bugün

mafia 2

harika görseller sunan oyun.
içerisinde gece veya yağmur içeren, kar içeren bölümleri ısrarla tekrar tekrar oynuyorum.

şöyle bir şey de var, oyun cidden çok kısa. 15 chapter var. ilk 5 chapterı giriş tadında işlenmiş, ne olduğunu anlamadan bitiyor.
5 ile 10 arasında bir hareketlenme oluyor ama zirveyi 11'de falan yapıyor oyun. sonra da bitiyor zaten. tadı damakta kalıyor harbiden. free ride koymamışlar bir de. ama sanırım mod gibi eklenebiliyordu.
dlc'ler var. ama aşırı derecede dandik dlcler. görevler tekrar ediyor, en fazla 3 4 tane ara video var. o kadar. sıkıcı yani.

görevler de aşırı kolay. ilk mafia'yı oynamışsanız bilirsiniz görevlerin zorluğunu. şahsen son bölümdeki müzede kafayı yiyordum, hile kullanma raddesine geldim, beceremedim. sonra geçtim ama. gayet de kolay oldu. 79 can mı ne vardı hatta.
neyse.
yani oyun kolay olunca, kendine "bu oyunu yapanın anasını sikeyim" diye küfür ettirmeyince, tadı damakta kalıyor harbiden.

gayet güzel performans alıyorsunuz oyundan. tek sorunu physx. bayağı bir ekran kartını ve işlemciyi zorluyor. bir de aa var, ama o benim pc'nin dandikliğinden.

müzikleri zaten inanılmaz, girişte demiştim harika görsellik sunuyor diye, müzikler de çok güzel destekliyor bu görselleri. empire bay inanılmaz bir şehir zaten. dolaşmaya doyamıyorum ulan!
neyse. 3 farklı radyo istasyonu var. delta, empire classic, empire central.
delta daha çok caz, r&b falan çalıyor oyunun 1945 bölümünde, 1951'de de blues'a, rock'n'roll'a falan dönüyor.
empire central da daha çok grupların şarkılarını falan çalıyor. yine caz ağırlıklı. 1950'lerde o da pop'a, rock'a dönüyor hafif.
empire classic de zaten adından da anlaşılacağı gibi 1920, 1930'lardan çalıyor başlarda. 50'lerde de dönemdeki akımdan o da hafif rock'n'roll'a dönüyor. pop falan çalmaya başlıyor. "bizim zamanımızda böyle miydi?" dedirtmiyor değil bazen. "ulan ne günlerdi" yapmaktan alamıyorsunuz kendinizi.

çatışmalar da çok zevkli. dediğim gibi ilk oyunda cidden aşırı sövdüğünüz noktalar oluyordu. fakat bu oyunda öyle değil. zaten bir köşeye çökünce canınız doluyor. tek kurşun atıp şarjör değiştirebiliyorsunuz ve sadece tek kurşununuz azalıyor. ilk oyunda tek kurşun için bütün şarjörden vazgeçmek lazımdı, ki bu gerçekçiydi. neyse, malum yeni nesil oyuncu tipi falan.
araba sürme oyunun başında kanser ediyor. malum kar falan ortalık, yollar buzlu. azıcık döneyim derken bir bakıyorsunuz drift kralı olmuşsunuz, hey gidi.

diyaloglar en az ilk oyundaki kadar güzel. joe karakteri harika zaten. vito'dan daha çok sevdiriyor kendini. zaten vito'nun amına koyayım. ilk oyunda da paulie vardı bunun gibi. ama o bu kadar öne çıkmıyordu.

şahsen çizgisel bir oynanış sunan bir oyundan, free ride içermeyen bir oyundan, öyle çok aktivite beklemiyorum. sonuçta görevlerde hızlı hareket etmemiz gerekiyor genelde senaryo gereği. durup da bilardo mu oynayacaksın arkadaş? ne bileyim, bowling mi yapacaksın joe ile? film gibi geçiyor işte oyun. gereksiz olurdu bana göre. en fazla bir kere falan oynardım eğer olsaydı da.

oyunun sunduğu "collectible"lar da chapterları tekrar tekrar oynattıracak cinsten. evet, playboy dergilerinden bahsediyorum.
bu oyunu oynayana kadar bir insanın bu kadar güzel olabileceğini bilmiyordum. insanın gerçek hayatta da vintage playboy dergilerinden koleksiyon yapası gelmiyor değil.

neyse. evet onca sene sonra çıkan bir oyun olarak tatmin etmiyor fazla. süresi yetmiyor. tadı damakta kalıyor. aynı gerçekçiliği hissettiremiyor. ama sonuçta 1940'lardan, 1950'lerden bahsediyoruz. bunu vaat eden fazla oyun yok. karakterler de güzel. senaryo da güzel işlenmiş, sonu biraz havada kalmış gibi hissettirse de.
sonuç olarak "o kadar kusur kadı kızında da olur" diyorum. harika oyun lan. 12 kere falan bitirin en az.