bugün

sende gençliğimi görüyorum

duydunuz mu hiç bu cümleyi?
ben üç farklı patron kişisinden hem de birbirinden farklı kariyerleri olan üç kişiden duydum bunu...
sevinmeli mi? anlamlandırmalı mı? önemi var mı sahiden?
bu bir cesaret ya da hırs anahtarı olarak görülüyor olabilir. fakat başarılarınız da size mal edilmek yerine sizi "keşfedene" çarçur ediliyor.
bu sözü ilk duyduğum zaman korkmuş, ne desem bilememiştim. üstelik henüz 21 yaşındayken ileride patron olabileceğim safsatası anlatılıyordu. olur muyum, belki. istiyor muyum, bir limonlu soda lütfen!

aylar sonra bir toplantı masasının olmadığı bir toplantı odasında benim fikirlerimi dişliyordu big bro. diş etlerindekileri sıyırırken dayanamadım, "sizin gözden kaçırdıklarınız yüzünden iyi iş çıkmıyordur belki de" dedim ustrupluca. 45 dakika kadar bir yergi dinledim, yanaklarım kızardı, kızardı, kızardı. söyleyemeyeceklerimden dolayı utanıyordum. "yahu siz gerçekten eskisi gibi değilsiniz" diyemediğimden...
kimi zaman toplantıların bir saat uzaması bizim bu tartışmalarımızdan kaynaklanıyordu. diğerleri iyice sıkılmaya başlayınca "anlıyorum, sizin takdiriniz. sonuçta masanın yüksek tarafında oturuyorsunuz" dedim. kafasını uzattı, gülümsedi.
"söylediklerim sadece senin için geçerli değil, çok da üzerine alınma. üstelik itiraf etmeliyim ki seninle tartışmak hoşuma gidiyor" dedi. birkaç genç kıskandı. ben sinirlendim, oyuncak mıyım ben yani? sürekli ego kavgasına mı girişecektik? izlediklerimiz ve okuduklarımızı mı yarıştıracaktık?
"keşke bu sonuçları değiştirse" deyince "sende gençliğimi görüyorum" dedi, arkasına yaslandı ve toplantı bitti.
belki de sistemin başarılısının genel bir grafiği var ve benim tavrım da bunu çiziyordu, bilmiyorum. fakat ben benzemediği konusunda birkaç söz edebilirim.

haftalar geçti, sorunlarımız büyüdü. onu sevmediğimi biliyordu. üstelik bundan emin olmak için kimi zaman sataşıyordu.
bunu kendimi önemli gördüğüm için söylemiyorum. onun kendince yönteminin bu olduğunu düşünüyorum sadece. çünkü etrafımdakilere sataştığında geri dönüş alamamak onun canını sıkıyordu ve şimdi eğleniyordu.
neyse, bir iş yaptırmak zorunda kaldı. teslim etmem gereken onlarca şey arasında ilk sıra bu işe verilmeliydi. araştırmalar yapıldı ve e-postayı göndermeden önce birlikte bakmamız gerektiğini ısrarla söyledi. kesinlikle beni yerecekti. gençliğinde de böyle yapılmış olabilirdi.

saatlerce bekledikten sonra odasına çağırdı. beğendi. evet, nasıl oldu bilmiyorum ama beğendi. tam gidecek iken, masasında duran dergiyi beğenip beğenmediğini sordum ve bir zinciri nasıl olduysa kırdım. adolf hitler'in ressamlığını konuşurken gelen telefonlar sessize alındı "şuan o kadar çok işim var ki, yine de burada durmayı gayet istiyorum ve bundan keyif alıyorum. hiçbir şey tesadüf olamaz" dedi. berlin duvarı hakkında bambaşka bir bakış açısıyla yazılmış bir makaleyi kahkahalarla sonlandırdık. kahkahanın izleri yüzden silinirken birden patronluğu bırakıp ipucu veren iş arkadaşı oldu. fikirler verdi. nedenini ve nasılını söyledi.
"gençliğinizde patronunuzla böyle konuştunuz mu hiç" diye sorunca "bırak şimdi beni. şu yazı mimarisini anladın değil mi" dedi.
odadan çıktıktan sonra hiçbir işimin aynı olmaması gerektiği konusunda sessiz bir anlaşma yapıldığını biliyorduk. çıkarken teşekkür ettim.
"bu sadece bir sohbetti" dedi, olmadığını biliyorduk ama seslice söyleyemedim.

şimdi ne olacaktı? yarın toplantıda tartışacak mıyız? tabii!

tanım:
bir benzetme cümlesi. gençliğe atıf.