bugün

sözlük yazarlarının itirafları

1,5 yıl önce kapımızın önüne kadar gelip o seçmişti bizi. Biz onu değil... Bir aylık ya vardı ya yoktu... Tertemizdi, sağına soluna yapışan küçük pıtraklardan başka hiç bir şeyi yoktu. Geldiği günün ertesinde artık bizim kedimizdi. Kumunu, yuvasını, mamasını herşeyini almış, pıtraklarını temizlemiş ve evin içindeki yaşantımıza buyur etmiştik hanfendiyi. ikinci günden uyumak için boynumu seçti. O zamanlar küçücüktü, sığıyodu oraya... Düne kadar da hep orasıydı yuvası. Sabahları kapımızın önünde miyavlar hadi kalkın sevin beni derdi. Tuvalete gittiğimde peşimden gelir, ben klozete oturur oturmaz hop kucağıma atlardı. Eve geldiğimizde bizi her zaman kapıda bekliyor olurdu. Yediğimiz her şeyin tadını merak eder muhakkak salça olurdu. Köpek gibiydi, toka manyağıydı ve tokasıyla oynamak istediği zaman gelir tokasını önümüze atar bizden tokayı fırlatmamızı beklerdi, biz tokayı fırlatırdık o da çok komik sesler çıkartarak koşarak gider tokayı geri getirirdi... Dakikalarca oynardık böyle. Konuşurdu... ismini söylediğimizde, mama vermek için çağırdığımızda, kızdığımızda ve sıkıldığında farklı ezgilerden mokurdak sesler çıkarır güldrürdü bizi. Çok hasta oldu ve çok kez üzdü bizi... Bi kez bizimle beraber iki tane kocaman kasap köfteyi mideye indirdi, neredeyse ölüyodu. Veteriner çok kızmıştı bize. Kediye köfte mi verilir, oldu olacak çilingir sofrası kurun diye. Serumlarla ilaçlarla geçen günlerden sonra en sonunda iyileşmişti. Günler böyle böyle geçti, bi tane daha kedimiz olsun, hem sıkılmaz oynaşırlar dedik. Küçüğe hiç alışamadı, birbirleriyle çok hardcore oynadılar, tüyler hep havada uçuştu. Çünkü o bi sevgi kumkumasıydı, ilginin hep kendi üstünde olmasını isterdi. Küçük kuzenim bizi ziyarete geldiğinde bir hafta boyunca ergen tribi yemiştik. Hiçbirimizle muhattap olmamıştı. Kuzenimin evden gittiği ilk dakkaysa yine kucağımıza hoplamış, kaldığı yerden sevgi kumkumalığına devam etmişti. Birlikte uyuduğumuz zamanlarda gecenin bi köründe kucağına zıplar mokurdamaya başlardı... Öyle işte tek derdi sevilmekti... Biz de öyle yaptık zaten... Çok sevdik. Öyle çok öyle çok sevdik ki bi gün ona bişey olursa ihtimaline hiç hazırlamadık kalbimizi. Dün 3. kattaki evimizin balkonundan düştü sonra. Ben kahvaltı hazırlıyodum eşimse duştaydı. Alt kattan komşu geldi, sizin kedi aşağıya düşmüş koşun dedi. Biz o değildir o yüksekten korkar, akrobasik hareketlerle hiç işi olmazdır dedik ve ufaklığın düştüğünü sandık(çünkü o tam bi ip cambazıdır) ama koşarak aşağı indiğimizde kedimizin yerde acı içinde durduğunu gördük. ilk bakışta hiç bir yerinde kan yoktu, sersemlemiş gibiydi ama çok büyük bir sorun yok gibiydi. Hiç aklımdan geçmedi kaybediceğimiz. Yine zorlu bir tedai süreci bizi bekliyor dedim. Olsundu ama ben her türlü maddi manevi yanındaydım kedimin. Yeterki iyi olsundu. Kediyi kaptığımız gibi veterinere gittik. Yolda haber verdik hazırlayın ameliyathaneyi biz geliyoruz hesabı. Kedimizi aldılar, serum verdiler, iğneler vurdular, röntgenler çektiler... ve dediler ki, kedinizin omurgası çok tehlikeli bir yerden parçalanmış, bu bölgedeki sinirler iç organların çalışmasını dahi etkiler. Kediniz felç olmuş dediler. Ben hala pozitiftim. Peki nasıl bakıcaz ne yapmamız gerekir modundaydım. Bakardım çünkü ben kedime, o sürünse de bakardım, bacakları kopsa da bakardım. Ama röntgenler profosör doktorlara gönderildi, ameliyattan pozitif sonuç alma şansı çok düşük dendi, iyileşmesi olanaksız dendi, çok acı çeker dendi, dendi, dendi... O 3 saat içinde o kadar çok şey oldu ki... O kadar çok şey konuşuldu... O kadar hayati kararlar verildi... Ben ağladım durdum. Öptüm kedimi, korkuyodu okşadım onu... Doktor benim kedim olsa uyuturdum dedi. Bundan sonra yaşaması ona acıdan başka bir şey vermez dedi. Ben ağladım. Ağladık.... Son kez öptüm kedimi, kokladım, başını okşadım ve kedimin uyutulmasına razı oldum. Daha bir kaç saat önce tuvaletteyken kucağıma hoplayan kedime son kez baktım ve çıktım odadan. Bi poşet içine sarılmış şekilde verdiler bedenini. Evimizin karşısındaki ırmağın oraya, bi ağacın gölgesine gömdük... Ellerimizle kazdık toprağı... Köpekler eşeleyip bulmasın diye derin derin kazdık... Başında sigara içtik ve gittik. Dünden beri ağlaya ağlaya gözyaşlarım kurudu. Ruh gibiyim. Kalbimin içinde öyle bi boşluk oldu ki, orayı başka bi sevgi dolduramaz orası boş kalır hep böyle. Daha önce de kedimi kaybettim, şu anda da evde bi kedim var. Ama hepsinin sevgisi, hepsinin yeri ayrı oluyo... O boşluk hep orda kalıyo... Ben şimdi çok hassasım ve ağlıyorum tabii. Ama geçicek... Bilemedin 10 güne güzel günlerimizi hatırlayıp tebessüm eder olucam. Bir aya normal hayatıma geri dönmüş olucam.

Ama herkesin anlamasını istediğim şey ise şu. Her gün onlarca ölüm haberi alıyoruz, filmlerde görüyoruz... Hayvanlardan değil insanlardan bahsediyorum. Hiçbirimiz oturup hüngür hüngür ağlamıyoruz. Daha kedimin ölümünden bir gün önce iş yerinde bir adam kalp krizi geçirdi ve gözlerimin önünde öldü. Şok geçirdim, anlamlandıramadım ama alıştım. Çünkü tanımadığım bi insandı. Anılarımız yoktu hatırladıkça beni kahredecek... Ama insandı sonuçta... Bir insanın ölümü mü bir kedinin ölümü mü desem tabii ki insan dersiniz.Ama lütfen herkes anlasın, bu kedi benim sevdiğim, beni seven, her günümüzü birlikte geçirdiğimiz her gün öptüğüm her gün sarıldığım, hastaladığında başucunda sabahladığım bir canlıydı. insan değildi ama canlıydı, sıcaktı, kalbi atıyodu, sesler çıkarıyodu. Her gün yanıbaşımdaydı... Bu acıyı kim nasıl küçümseyebilir?? Ölüm hep ölüm....