bugün

birini çok sevmek

dış ilişkiler muhabirleri malumunuz. satır aralarını okurlar. mesela türkiye cumhuriyeti başbakanı, abd'ye, beyaz saray'la görüşmeye gitsin. abd başkanı, türkiye başbakanına "merhaba" dediğinde bile bizim dış ilişkiler uzmanları "satır aralarını okumak lazım. abd başkanı acaba merhaba derken ne kastetmiş olabilir?" soruları ile başlayarak bu merhabaya olmadık anlamlar yüklerler. yenilen yemeğin tuz miktarından, ortadoğu projelerini "sökmeye" çalışır bu uzmanlar. zordur işleri.

birini çok sevmek, işte bu uzmanlık dalına yelken açmak gibidir. sevilen kişinin her lafına, her jestine, yürüyüşüne bile anlamlar yüklenir. her gün bakkal amca size merhaba derken aklınızdan bir kez olsun bile "acaba bakkal amca da beni seviyor mu" sorusu geçmez iken, sevdiğiniz kişinin "merhaba"sına dair on sayfalık hikaye yazacak duruma gelinir. sevdiğiniz kişinin "nasılsın" sorusu, arkadaş ortamlarında iki saat boyunca anlatılıp, eni sonunda sevilen kişinin bununla bir mesaj verdiği tesbitine varılır. öyle bir hal almıştır ki durum sanki sevilen kişi bir dahi, ince ve küçük şeylerden çok anlamlı mesajlar veren ve sürekli de bu şekilde düşünebilen bir kişiymiş gibi düşünülür. hatta bu durum zaman zaman seven kişinin, sevdiği karşısında dilinin tutulmasına, ne derse karşı tarafın o müthiş zekası ile dediklerini psikolojik boyutundan başlayarak süzeceğine inanılır. çünkü, seven kişi karşı tarafında böyle küçük şeylerden anlamlar çıkarıyor olduğunu düşünür. halbuki yoktur böyle bir şey, bu ruh hali sadece sevene mahsustur.

birini çok sevmek böyle boktan bir durumdur işte. dış ilişkiler muhabiri olup çıkarsınız bir anda. aslında yaptığınız da en hakikisinden kendinizi kandırmaktır. sevdiğiniz kişi, sizi seviyor olsaydı "küçük merhabalarla mesaj verme" yolunu değil, sevgisini yoruma gerek bırakmayacak şekilde yansıtıyor olacaktı. * *