi birkaç dakikalığına kapatıp kendinizi dış dünyadan soyutlayın. hayal edin sadece... hasbelkader punduna getirilmiş; karınız olan kişi flört dönemlerinde sizi ekstra makyaj, cezbedici parfümler, bilumum açık kıyafetler ve şuh hareketleriyle kandırmış, hatta yetmediği yerde de ne olur ne olmaz takviye güç olsun diye (ki ben genel olarak böyle yaptıkları kanaatindeyim naçizane) gidip sizden arakladığı tırnak, saç, sperm, doku örnekleri vs. malzemeleri büyücülere götürüp bağlama büyüleri, 40 düğün ebabil köpeği büyüleri yaptırıp kendine bağlamış ve neyse artık yapıcak bir şey yok deyip evlenmişsinizdir. eşin dostun çeşitli telkinleriyle mantıklı düşünmeye davet edilmiş ve bir aile düzeni, sıcak pişen tencere, ütülü gömlekler, temiz hijyen ve tüm bunların da ötesinde kullanım hakkı tamamen size ait olan bir kadının evde el altında her an hazır bulunması fikri size günden güne cazip gelmeye başlamıştır. tam "ohh be aslında evlilik iyiymiş yea" diye bu yalancı bahar ortamına aldanıp çiçek açarsınız ama bir sabah tam kahvaltıda çayınızı yudumlarken karınızın "aşkm ben hamileyim ihihih" sözleriyle çayı püskürtür, akabinde de ani bir beyin kanaması geçirip yere yığılırsınız ama ölmeyip felç kalırs...yok bu başka hikayedeydi, neyse dediğim gibi çayınızı püskürtür ve birkaç saniye sonra ne hikmetse hayatınızın bu noktadan sonra artık eski tıkırında gitmeyeceği hissine kapılırsınız ve açan çiçekleriniz yalancı baharda kar fırtınası yemiş fındık tomurcuğu gibi ölür; ama siz yine sevinçten havalara uçmuş gibi yaparsınız. ne de olsa neslinizi devam ettirecek bir oğlan çocuğu doğabilir, 3 büyüklerden birinin altyapısına verip 10 sene sabrettikten sonra milyon euro servetlere konabilirsiniz ama 10 sene sabretme fikri doğumdan sonra suya düşecektir; zira çocuğunuz maalesef kız şeklinde dünyaya gelmiştir. doğum olup hastaneden taburcu olduktan sonra evde baş başa kaldığınız manzara şudur: bir adet bebek, bir adet michelin maskotu ve bol miktarda yıkılan hayaller... kısa bir zaman sonra nöbetleşe çocuk uyutma geceleri başlar ama bu arada siz de sonuçta bir erkeksinizdir ve birtakım ihtiyaçlarınız vardır; ancak karınız sizi satmıştır ve asla size yanaşmaz çünkü geleceğinin bir numaralı garantisi olan çocuğu peydahlamıştır artık. zaten yanaşılacak bir tarafı da kalmamıştır; zira karınız kendisine adeta +50 soulstone basıp başkalaşım geçirerek michelin maskotuna dönüşmüştür. geceleri kabuslarınızda karınızı bir elinde ekmek bıçağı bir eliyle rabia işareti yaparak "rabbim 3 çocuk dedi kocacım" diye üzerinize gelirken falan görürsünüz. ayrıca nedense rüyada karınızın ayakları da terstir, yani hem gerçek dünyada maddi manevi çarpılmışsınızdır hem de rüyalarda bile rahat yoktur artık...

