bugün

köy enstitüleri

Onlar "Köy Çocuklarıydı", bozkırın sarısından geldiler, yeşile boyamaya inanarak, yalın ayakları, yırtık mintanları ve yemenileri ile geldiler. Kazma salladılar, çivi çaktılar, kerpiç döktüler, okuyacakları binaları bile kurarken ders aldı bu çocuklar.

Kimine göre "Eğitimin Parlayan Yıldızı" kimine göre ise "Köylüyü Köye Hapseden Bir Uygulama"

Dönemde 5.000 civarı öğretmen var, köylerde kimse görev yapmak istemiyor. Köylerde ağalar kendi krallıklarını ilan etmiş, bu çocuklarda ağalara köle olarak verilmeye başlanmış. ilk çağ orta çağ karanlığına bulanmış durumda olan köyler için bir çözüm bulunmalıydı. Atatrük' ün çözüm arayışına cevap veren Milli Eğitim Bakanı "Öğretmen sayımız yeterli değil" paşam diyordu.

Atatürk şöyle bir çözüm üretti "Kurtuluş Savaşı sürecinde Onbaşı- Çavuş olarak görev alan askerlerden faydalanmak bu işe çözüm üretebilirdi." Buradan çağırılan 85 kişi 6 aylık kursun ardından köylerine ışık saçmaya gittiler.

Atatürk vefat ettikten sonra bu meşale yerde bırakılmadı. Felsefe Öğretmeni Hasan Ali Yücel ve çocukların "Tonguç Baba" sı köy köy gezerek, yol haritasını hazırladı. Türkiye 21 bölgeye ayrıldı. Tren yoluna yakın bölgelerde okullar kurulacaktır. Buralarda yetişecek kişiler o bölgenin kalkınmasının anahtar faktörü olacaktı. 1955- 56 öğretim yılı sonunda Türkiye' de okulu olmayan köy, öğretmeni olmayan okul kalmayacaktı.

Bilim- teknik ve bilgiden habersiz çocuklar birer birer bu okullara gelmeye başladıklarında belki hiç biri "Eğitim ve Devrim Meşalesi" olacaklarını bilmiyordu.

Öğrenciler sabah sporunu hiç ihmal etmediler. Zeybek, Kafkas Halay vb. halk dansları ile sabah sporu yapılırdı.Kendi pişirdikleri ekmekle kahvaltı yapılırdı. Daha sonra okuma seansı başlardı. Hasan Ali Yücel bir çok dünya klasiğini Türkçe' ye çevirtti. Her öğrenci 1 yılda 25 dünya klasiği okumak zorundaydı. O zamanlar Google yok tabi.

Ders başlardı nihayetinde, eğitim ezbere dayalı değil tabi. Tartışma var, fikirler ortaya atılıyor, muhakeme kabiliyetleri gelişiyor. Matematik dersinde uygulamalı bir süreç izleniyor ve tuğlaların şeklinden tutun, açılarına kadar her şey öğretiliyordu. Yani farazi bir teorik bilgiden ise çocuklar ellerinde doğal malzemenin matematiğini öğreniyorlardı. Yani doğa bilimleri gerektiği gibi öğretiliyordu.

Tarım saati geldiğinde, ziraat marşı eşliğinde tarlalara gidilip, modern tarım uygulamaları öğrenerek kendilerini geliştirirken, sofralarında emeklerini tüketme şansını yakalıyorlardı. Düşünsenize ne büyük bir keyif ve mutluluk. Yani Atatürk' ün söylediği "Çalışan Köylü Milletin Efendisidir" tanımının tam karşılığı, karanlık ve cahilliğin simgesine dönüştürülen köyler, aydınlık ve bilginin merkezi haline geliyordu.

Çocuklar yüzmeyi kendi yaptıkları havuzlarda öğrendiler. Aşık Veysel, gönüllü dersler veriyordu. Cumartesi günleri "Eleştiri Günü" idi. Burada okul yöneticileri ve öğrenciler toplanır, yapılan işleri ve yapılması gerekenler hususunda tartışmalar, eleştiriler yapılırdı. Ayırt olmaksızın eleştirilen kişi alanın ortasında, herkesin huzurunda durur ve savunma yapardı. Çünkü o çocuklara herkesin eşit olduğu, hesap verilebilirliğin önemi, hakkını aramanın gerekliliği öğretildi.

Tonguç Baba bütün enstitüleri gezer ve eksiklikleri saptayarak genelgeler gönderirdi. Böylece sistem sürekli güncellenir ve iyileştirme çalışmaları yapılırdı. 1940' ların Türkiye' sinde Anadolu' nun dağ, bozkır coğrafyasında "Mandolin, Akordeon, Keman sesleri duyuluyordu, Mozart- Bethooven besteleri çalınıyordu."

