bugün

en yakın arkadaşın ölmesi

Sene 2002. Kayseri'de oturuyoruz. Emniyet mensubu babamın tayinlerinden biri olan Kayseri'de. Ben ortaokul 1.sınıfım. Taşınma, ortam değişikliği, arkadaş çevresini değiştirme, sevdiğinden uzaklaşma gibi kavramlar yeni yeni başlıyor kafada.

Dünya Kupası maçlarının olduğu dönem. Lojmanın altındaki karakolda memur abilerimle izliyorum maçları daha heyecanlı oluyor diye. Baba işte, anne maç bilmez, kimle hop oturup hop kalkacaksın yoksa ?

Bir akşam babam geliyor. Sinirli, bezgin, belli bir olay olmuş. Taşınıyoruz diyor. Anlam veremiyoruz. 3.senemiz Kayseri'de. Teorik olarak 1 yıl daha oturmamız lazım. Ancak üstleriyle daima bir didişme içinde olan Emniyet Amiri babam sürgün yiyiyor. Gerekçe "Emirlere itaatsiz, üstleriyle kavgalı."

Sahi, görevi ihmale sürükleyen emir gerçekten uygulanmalı mıydı ? Babama göre bunun olur yanı yoktu. Sonucu sürgün olsa dahi. "Görevi ihmale sürükleyen merhamet, vatana ihanettir" derdi her zaman. Hâlâ da der.

Karaman'a yapılan tayin öyle böyle bir şekilde 2.şark görevini de tamamlamak üzere Sivas olarak değiştiriliyor. Bir yaz tatilinde 2 kere ev taşıyoruz. Bildiğiniz travma. Yine de istediğimizin olmasına sevinerek gidiyoruz Sivas'a.

Eşyaları yerleştirirken kapı çalıyor. Açıyorum, benim yarım kadar bir çocuk, elinde yemek. "Annem gönderdi, afiyet olsun" diyor. Sağol diyorum. Can dostum, kardeşim, güzel insan Erkam'la ilk yüzyüze geldiğimiz an.

O andan sonra arkadaş değil yoldaş oluyor baba Erkam. Bir üst katımızda oturuyor. Okul arkadaşım, dershane arkadaşım, sokak arkadaşım, gezi arkadaşım... Yaptığım her işin içinde. Birbirimiz olmadan geçirdiğimiz bir gün dahi olmuyor 4 yıllık Sivas macerasında.

Sene 2006. Yine bir başka Dünya Kupası maçlarını oynanıyor. Ve biz yine taşınıyoruz. Artık şehir değiştirmek zor, artık ortamı bırakmak zor, artık kardeşten ayrılmak zor.

Biz Balıkesir'e taşınıyoruz, onlar Amasya'ya. Fiziksel olarak artık birlikte değiliz ama iletişimi hiç kopartmıyoruz.

Gel Zaman git zaman... Sene 2013.

Ben yıllar sonra Kayseri'ye dönmüş, Erciyes üniversitesinde okuyorum. Erkam da ilk görev yeri olan Balıkesir'den sonra taşındığı Elazığ'da jandarma astsubay olarak çalışıyor. Elazığ da Kayseri'den önce oturduğumuz şehir bu arada. Takılıyorum arada bir bizim oturduğumuz şehirleri mi takip ediyorsun lan sıpa diye...

Nasıl denk geldi bilmiyorum. Gezmek için arkadaşlarla Konya'ya gittik. Döner dönmez GSB'nin Seyyah programının Konya'ya gezisi olduğunu öğrenip üşenmeden onunla tekrar Konya'ya gittik. iki hafta üst üste gel git Konya yapıyoruz. Tabii sosyal medya hesaplarımız coşmuş. Konya'ya seyahat ediyor, Mevlana'da check-in, yığınla fotoğraflar...

22.03.2013 Kayseri'ye döndüm, Erkam arıyor bir akşam. Açıyor ağzını, yumuyor gözünü. Vay efendim niye hiç o tarafa gitmezmişim de, bir kardeşim var deyip onda kalmazmışım da, bok mu varmış Konya'da da gidip duruyormuşum da... Fırça gırla gidiyor. Lan kes amma zırladın diyorum. Ne konuşup duruyorsun amk dır dır dır ? Geliriz oraya da kaçmıyoruz ya, Allah'ın günü mü bitti oğlum ?

