bugün

köle ruhlu türk kadını

biz kadınlar delirmiş olmalıyız! ilk nerede başladı, kiminle başladı bilmiyorum ama türk kadınında köle ruhu olduğu açık. kafamı nereye çevirsem bu kadınlar çıkıyor karşıma. bunların içinde en yakın arkadaşlar, annem, arkadaşlarımın anneleri, tanıştığım birçok kadın vs var. sanki biri bebekken bir program yüklemiş bu kadınlara ve hayatları boyunca böyle olmaları gerektiğine inanmışlar.

daha ortaokul-lise çağlarında başlıyor bu delilik. "hadi bakalım babana, misafirlere hizmet et" şeklinde ilk tohumlar atılıyor. büyümeye, olgunlaşmaya başladıkça bu misyon daha da yerleşiyor. ahh hele o evlilik denen müessesede, alternatifsiz "erkeğine hizmet etme algısı" yerleşip kalıyor kadında. bu öyle bir gömlek ki, giyiyorsun ve bir daha çıkaramıyorsun. yani istesen de olmuyor, sen artık böylesin.

en son başıma gelen olay: arkadaşımın annesi, eşinin onu aldattığını öğrendi, maillerinden fotoğrafları da görünce işi tescilledi. onurlu ve gururlu annemiz, anında boşanma davası açtı. o kadar sevindim ki böyle kararlı oluşuna. öyle dik duruyordu ki, gurur duyduk hepimiz. dava günü geldi ve eşiyle beraber mahkemeye gidip boşandılar. peki sonra ne oldu? eve beraber geldiler ve o günden beri de beraber yaşamaya devam ediyorlar!

adam evden gitmeyi aklının ucundan geçirmiyor, "iyi tamam istediğini yaptın ve rahatladın, artık yolumuza devam edelim" kafasında. evin iki kızı akıllarına mukayyet olma gayreti içindeler. adam mutfakta masaya oturuyor ve "hadi bana yemek koy" diyor eski karısına. ve o kadın hiç gocunmadan devam ediyor ona hizmet etmeye. "tencereden yemeği alıp, tabağına koyamayacak kadar aciz misin be adam!" diyemiyor. "neden evden gitmiyor, neden sen gitmiyorsun, neden hala bu adama hizmet ediyorsun?" diyoruz, "nasıl git denir ki evin erkeğine" diyor.

arkadaşlarım işten gelip, yemek yapıp, çocuklarıyla ilgilenip; erkeklerini hoş tutmaya devam ediyorlar. yorgunluktan ölmek üzere hepsi. erkeğine iyi bak, ona her daim hizmet et diye kodlanmış bir kere. bunun karşılığında takdir ediliyorlar mı? tabi ki hayır. bir adama neden meyvesini soyar getirir, ağzına ağzına beslersiniz hiç anlamam. annem de yapardı bunu, şimdi çok pişman.

ben evliliğimde yapmam gerekenleri, görev olarak bilmedim. içimden geldiği için eşime hizmet ettim. baştan tavrım net olduğu için, çok nadir benden hizmet bekledi. alışverişe beraber çıkıldı, yemekler beraber yapıldı çoğu kez, öyle bütün tamir işlerinin peşinde koşmadım, ustaların başında beklemedim birçok kadın gibi. en son annem evinin tüm bakım işlemlerinin peşinde kendi koştu ve bütün ustalarla kendisi muhatap oldu. babam ustaları görmedi bile. o kadar emindi ki, annemin her şeyi halledeceğinden. kadın öyle bezdi ki hayatından, yeni evine hevesle taşınamadı bile.

tabi köle ruhu taşımadığım ve erkeğime her daim hizmet etmediğim için, evliliğim şahane mi oldu? çok mu takdir edildim? ona da hayır. sonu boşanma. yine de şimdi geriye dönüp baktığımda, "aman da senelerimi verdim, saçımı süpürge ettim" tribine girmiyorum. yeniden evlendiğimde yine hizmetçi kadın profilini benimsemeyeceğim.

biraz canınızın kıymetini bilin, şu dünyada sizden daha önemli kimse yok. size değer veren, saygı duyan, emeğinizin kıymetini bilen, takdir eden adamlara kıymet verin. onlara zaten içinizden gelerek emek veriyorsunuz ve bu sizi mutlu ediyor. yoksa odun odun adamları yontacağım diye uğraşmayın.

son bir şey, misafirliğe gelen eşinize dostunuza aşırı hizmet etmeyin. en gerildiğim anlar, daha çayımın son yudumunda "çayını tazeliyim" diye koşturan kadınlar. ya bırakın iki sohbet edelim, niye kasıyorsunuz? iş yerindeki suratsız avukat, dimdik yürüyen doktor, otoriter öğretmensin sen; niye evde kezban oluyorsun.