bugün

recep tayyip erdoğan mitolojisi

muhasebesini tuttuğu küçük sucuk işletmesini kaplayan baharat kokusuna bir türlü alışamamıştı. dünyalık sıkıntısı olmasa durumu biraz daha katlanılabilir olurdu ama heyhat!... tamirciye gidecek parası olmadığı için külüstür aracının düşmek üzere olan tamponu telle tutturmuştu...

oysa parayı bulmak için neler yapmamıştı ki? islam'a göre ters olmasına rağmen kısacık şortlarla futbol oynamıştı yıllarca ama bir türlü dikiş tutturamamıştı... beş vakit namazında kendisini bu sıkıntılardan kurtarması için allah'a dua ediyordu. çevresi kendisi gibi imanlı ama parasız insanlarla doluydu. bir şey yapmalıydı ama ne?

bir gece rüyasına ak sakallı bir dede girdi. dedenin büyüklerden olduğunu tahmin ettiği için hemen eline sarıldı. fakat eline sarılmasıyla dedenin şamarı suratına aşketmesi bir oldu... "dedem nedir bu yaptığın?" dedi. dede "gafletinin ve cehaletinin cezasıdır ey oğul! her gün rabbimize paraya, saraylara kavuşmak için dua ediyorsun ama dinimizin sunduğu imkanlardan yararlanmayı ihmal ediyorsun" dedi. şaşırdı... "dedem nedir gaflete düştüğüm imkanlar?" diye sordu. dede "ey oğul sen rızkın onda dokuzu ticarettedir hadis-i şerifini bilmiyor musun?" dedi. "biliyorum dedem ama ticaret yapacak sermayem yok" diye yanıtladı mahzun genç. o anda bir tokat daha yedi. dede "ey gafil, allah'ın dini dururken başka sermayeye mi ihtiyacın var? din ticareti yapsana!... hem sende istidat görüyorum. din ve dünyalık yolunda mugalata yapmak sevaptır. mugalata üstüne ol..." dedi ve bir nur içinde kayboldu.

mahzun genç kan ter içinde uyandı... artık yolunu nasıl bulacağını biliyordu.

o sucukçu muhasebecisiydi...