bugün

11 haziran 2008 isviçre türkiye maçı

neyse ki anca sakinleştik, allahtan galip geldik...

maç öncesi baktım güzide medyamızdaki yorumlara bir "beraberliğe razılık", bir "yenemiyorsan yenilme" edebiyatı yapılmakta, "allah allah" dedim kendi kendime, "bunlar yorumculuk, futbol adamlığı yapıyorlar, üste bir dünya para alıyorlar ama matematik bilmiyorlar"...

ve maç başlıyor nihayet,
ama futbolcularımızda beraberliğe oynayan zihniyet hakim. türkiye'de öküz başını sallamış, isviçre'de kuyruğu titriyor yani...
fatih terim dahil tüm teknik ekip ve futbolcuların yüzlerinde kazanma hırsı yok. sanki ilk maç portekiz'i yenmiş, 3 puan almışız da bu maç 1 puan alırsak 2. tura çıkacağız...

"yenemiyorsan yenilme" yorumlarını yapanlar, ay yıldıza bu aklı verenlerin sokayım matematik bilgisine.

şimdi diyelim ki biz isviçre ile berabere kaldık, o zaman ne olacak? çek cumhuriyeti'ni yenmek için pervasızca bir saldırgan taktikle çıkacağız son maça. velev ki onu da yendik, ne olacak? puanımız 4 olacak. pekiii, isviçre son maçını kimle oynayacak? portekizle, 2. maçta 6 puan toplayan ve 2. tura kalmayı garantileyen portekizle, hem de kendi evinde. isviçre'nin averajı da bizden iyi. bunları hiç mi düşünmediniz a benim yurdumun değerli spor basını? ha bak tüm bu hesapları çekleri yenmemiz üzerine yaptık ya o da ayrı konu. yenebilirsek tabii...

şimdi ne oldu?
yendik rahata erdik. en azından bir rakibimiz artık saf dışı kaldı. çek maçına daha rahat hazırlanarak çıkacağız, bu da çok büyük bir avantaj bizim için. çeklerle berabere kalsak dahi sorun yok, gene şansımız devam edecek, penaltılara kalacak. e peki ya isviçre ile berabere kalaydık? sorarım size değerli spor medyası insanları? ya berabere kalaydık?

evet maçın başında bu durumdaydık, isteksizdik, yağan yağmura şaşırmıştık. reji sürekli bizim kulubeyi göstermekte idi, klübemizde bir teknik adam ve bir dünya kuru kalabalık. hepsi kulubenin içine girmişler yağmurdan korunuyorlar. saha balçık olmuş topçuların ayağındaki kramponlar kuru havada oynanacak krampon. her top isviçrelilerde. adamlar havadan oynuyor, istediği yere top atıyor, topa sahip oluyor.
bizimkiler hala kulübede. bir allahın kulu çıkıp "ulan zemin ağır şu topu yerden oynamayın" demiyor.
o anlarda aurelio'nun kulubeye bir bakışını yakaladım. ne yapacaklarını sorar gibi bakıyor "ya hoca bu yağmur nerden çıktı" diye soruyordu içinden. bakıyordu aurelio ama kenar yönetimi de ne yapacağını bilmiyordu. oysa ki imparatorumuzun "onlardan 550 benden 1 tane var" sözü onun herşeyi bildiği izlenimini uyandırmıştı bizde...

"deveden büyük fil var" hoca...

aklını başına devşir artık. 9 numara olmadan gol atamazsın bu turnuvada. o burun kıvırdığın "genç semih" ve arda turan'a dua et. seni ipten onlar aldı.

yaptığın kadro zaten tartışılıyor turnuva başından beri, bari elindekiler dahilinde en iyiyi sahaya çıkarmaya bak bundan sonra.
kapris, kibir, çok bilmişliği artık bırak.

"götten çocuk olmuyor hocam"...