Ve 3 gün sonra. 25.03.2013

Ev arkadaşımla marketten alışveriş yapmışız. Nasıl güzel bir hava var. Acayip neşeliyiz. Ellerimizde poşetler arkadaşla şakalaşa şakalaşa, güle güle dönüyoruz eve. Apartmanın kapısına geliyoruz. Telefonum çalmaya başlıyor.

Ulan diyorum tam vaktini buldun çalacak, ellerimiz de dolu burada anasını satayım. Gülüyor ev arkadaşım da. Neyse usta ben bakayım bir şuna çıkmadan dur diyorum. Bir elimdeki poşeti bırakıp telefonu cebimden çıkarıyorum. Arayan annem. Heh diyorum valide sultan. Tam arayacak Zamanı buldun.

Muzip bir uzun alo sesiyle açıyorum telefonu. Annem klasik napıyon oğlum muhabbetini yapıyor. Alışveriş yaptık vs. Anlatıyorum ben de. Konuşuyoruz ama annemin sesinde bir burukluk var farkediyorum. "Annecim hazır ol kötü bir haber verecem sana" diyor.

insanın "kötü bir haber"den anlayacağı tek şey ölüm. içimden "Allahım diyorum kesin birisi öldü" Sırasıyla saniyenin binde biri kadar sürede ölüme en yakın kişiler geçiyor aklımdan. Dedem ? Babaannem ? Anneannem ? Halalarım ? Teyzelerim ? Kim ulan kim ?

Gülücükler saçan yüzüm bir anda korkudan kaskatı kesiliyor. Ev arkadaşım da bir terslik olduğunu anlıyor. Noldu diyor, elimle bekle işareti yapıyorum. Pür dikkat beni izliyor.

"Kime noldu annecim" diyorum alacağım cevaptan deli gibi korkarak. 3-5 saniye sessizlik oluyor. "Erkam" diyor annem. "Trafik kazası geçirmiş. Ölmüş."

O ana kadar milyon kere duyduğum "beyninden vurulmuşa dönmek", "başından aşağı kaynar sular dökülmek", "yer ayağının altından kaymak", "bir anda etraftaki her şeyin durması" gibi kavramların hepsini 5-10 saniye içinde yaşıyorum. Diğer elimdeki poşet kayıp gidiyor, dökülüyor içindekiler. Dengede duramayıp sendeliyorum. "Ne" diyebiliyorum sadece yutkunarak. "Nasıl olmuş anne? Ne diyorsun sen?"

"Yeni haber aldık biz de. Bir şey öğrenirsek arayacam seni annecim" deyip kapatıyor annem telefonu. Benim gözümden yaşlar akıyor. Ev arkadaşım panik. "Noldu oğlum" diyor. Kendimde değilim. "Kardeşim" diyorum. "Kardeşim ölmüş."

Kız kardeşim zannedip şaşırıyor. Onu soruyor. "Nasıl olmuş" diyor. "Trafik kazasıymış" diyebiliyorum ağlarken. Anlam veremiyor. Çünkü kız kardeşim lisede o dönem. Benim ağzımdan tek cümle dökülüyor. "Kardeşim... Naptın sen kendine ?"

Eve geçip oturuyorum ama hayattan soyutlanmış bir halde. Bakıyorum görmüyorum, işitiyorum duymuyorum. O an dünya boş, bomboş benim için. içimden hiç durmadan aynı şeyi tekrarlıyorum. "Kardeşim... Naptın sen kendine ?"

ilk Şoktan sonra önümde duran laptopuma çarpıyor gözüm. Atlayıp açıyorum ve Google'a adını soyadını yazıyorum. Bir sürü kaza haberi. Direksiyon hakimiyetini kaybedip karşı şeride geçerek Karşıdan gelen minibüsle çarpışmış kardeşim. Görsellere geçiyorum. Parçalanmış araçlar, yol kenarında duran ayakkabılar ve araç içinde sıkışmış astsubay. Kardeşim, elleri direksiyonda, direksiyonla koltuk arasında sıkışmış.

