bugün

19 aralık 2016 rusya büyükelçisine suikast

dünyanın en büyük devletlerinden Rusya'nın Ankara büyükelçisinin katledilmesidir. Ülkemizin karşı karşıya kaldığı en büyük politik krizlerden birine neden olacaktır.

Bu hikâye bugün başlamadı. Bir ülkenin yaşadığı iç savaşta yer alan muhalifleri Haliç kıyısında topladığın an belliydi bunun nerelere varabileceği. Ego içgüdüleriyle, ideolojik saplantılarla, toplum mühendisliği ihtirasıyla bir ülkenin dış politikası çöktü. Daha birkaç gün önce istiklal Caddesi'nde Rusya ve sonrasında iran konsolosluğuna yığınla yobaz yürüdüğünde, sözde insanlık kisvesi altında konsolosluk kapılarına dayandığında kimse müdahale etmedi. O gün, bugünün habercisiydi ama kimse takmadı. Çünkü Suud tankları Bahreyn'e girdiğinde, Yemen'de 380 küsur kişi tek bir saldırıda katledildiğinde sesi çıkmayan "öfkeli çocuklar", hedef alınan insanlar farklı olduğunda kızgınlıklarını göstermeliydi. Tıpkı Danıştay saldırısında olduğu gibi, birileri alenen hedef gösterildi ve üzerine salınacak güruha bol miktarda şovenist-dinci propaganda basıldı, sonucun bu olması asla şaşırtıcı değil. Buyrun işte, Türkiye Cumhuriyeti en büyük politik krizlerinden biriyle karşı karşıya geldi. Öyle bir olay ki bu sefer yapılacak geri vitesler de bir işe yaramaz. Bir ülkenin büyükelçisi ülkemizde öldürüldü farkında mısınız? Gerçi kendi vatandaşını koruyamayan bir yer yabancı misyon şefini nasıl koruyacak ki? Hata biraz da ondaymış (!), bir tane yakın koruması yokmuş ve başkaları gibi binlerce korumayla gezmiyormuş. Tam anlamıyla bir üçüncü dünya ülkesine döndük, her gün başka bir olayla uluslararası basına malzeme oluyoruz, bu da işte onların zirvesiydi sanırım. Tek bildiğim böyle bir toplumun parçası olmaktan utandığım, zira üzüntümü tarif edebilecek hiçbir kelimem yok, kalmadı, hiçbirimizin kalmadı. Ama olsun, bizim tünellerimiz, metrolarımız, hızlı trenlerimiz var, yetmez mi? (!)