bugün
- galatasaray'ın ünlü bir hakemle anlaşması14
- en sevmediğiniz sözlük yazarları8
- magnum un 2 tl olduğu yıllar8
- vatanınızın kıymetini bilen diyen gurbetçi14
- sözlük bir tımarhane olsa doktoru kim olurdu10
- rte türkiyenin geleceğinin garantisidir15
- sokak köpekleri10
- amerikan film klişeleri13
- ramazanda anne sütü içmeyen oruçlu bebek10
- magicovento14
- meral akşener13
- kuresele yavsayan gotler tam liste8
- kürt milliyetçiliğinin çok komik olması23
- kuduz karantinası olan bölgeden 35 köpek almak13
- anın görüntüsü13
- beyler moralim bozuk yardımcı olur musunuz8
- çağırılan yere gitmemek için bulunan bahaneler17
- gideon reid morgan jj27
- herkesle iyi geçinmek13
- yazarların bira içme rekorları15
- uzay pornosunun adı ne olmalı17
- cinlerin musallat olma sebepleri21
- hangi yazar hangi burç14
- 4 israilli rehine için 274 filistinli ölmesi8
- türbanlı bacımızın milletin ortasında öpüşmesi21
- kur koruma ne demek14
- kalp krizi8
- tehlike içermeyen köpeği götüreni durdurmak10
- yalnguk oglu10
- 25 yaşındaki kız 38 yaşındaki erkek ilişkisi15
- kız arkadaşı yüzünden kendini asan genç8
- tebliğcilerin insanların giyimine karışması10
- özgür özel8
- lise mezuniyet törenleri10
- istanbul10
- tezgahtarlık yapan doktora mezunu13
- su faturasının elektrik faturasını sollaması9
- sözlükten hatun kaldırmak19
- ali koç da bizim aziz yıldırım da bizim22
- gavsın 4 büyük meleğin özelliklerini taşıması13
- irem derici'nin erkek sevdası17
- akraba evliliği bir özgürlüktür19
- savaştaki ülkelerden daha fazla enflasyon olması16
- bizi tanrı değil bilim kurtaracak16
- hiç yaşamadığın şeyi hatırlamak11
- ali koç12
- kadının kocasına ismi ile seslenmesi mekruhtur18
- ellerim bos gonlum hos9
- küresel ıkınmanın yahudi olması gerçeği14
- islam10
“insanların en büyük problemleri, sessiz bir odada yalnız kalamamaktan dolayı ortaya çıkar,” demiş yazar Fransız matematikçi Blaise Pascal. Yorucu hayatlarımızda, yapmamız gereken çok şey olmasından kaynaklıdır bu genelde. Akıllı telefonlarımızı kapatıp oturamamamız bazen bizim yetersizliğimizdendir. Hareketli yaşam bizlere çok az yalnız zaman bırakıyor. Birçok dahinin de savunduğu gibi bu utanç verici bir durum çünkü kendi düşünceleriyle baş başa kalmak birçok insan için yararlı olabilecek bir yetenek.
Fakat, kendi başınalık (solitude) ve soyutlanma (isolation) arasında gerçekten önemli bir fark var.
Bir kısmımız, - özellikle de ortalama üstü zeka sahiplerimiz-, kendi kendileriyle zaman geçirmekten zevk alır. Fakat diğerleri tamamen yalnızdır. Bu yalnızlık sadece olumsuz bir duygudan fazlasıdır, sağlığınıza korkunç etkileri olabilir. Anlamak için her zamankinden daha fazla sebebimiz olan etkiler…
Araştırmalar yalnızlığın bireylerde ölüm riskini arttırdığını gösteriyor. Genç yaşta ölüm konusunda obeziteden bile daha tehlikeli. Binlerce insan üzerinde yapılmış 200’den fazla çalışma gösteriyor ki “Toplumdan uzaklaşmak ve yalnızlık erken ölüm riskini fazlasıyla arttırıyor ve riskin büyüklüğü diğer birçok sağlık göstergesini aşıyor” diyor araştırmacı Holt-Lunstad.
