bugün

woodrow wilson

wilson prensiplerinin yıkılmakta olan osmanlı ve yeni cumhuriyetin nüvelerini bağlayan bir yapı arz ettiği muhakkak. bu genel bilgilendirmenin dışında, wilson, abd'nin -pekçoğu zaman fayda sağlamış- monroe politikasından vazgeçmesinin zamanının geldiğini düşünüyordu. zira artık ciddi bir küresel değişim söz konusuydu.

wilson esasen tarih öğretmeniydi ve daha birinci dünya savaşı öncesinde, osmanlının çözülüş sürecinde olduğunu kavramıştı. bir şekilde imparatorluğun ecelinin yaklaştığını biliyordu. osmanlı gibi avusturya-macaristan ve almanya topraklarında yaşanacak parçalanma ile birlikte, avrupanın yeniden şekilleneceğini de öngörmeyi bilmişti. bu nedenle savaşın sonların doğru, savaşın akabininde kurulacak yeni dünya düzeninin esaslarına kafa patlatıyordu. pek tabii en teşekkülü kuruluş milletler cemiyeti olacaktı.

şayet birleşik devletler, savaşın kazanan-kaybeden tüm güçlü ülkeleri kapsayan cemiyetin parsasını tek yiyebilirse, dünya eğemenliği sürecinde sona gelebilirdi. öyle ki, cemiyetin kontrolünü ele almak demek, hem ileride parlayan sovyet tehdidini, hem de yenilen-yıkılan avrupayı bimar etmek demekti.

fakat kanıksanmış değerleri reddetmekte hayli inatçı amerikan halkına, 1823'den beri yürütülen monroe sistematiğini yıkmayı anlatmak kolay olmadı. wilson bu çerçevede kamuoyu ve siyasetçileri kurulan yeni düzende söz sahibi olarak, dünya siyasetinin tek mimarı olmak konusunda ikna etme turlarına başladı. 30 dan fazla eyalette uzun uzun monroe'nin çiğnenmeden rafa kaldırılabileceğini, artık avrupa siyasetine dahil olmanın gereğini anlattı. ama ne yaptıysa olmadı. kongre verdiği öneriyi tam 3 kere reddetti. yıllarını bu işe adayan başkan wilson, en sonunda yorgun düştü ve felç oldu, takiben de hayatını yitirdi.

wilson, çaresizce anlatmaya çalıştığı sürecin er-geç amerikan halkının farkedeceği bir şekilde cereyan edeceğini vurgulamıştı. "neler kaçırdığımızın farkına varıcaz, ama o zaman iş işten geçmiş olacak" dedi. gerçekten de, bu fırsatı ayağıyla tepen abd, ikinci harp sonrası tamamen terkedeceği politikayı o sıralarda es geçseydi, belki de sovyetler hiç palazlanmayacak, 1990'lardan sonra tamamen ele geçirdiği dünya liderliğini daha 1920'lerin başında sahip olacaktı.