Ellerim titremeye başlıyor. Bakıp bakıp ağlıyorum. "Nasıl olur lan böyle bir şey" diyorum kendi kendime. Arabada yanında otururken soru sordum diye seninle konuşurken dikkatim dağılabilir deyip aracı kenara çekerek yanıt veren çocuk bu. Nasıl direksiyon hakimiyetini kaybeder de karşı şeride geçer ? Nasıl Nasıl Nasıl ?

Kafamın içi tam bir kazan. Her soru yeni bir soruyu getiriyor. Mantıklı düşünemiyor insan böyle Zamanlarda. Derken telefonum çalıyor. Arayan babam. Açıyorum ve pimi çekilmiş bomba gibi patlıyorum. Bir insandan ne kadar gözyaşı çıkabiliyorsa o kadar gözyaşı döküyorum dostlar. Babam teselli etmeye çalışıyor ama nafile. O çalıştıkça ben ağlıyorum ben ağladıkça o çalışıyor. Ertesi gün aştide buluşmak üzere sözleşiyoruz. Cenaze Ankara'da defnedilecekmiş.

Defalarca gittiğim o Ankara yolu azap gibi geliyor bana. Bitmek bilmiyor. Her yolculuk aygır gibi uyuyan ben, bir saniye uyuyamıyorum. Sürekli boş boş yola bakıyorum. Öyle böyle varıyoruz aştiye.

Babama sarılmamla tekrar bir ağlama nöbetine giriyorum. Durduramıyorum kendimi. Adamcağız da perişan oluyor benim o halimi görünce. "Olanla ölene çare yok oğlum. Allah daha fazla günaha girmeden aldı onu yanına. Kim bilir, belki hepimizden şanslıdır" diyor.

Köye geçiyoruz. Cenaze namazı kılınıyor. "Hakkınızı helal ediyor musunuz" diyor imam. Helal olsun be kardeşim. Benden yana ne Hak varsa helal olsun.

Geçmiyor ağlama krizi. Bir ara kendimden korkuyorum. Bir insan bu kadar ağlayamaz dostlar, durduramıyorum kendimi. Yanlış anlaşılmasın öyle ağlak birisi de değilimdir. Hatta çoğu Zaman sakinliğimi korurum. Ancak olmuyor şimdi. Sanki ayarlarımla oynamış biri. Durduramıyorum kendimi, ağlıyorum.

Cenaze arabası önümde ağır ağır ilerliyor. Biz de tam arkasında yürüyoruz. Tabuta bakıyorum. 3 gün önce gel dediğinde "kaçıyor muyuz lan, Allah'ın günü mü bitti" dediğim aklıma geliyor. Kaçıyormuşsun be kardeşim, günün de bitiyormuş. Boşuna gel diye dünyanın kalayını kaymamışsın bana. Bitiyormuş günler. Bitmiş hatta.

Defin işlemi başlıyor ama toprak atmaya elim gitmiyor. Bir kenara geçip hüngür hüngür ağlıyorum. Son telefon görüşmesindeki "şu Şark görevi bitsin dönüşte evleneceğim dostum" deyişi geliyor aklıma. "Biri mi var lan haberim yok" demiştim. "Anlatırım gelince, ben evlenecem diyorum o kadar, haberin olsun" diyor. "Allah tamamına erdirsin kardeşim" diyorum.

Dün ne yediğimi hatırlamayan ben o sıradan telefon görüşmesinin her saniyesini hatırlayışıma hayret ediyor, bilinçaltıma şaşırıyordum. Evet, her saniyesini hatırlıyordum o son olduğunu bilmediğim son görüşmemizin.

Aradan 3 sene geçti ama ben hâlâ zor kabul ediyorum bu gerçekliği. Mekanın Cennet olsun. Çok özlüyorum bilesin. Her zaman da dualarmdasın. Elbet bir gün buluşacağız.

Edit: sonradan farkettim yazmayı unutmuşum. Kardeşim yeni araba almış, onun için de adak kestirmiş. arkadaşlarıyla piknik yapmışlar. Orada "ben mesaiden çıktım çok yorgunum, siz devam edin ben ve gidip uyuyacam" demiş. Kazayı da dönüşte yapmış. Hız göstergesi 80 km'de sabitlenmiş şekilde buldular ancak hava yağmurluymuş o sırada. Ya direksiyonda uyudu, ha bir anlık daldı. Bilemiyoruz. Öyle ya da böyle dengeyi kaybedip bir şekilde karşı şeride geçmiş. Sonrası malum.