Kronik yalnızlığın yığınla sağlık problemine sebep olduğu da biliniyor. John Cappio bunun “…kortizol (temel stres hormonu) seviyesinde yükselmeye sebep olurken aynı şekilde dolaşım sisteminde dirence neden olduğunu yani kan basıncını yükseltip hayati organlara kan akışını azalttığını… ve yalnızlıktan dolayı tehlike sinyalleri veren beynin, bağışıklık sistemini güçlendiren ve hastalıklarla savaşmamızı sağlayan beyaz kan hücrelerinin üretimini de etkilediğini” söylüyor.
Bu yeni bulgular Aristoteles‘i şaşırtmazdı çünkü kendisi iki bin yıl önce, dostluğun iyi bir yaşamın ön koşulu olduğunu söylüyordu. Arkadaşsız kalan kişi, insan olmanın zevkini tam anlamıyla çıkaramaz diyordu. Biyolojik olarak da belli seviyelerde sosyal etkileşime ihtiyaç duyuyor olduğumuz görüşü Aristoteles’in bireyleri arkadaş edinme konusunda eğitmemiz gerektiğini savunmasına yöneltmişti.
Aslında haklıydı da. Bugün, Amerika’da 45 yaşın üstündeki 40 milyon yetişkinin kronik yalnızlıktan muzdarip olduğuna inanılıyor. “Huzurevindeki mutsuz yaşlı amca” fikri tamamen doğru değil, fakat bu veriler evlilik oranlarında ve evli çiftlerin sahip olduğu çocuk sayılarındaki düşüş gibi demografik değişikliklerle de alakalı. Tabi yine de yaşlıların yalnızlık riski daha yüksek; Amerika’da 85 yaşın üstündeki her iki insandan biri yalnız yaşıyor. Bu çok üzücü bir nokta aslında, çünkü kalan zamanları da oldukça az.
Öte yandan, aynı zamanda insanlar kendilerine ayıracak zamanın azlığından yakınıyorlar ve çalışmaların gösterdiği üzere maddi şeylerden ziyade zaman kazandıklarında daha mutlu oluyorlar. Hatta Hannah Arendt, Eichmann’ın soykırımda rol almasının ana sebebinin tek başına oturup düşünememek olduğunu iddia ediyor. Ona göre yalnız kalıp düşünebilmek, yani inzivaya çekilmenin en önemli noktası, özgürlüğün de temel aracı olmasıdır. Bu gerçekleşmediğinde, tiranlık ya da sert bir totalitaryanizm gelecektir. Arendt’e göre bireyselliğin temeli yalnız kalabilme becerisidir.
Schopenhauer, bizim için en iyisinin toplumdan soyutlanmayı seçmek olduğunu iddia etti. Böylelerini “Bilge” kabul etti ve onları keşişler gibi tanımladı: Basit bir hayat sürdürmek için kendini toplumdan, arzudan ve diğer dikkat dağıtıcı unsurlardan uzaklaştıran insanlar. Sayıları az olan bu insanlar, en mutlu kişilerdi Schopenhauer’a göre. Kibirden ve ufak işlerden kurtularak entelektüel hazlara ulaşabilirlerdi -her ne kadar Schopenhauer böyle bir hayat sürdürememiş olsa da.
Bu garip bir çelişki aslında; zira hem yalnızlıktan hem de kendimize ayıracak zamanın yokluğundan yakınıyoruz. Teknoloji bizleri bağımlı hale getirdi ama daha mutlu olmamıza sebep olmadı. Hatta daha da yalnızlaştık. Sadece tekrar iletişim kurmayı değil, kendi başımıza olabilmeyi de öğrenmemiz gerek. Hem de Modern, ultra-bağlı çağa yakışır bir paradoks (!)
Fakat, kendi başınalık (solitude) ve soyutlanma (isolation) arasında gerçekten önemli bir fark var.
Bir kısmımız, - özellikle de ortalama üstü zeka sahiplerimiz-, kendi kendileriyle zaman geçirmekten zevk alır. Fakat diğerleri tamamen yalnızdır. Bu yalnızlık sadece olumsuz bir duygudan fazlasıdır, sağlığınıza korkunç etkileri olabilir. Anlamak için her zamankinden daha fazla sebebimiz olan etkiler…
Araştırmalar yalnızlığın bireylerde ölüm riskini arttırdığını gösteriyor. Genç yaşta ölüm konusunda obeziteden bile daha tehlikeli. Binlerce insan üzerinde yapılmış 200’den fazla çalışma gösteriyor ki “Toplumdan uzaklaşmak ve yalnızlık erken ölüm riskini fazlasıyla arttırıyor ve riskin büyüklüğü diğer birçok sağlık göstergesini aşıyor” diyor araştırmacı Holt-Lunstad.