Köyler canlanıyordu, bozkır sarıdan yeşile dönüyordu. Bu çocuklar yaşayarak öğrendiklerini, yaşatarak öğretiyorlardı.
Muhasır medeniyetlere ulaşma hedefi artık imkansız değil bilakis örnek gösterilebilecek bir yapı oluşmuştu.

Tabi yine "Hiçbir Başarı Cezasız Kalmaz" deyişi gerçek oluyordu. Dönemin CHP Milletvekili Emin Sazak (Eskişehir' de Toprak Ağası): "Ben bineceğim eşşeğin benden akıllı olmasını istemem" diyordu. Köy Enstitüleri artık bir oy kaygısı halini almıştı. Ayrıca bir yandan da Sovyetler "Kars- Ardahan" bölgesini istiyordu. ismet inönü ABD' den yardım istedi. ABD' nin yardım etmekte bir şartı vardı "Enstitüler Kapatılsın"...

Enstitüler kapatılmadı ama Hasan Ali Yücel görevden alındı, ismail Hakkı Tonguç oradan oraya sürüldü. Yeni gelen Milli Eğitim Bakanı, yayınladığı genelgelerle öncelikle, öğrencilerin yönetime katılmasını, okuma seanslarını ve eleştiri günlerini kaldırdı. Kitaplar, seviye yüksek bulunarak yasaklandı vs.... Daha sonra CHP' den ayrılarak DP' yi kuran Menderes Ekibi, seçim vaatlerinde söz verdiği gibi zaten içi boşaltılan enstitüleri kapattı.

Köy Enstitüleri' ni kimin kapattırdığı önemli değil. Fakat bir eğitim devrimi oy kaygısı ile kapatıldı. Bu ülkenin geleceği ile oynandı. Gelecek nesillere çok büyük bedeller ödetildi.

Kalkınma köylerden başlayacak, Anadolu insanı aydınlık bir geleceğin timsali olacaktı. Halen 3 milyona yakın okur yazar olmayan, bir lokma ekmeğe muhtaç köylümüz var....

Belki şimdi çok imrendiğimiz iskandinav ülkelerinden çok daha ileride, sanayisine imrendiğimiz Almanya' dan çok daha kaliteli teknolojiler üreten bir ülke olacaktık. Kapatılmasaydı "ANALARIMIZIN BABALARIMIZIN ÇIKTIĞI KÖYLERDEKi KÖYLÜ GERÇEKTEN MiLLETiN EFENDiSi OLACAKTI"

iyi ki oldunuz "Köy Enstitüleri"

KÖY ENSTiTÜLERi iLE iLGiLi BiLGiLER:

- Tamamen bize özel ve orijinal bir fikirdi.

- Enstitülerden 18.000 Öğretmen, 6.000 Sağlık Memuru yetiştirildi. Yani açık kaldığı kısa süre boyunca 24.000 Parlak Beyin bu yurdun çeşitli yerlerinde hizmet verdi. Bozkırı Yeşile Boyamaya Çalıştılar.

- 21 Köy Enstitüsü' nde 15.000 Dönüm arazi işlendi. 7500 Fidan dikilmiş ve 1200 dönüm bağ kurulmuştur.

- 150 Büyük yapı içerisinde 60 Atölye kurulmuştu (Su, Toprak Marangozluk, Motor, Dikiş, Demir vb. atölyeler) - Köy Enstitüleri Türkiye' de ilk gerçek anlamda "Münazara" kültürünün yeşillendiği yerdir. - Kaval, Bağlama, Saz vb. yerel enstrümanlardan başka saz bilemeyen gençler artık piyano, akordeon, mandolin, keman gibi sazlar çalmaya başladı.

- Kendi elleri ile inşa ettikleri dopdolu kütüphanelerde dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerini okuma fırsatı yakaladılar. Türkiye' de ilk defa Anadolu Gençleri "Epikür, Aristo, Descartes, Zola, Sheakspeare, Montague vb. yazarlar ile tanıştı.

- Ağızlarını açamayan, gören gözleri kör edilen çocuklar oyunlar piyesler ortaya koydu.

- Okuyan çocukların hepsine "Fidanı yaşatan ağaç olma ümididir" anlayışı yerleştirildi. Ülkenin ümitleri, ümitlerini hiç bir zaman kaybetmediler.

- Düşünen ve vicdan sahibi insanlar Anadolu' ya bir umut ışığı olarak yayıldı.