işte sevgili dostlarım, bu durumlara düşüp rezil kepaze olmamak ve temiz, sorunsuz, müreffeh bir istikbale kavuşmak için türk kızlarıyla evlilik ve hatta çoluğa çocuğa karışma fikrini bir değil kırk bin kere düşünmeniz lazım. sizlere hiç kimsenin yapmayacağı bir iyilik yaptığımın farkına belki şimdi olmasa da ileride varırsınız. çünkü bilenler bilir, ben her zaman her ortamda, karşımda kim olursa olsun delilli ispatlı iş yaparım. siz benim hiç yalan söylediğimi gördünüz mü? sözlüğün bunca senelik vesikalı eskortuyum, bembeyaz tenleriniz üzerine yemin edebilir misiniz yalan söylediğime dair he? heee? hele bayanlar siz! michelin maskotu bedenlerimiz asla iflah olmasın ki sen şüphesiz yalancılardansın diye yemin vererek bana ithamda bulunmayı göze alabilir misiniz? üst üste binmiş nevraska eyaleti büyüklüğünde etlerinizin arasında kaybolmuş simsiyah uçlu pespaye ve mülevves göğüslerinizin pişik olmuş altında güneş batmayan imparatorluk kurmuş bakteriler adedince omuzlarınıza vebal almaya cesaretiniz var mı? hah yok değil mi susup kaldınız alçaklar... ben de öyle düşünmüştüm. o halde susmaya devam edin ve eğer biraz vicdanınız varsa içinde yaşadığınız karanlığı delip bir aydınlatın etrafı ve layık olun bizlere. çocuk doğurduğunuzda ışık falan saçmadığınızı, omuzlarınızda iki kanat belirmediğini, yahut da ne bileyim, ayaklarınızın altında cennet mennet olmadığını anlayın artık. anlamamakta ısrar edecekseniz de, aşağıya bıraktığım altın değerinde üç muazzam ve karşı konulamaz delilimin tokadıyla kendinize gelin.

ben bıçağı buraya bırakıp gidiyorum; ister tespitlerimin güzelliği karşısında ellerinizi doğrayın, isterseniz de bir an evvel kendinize gelip bıraktığım bıçağın yardımıyla zifıri karanlık kozanızı yırtın ve gerçek birer kutsal kelebeğe dönüşün sevgili kadınlar. seçim sizin...

evet müstakbel kelebekler, hemen alttaki resimde dikkat edecek olursanız, michelin şirketi'nin biz erkeklere, yani sizin sömürü oyuncağınız olan ve zerre kadar kıymet vermediğiniz çilekeş kocalarınıza bir nevi subliminal göndermesi var. adeta "hey baylar, araca binince 2 ton çöken karılarınızı ancak bizim lastikler çeker. zaten sizin kadınların bizim maskottan farkları yok hehe..." mesajı bu. ve ayrıca yine kendilerinin şirket reklamcılık politikalarını tebrik ediyorum ki şöyle bir anafikir yakalamışlar kendileri; maskotun elinde tuttuğu dünya ile siz kadınlara: "dünyaları sömüre sömüre doyamıyorsunuz, bir de çocuk peydahladınızmı aynı bizim maskota dönüşüyorsunuz." göndermesi var... yani resme neresinden bakacak olursanız olun ince bir teferruat yakalarsınız:

görsel

mesela 1937 yılında beyoğlu'nda çekilmiş olan bu siyah beyaz fotoğrafta da, yeni doğum yapmış iki annenin vahim hallerini görüyoruz. bir de aptal aptal gözlükler takmışlar akıl alır gibi değil. yani hani aslında görme sorunu olmayan ama sırf artistliğine gözlük takan mankafa kadınlar olur ya office_secretary_odevdosyasi.mp4 gibi göstersin diye. ulan yer miyiz biz:

görsel

ve son olarak şu fotoğrafa dikkat kesilmenizi istirham ediyorum sevgili dostlar... Allah aşkınıza baksanıza yaa, çocuğu lahmacun gibi sarmış elinde tutuyor. resmen fazia!! fati hoça'tan alla razi olsun diye bağırasım geliyor. o koca nasıl melek bir koca ki, bu raddede bile maneviyattan kopmamış ve ailesinin yanında duruyor, en azından fotoğrafta yanlarında. ama kadın için aynı masumiyetin, aynı hassasiyetin değerlerinden bahsedebilir miyiz? minik lahmacunumuz tüm olanlardan habersiz dünyaya merhaba demişken, hayata kaç sıfır geride başladığının farkına kaçıncı yaş günü pastasını üflerken en büyük lokmayı annesinin löpürdettiğine şahit olup "yuhhh be mummy" diye tepki verirken varacak acaba? belki de o kadar yaşayamayacak çünkü annesi devasa cüssesinden mütevellit etrafını göremediği için bir gün lankkkk diye üzerine oturacak ve hayata erkenden veda edecek. neden? çünkü annesi kutsal bir kelebeğe dönüşmeyip michelin maskotu olarak kalmayı tercih etti ama çocuğu bir kelebeğin ömrü kadar yaşayabildi... işte efradını cami, ağyarını mani bir şekilde bunların foyası başka nasıl ortaya çıkarılabilir bilemiyorum:

görsel