Kronik yalnızlığın yığınla sağlık problemine sebep olduğu da biliniyor. John Cappio bunun “…kortizol (temel stres hormonu) seviyesinde yükselmeye sebep olurken aynı şekilde dolaşım sisteminde dirence neden olduğunu yani kan basıncını yükseltip hayati organlara kan akışını azalttığını… ve yalnızlıktan dolayı tehlike sinyalleri veren beynin, bağışıklık sistemini güçlendiren ve hastalıklarla savaşmamızı sağlayan beyaz kan hücrelerinin üretimini de etkilediğini” söylüyor.
Bu yeni bulgular Aristoteles‘i şaşırtmazdı çünkü kendisi iki bin yıl önce, dostluğun iyi bir yaşamın ön koşulu olduğunu söylüyordu. Arkadaşsız kalan kişi, insan olmanın zevkini tam anlamıyla çıkaramaz diyordu. Biyolojik olarak da belli seviyelerde sosyal etkileşime ihtiyaç duyuyor olduğumuz görüşü Aristoteles’in bireyleri arkadaş edinme konusunda eğitmemiz gerektiğini savunmasına yöneltmişti.
Aslında haklıydı da. Bugün, Amerika’da 45 yaşın üstündeki 40 milyon yetişkinin kronik yalnızlıktan muzdarip olduğuna inanılıyor. “Huzurevindeki mutsuz yaşlı amca” fikri tamamen doğru değil, fakat bu veriler evlilik oranlarında ve evli çiftlerin sahip olduğu çocuk sayılarındaki düşüş gibi demografik değişikliklerle de alakalı. Tabi yine de yaşlıların yalnızlık riski daha yüksek; Amerika’da 85 yaşın üstündeki her iki insandan biri yalnız yaşıyor. Bu çok üzücü bir nokta aslında, çünkü kalan zamanları da oldukça az.
Öte yandan, aynı zamanda insanlar kendilerine ayıracak zamanın azlığından yakınıyorlar ve çalışmaların gösterdiği üzere maddi şeylerden ziyade zaman kazandıklarında daha mutlu oluyorlar. Hatta Hannah Arendt, Eichmann’ın soykırımda rol almasının ana sebebinin tek başına oturup düşünememek olduğunu iddia ediyor. Ona göre yalnız kalıp düşünebilmek, yani inzivaya çekilmenin en önemli noktası, özgürlüğün de temel aracı olmasıdır. Bu gerçekleşmediğinde, tiranlık ya da sert bir totalitaryanizm gelecektir. Arendt’e göre bireyselliğin temeli yalnız kalabilme becerisidir.
Schopenhauer, bizim için en iyisinin toplumdan soyutlanmayı seçmek olduğunu iddia etti. Böylelerini “Bilge” kabul etti ve onları keşişler gibi tanımladı: Basit bir hayat sürdürmek için kendini toplumdan, arzudan ve diğer dikkat dağıtıcı unsurlardan uzaklaştıran insanlar. Sayıları az olan bu insanlar, en mutlu kişilerdi Schopenhauer’a göre. Kibirden ve ufak işlerden kurtularak entelektüel hazlara ulaşabilirlerdi -her ne kadar Schopenhauer böyle bir hayat sürdürememiş olsa da.
Bu garip bir çelişki aslında; zira hem yalnızlıktan hem de kendimize ayıracak zamanın yokluğundan yakınıyoruz. Teknoloji bizleri bağımlı hale getirdi ama daha mutlu olmamıza sebep olmadı. Hatta daha da yalnızlaştık. Sadece tekrar iletişim kurmayı değil, kendi başımıza olabilmeyi de öğrenmemiz gerek. Hem de Modern, ultra-bağlı çağa yakışır bir paradoks (!)
güncel Önemli Başlıklar