bugün

fırat kalkanı operasyonu

çok net bir şekilde sözlükteki kimi orta doğu uzmanlarının aymazlığına imrenmeme neden olan operasyondur. ben hiçbir zaman hiçbir konuda bilgisayarın karşısına geçip, bir yanımda kahvem, elim çükümde, masum askerlerimiz 'yanarak' ölürken, "operasyon mu çoh iyi gidiyor ya membiç de bizim" diyebilecek haysiyetsizliği ulaşamadım. o konuda gerçekten tebrik ederim hepinizi.

ilk olarak şunu söyleyeyim dış siyaset ile iç siyaset birbirinden çok temel bir fark ile ayrılır. iç siyasetin aksine dış siyasette her şeyi düzenleyen, işler kötüye gittiğinde önünüze kurallar kitabı getiren, yeri geldiğinde anlaşmazlıkları ve mücadeleleri demir yumruğu ile çözen 'mutlak' bir üst otorite yoktur. yani amerika birleşik devletleri gibi sistemin abisi bile olsanız, birleşmiş milletler gibi organizasyonlar bile kursanız sistemin kendisi anarşik ve kaotiktir. bu da uluslararası ilişkilerin en temel iki mantığını oluşturur. 1) dış siyasette gücünüze göre davranacaksınız çünkü 'hakem' niyetinde mutlak bir otorite olmadığı için sistemin kendisi acımasızdır. 2) gücünüzün yetmediği durumlarda ya başka devletler ile çıkar birlikteliğine gireceksiniz ya da zarar görmemek için kabuğunuza çekileceksiniz. aynı o çok küçümsediğiniz ismet inönü'nün ikinci dünya savaşı sırasında yaptığı gibi.

şimdi türkiye örneğine bakalım. öncelikle klavye ergenleri bozkurtların iddia ettiğinin aksine türkiye tek başına suriye'de hakimiyet kurabilecek kadar güçlü bir devlet değildir. şimdi dur elindeki çilekli sütü sıçrata sıçrata "ama biz nato'nun en büyük ikinci askeri gücüyüz hehehe" diye saçmalama hemen. hele dünyanın en güçlü ordusunun bile afganistan'da, ırak'ta yaşadıklarını gördükten sonra, tek başına ve direk olarak askeri operasyonlar yapmaya kalkışmaktan vazgeçmişken.

bu iş age of empires oynamaktan çok daha farklı. askeri gücünün yanında bir sürü farklı faktörü aynı anda bir araya getirmen gerekir. ekonomin uzun dönemli bir savaşı kaldırmaya yetebilecek kadar sağlam mı, operasyon yaptığın coğrafyayı, oradaki yerel unsurları ne kadar iyi tanıyorsun, bu unsurlar mülteci ya da terörist olarak senin ülkene zarar verme ihtimalleri nedir, hem ülkendeki muhalif grupları hem de uluslararası toplumdaki diğer aktörleri yaptığın operasyonun meşruluğuna ne kadar ikna edebilirsin ve hepsinden çok daha önemlisi müttefiklerin kim? zira o girdiğin bölgede tek stratejik planı olan aktör sen değilsin. senin gibi, hatta askeri ve ekonomik olarak senden çok daha güçlü daha onlarcası var. bu ülkelerin ya da grupların yeri geldiğinde iş birliği içinde sana karşı mücadele etmeleri de oldukça mümkün.

peki şimdi destanlar yazdığımız suriye örneğine bakalım. türkiye ve eğer aktörden sayarsanız öso dışında bölgedeki önemli aktörlerin kimler olduğu aşağı yukarı belli zaten. 'herkesin' ortak düşmanı işıd. onun dışında pyd, rejim güçleri, iran, amerika ve rusya. yeni 'kankamız' barzani de var diyenin ağzına terlikle vururum.

her neyse. türkiye'nin el bab operasyonu kimse kendini kandırmasın bu bütün aktörler tarafından (özellikle rusya ve amerika) belli bir noktaya kadar kabul edilebilirdi. zira türkiye, piyon gibi işıd ile mücadelede öne sürülüyor ve mücadelenin faturası tek başına ona kesiliyordu. resmen herkeste "türkiye, arap baharından sonra suriye'de yediği boku kendi temizlesin" görüşü vardı. herhalde herkes neden bahsettiğimi biliyor. tekrar yazmaya gerek yok burada.

çok rahat bir şekilde vatan haini diye yaftaladığınız insanların bas bas bağırdığı nokta ise operasyonun özellikle pyd ile mücadeleye genişletilmesi durumunda, türkiye'nin karşılaşabileceği sıkıntılar üzerineydi. şimdi türkiye açısından zurnanın zırt dediği yer de zaten tam olarak burası. sen pyd'ye karşı menbiç'e nasıl gireceksin, oldu da denedin, bedelini nasıl ödeyeceksin ve en önemlisi tam olarak kimlerle karşı karşıya geleceksin? mesela bir amerika askerini öldürürsen açıklamayı kime, nasıl yapacaksın? ya da rejim güçleri ile savaşırsan, rusya'yı nasıl ikna edebileceksin?

eğri oturalım doğru konuşalım. beğenmediğimiz pyd denilen terörist grup bile bizim 'moskova fatihlerinden' çok daha akıllı bir dış politika stratejisi izliyorlar. müttefiklik kuruyorlar. sen süriye'de islamcı grupları desteklerken, adamlar en başından uluslararası topluma kendilerini ışid ile mücadelenin en güvenilir aktörü olarak kabul ettirdiler. şu an aynı anda esad rejimi, abd ve rusya'nın desteğini almayı başardılar. seni menbiç konusunda destekleyen kim, hiçbir müttefiğin var mı, gerekirse aynı anda hem pyd, hem amerika, hem rusya, hem iran, hem de rejimin karşısına dikilmeyi mi planlıyorsun? bütün ordumuz kara murat'lardan oluşuyor da benim mi haberim yok?

yani kısacası türkiye uluslararası ilişkilerin en temel kurallarını hiçe sayarak bir dış politika izlemeye çalışıyor. hiçbir müttefiklik ilişkisi, güç dengesi oluşturmadan, özellikle popülist bir şekilde iç politikaya (referandum) dönük bir operasyon yapmaya çalışıyor. tek umudu olan trump hükümetinin de yavaş yavaş obama'dan farklı bir çizgide hareket etmeyeceği açığa çıkıyor. siz de tuzunuz kuru bir şekilde burada bu operasyonu destekliyorsunuz. o zaman götünüz yiyorsa siz de katılın paşam operasyona, en azından kendi rızası dışında zorla oraya gönderilen çocuklar yerine siz 'şehit' olursunuz. zor gelmez umarım.