bugün

yabancı albert camus

sizlerinde bildiği gibi bu kitap hakkında defalarca konuşuldu, yazıldı, ödüller aldı, bazı kesimlerde deyim yerindeyse fenomen oldu. Kimisi kitabı elinde gezdirip ''yabancıyım yea'' diyerek üzerinden prim yapmaya çalıştı. ''o tiplerin ben....'' dediğiniz duyar gibiyim! neyse, iyi ya da kötü, insanları bir şekilde etkilemeyi başardı.

Kitabı, insanlarda yarattığı bu etki yüzünden epey bir zaman erteledim. Eğer kitapçıda gezinirken denk gelmeseydim, fiyatı o kadar ucuz olmasaydı, hiçbir zaman okumazdım herhalde. Önyargının kötü bir şey olduğunu bu sayede bir kez daha anladım. Bazı şeyler boşuna klasik olmuyormuş. Kitaba başlamadan önce içeriğine dair hiçbir fikrim yoktu, ilk cümleyi okuduğum an ''noluyo lan?!'' dedim. ''Fazla tanıdık değil mi bu?''

''Ufuktan küçük bir gemi geçti. Durmadan fellaha baktığım için onu kara bir leke halinde gözlerimin kenarıyla fark etmiştim.''

Umursamazlık tek cümleyle nasıl anlatılır? Bu sorunun cevabıdır yukarıdaki cümle. (bkz: Meursault) kendini kurduğu kısa cümlelerle ele verir. Kitapta defalarca kullanılan ''Bence bir'' kelimesi (bkz: Meursault)'un hayata bakışını ortaya koyar. Her şeye ''farketmez'' diye cevap veren birini düşünün. O kelime onun hayat felsefesidir. Gerçekten farketmez nerede yemek yiyeceği, kimlerle görüşeceği, yarın ne giyeceği. Çünkü kendisi orada değildir. Anlamsızdır hepsi. Ne önemi var ki, ha 30 yaşında ölmüşsün ha 70. Çünkü sonunda ölüm varsa hiçbir şeyin önemi yoktur.

- Ölmek ister misin?

+ Bence bir.

Kitapta neler döndüğünü birkaç cümleyle anlatmak gerekirse; kitap iki bölümden oluşuyor, birinci bölümün sonuna kadar Meursault'un başından oldukça sıradan olaylar geçiyor. Ama olaylara verdiği tepkileri görünce onun sıradan bir adam olmadığını anlıyorsunuz. Meursault'un yanlışlıkla bir Arap'ı öldürmesiyle bitiyor birinci bölüm, ikinci bölümde ise birinci bölümdeki davranışlarının hesabını vermek zorunda kalıyor. Mahkemede, sanki yargılanan kendisi değil de bir başkasıymış gibi, kayıtsız gözlerle seyrediyor olan biteni. ''Benim davam, bana söz hakkı verilmeden çözümleniyor gibiydi.'' cümlesiyle açıklıyor bu durumu. Aylarca süren mahkeme sonucunda, idam edilmesinde karar kılınıyor.

Öncelikle Meursault'un mahkemeye çıkarılmasının sebebi işlediği cinayet olabilir ama idam edilmesinin sebebi farklı. (bkz: Albert Camus), karakterin toplum tarafından nasıl yargılandığını göstermek için mahkeme öğesini kullanıyor. Çünkü mahkemeler, devlet için bir nevi süzgeç görevi görür. Onların istediği kalıba ne kadar yakınsın en iyi orada anlaşılır. Meursault, adam öldürdüğü için idam edilmiyor. Onu idama götüren asıl sebep, alışılmışın dışında bir insan olması. Biraz daha açmak gerekirse, hiçbir duyguya sahip olamıyor oluşu. Bazen öylece tepkisiz bir şekilde durmak bile kötü sonuçlar doğurabiliyor. insanlar yine kendilerinden farklı olanı yok etme eğilimi içerisindeler. Anlamadıkları şeylerden kaçarlar, ya da linç ederler.

Eğer annenin cenazesinde ağlamazsan bir gün herkes üstüne gelebilir ''neden ağlamadın?'' diye. Adın duygusuza çıkar. Cenazelerde salya sümük ağlamıyorsan zararlı bir bireysin toplum için. Eğer hakim Meursault'a inancını sorduğunda, inandığını söyleseydi belki de farklı bir muamele görecekti. insanların kafasında şöyle bir yanılgı var, Tanrı'ya inanıyorsa iyi bir insandır. Tanrı'ya inanmıyorsa herkese zarar verebilir. Burada asıl konu Tanrı'ya inanmak ya da inanmamak değil, anlatmaya çalıştığım insanların farklı düşüncelere karşı tahammülsüz olmaları. Meursault, ülkenin yargı sistemi tarafından hadım edilmiş bir karakter değil. O toplum tarafından yok edildi, başka bir deyişle öğütüldü.

son olarak, eminim bir çoğnuz bilir, lakin altını çizmekte fayda var;

(bkz: Zeki Demirkubuz), Kader isimli filminde bu kitaptan esinlenmiştir ve The Cure'un (bkz: Killing An Arab) isimli şarkısı kitaptaki olaya gönderme amaçlı yapılmıştır.