bugün

sözlük yazarlarının itirafları

bir gün bir yerde bir şeyler olacakmış hissiyle yaşadım. hayal ettiğim yaşlara geldiğimde bir şey olmadığını fark edince daha ileri yaşlara erteledim bu mucizeleri. ne tür bir mucize beklediğimi bilmiyorum, aslında bir mucize beklediğim de yok. gösterişli olsun diye adına mucize diyorum sadece. bir şeyleri beklerken zaman akıp gitmiş ve ne hikmetse büyümüşüm. büyüdüğümü düşünmüyorum ama kağıt parçası ve çevresel etmenler büyüdüğümün delili olarak karşımda duruyorlar. mesele büyümek olunca evlenmekten söz ediliyor, çoluk çocuğa karışmaktan. ilgimi çekmeyen bir yaşantı sanki ben çok arzuluyormuşum gibi sürekli önüme konuyor. sadece aile değil, arkadaşlar da bir yaştan sonra evlenmenin gerekliliğine inanıyor. inançlarını takdir ediyorum fakat insan istemediği şeye neden ısrarla zorlanır, bir şeyi istemediğine neden ikna olunmaz, bu yaşa kadar halen anlamadığım bir meseledir. bu konular ne zaman açılsa espriler yapılır ve kişinin iç dünyasına saldırılıp; duyguları, düşünceleri itibarsızlaştırılmaya çalışılır. bu coğrafyanın fazlasıyla kültürel bağlarına sahip çıkması sizi avrupa özentiliğiyle bile suçlayabilir. bunlar olası şeyler, yıllar aktıkça bu saldırılar daha belirginleşir. büyüdüğüme dair söylentiler var, kulak asmıyorum. ben, sadettin teksoy'un programında denk geldiğim "musa'nın asasını göğe doğru sallayıp denizi yarması" hikayesinden etkilenip evin arkasındaki büyük taşın üzerine çıkıp yağmurun yağmasını bekleyen, yağmur yağdığında da elimdeki sopayı göğe doğru sallayıp "yaaaağ, daha çok yaaağğğ" dediğim yerdeyim halen.