bugün

hz ibrahim

ibrahim'in ateşe atılması;

sıcaklığından ötürü kimse yanaşamadı. Ne kadar çalıştılarsa, onu ateşe atamadılar. Aciz kaldılar. Şeytan, ibrahim'in ateşe atılamadığını görünce, hemen, kendisini önemli bir kimse şekline soktu. Önemli bir insan havasında, Nemrut'un karşısına geçti.

Nemrut ona:
-Sen kimsin, ne kişisin? Diye sordu.

Şeytan:
-işittim ki, şu büyücü kimseyi, ateşe atmak istemiş, atamamışsınız. Sana, onu ateşe atmanın yolunu göstermeye geldim, dedi.

Nemrut:
-Yöntemin nedir, söyle bakalım! Dedi.

Şeytan:
-O'nu mancınıklarla atın! Diyerek Nemrut'a mancınığın yapılmasını öğretti.

Mancınık yapılınca, Nemrut emretti, ibrahim'i, zincirlerle bağlı olarak getirdiler. Mancınığa koyup, atmak istediler. Lâkin mancınıkla da atamadılar.

Tekrar aciz kalınca, yine Şeytan işe karıştı ve şöyle dedi:
-Bir erkekle bir kız kardeş, burada çiftleşmeli ki, bunu ateşe atabilesiniz!

Nemrut onun dediği gibi biri kız, biri erkek iki kardeş buldurttu. Açıkta çiftleştirdi.
ibrahim, sonra mancınığın içine konuldu ve ateşe atıldı. ibrahim mancınıktan fırlatılınca, havada ateşe doğru ilerlemeye başladı.

Allah(c.c), Cebrail'e emretti:
-Yetiş! ibrahim havadayken tut!

Ona: "Ben Cebrail'im de! Benim yapabileceğim bir dileğin var mı? Diye sor", dedi.
Cebrail, hemen o anda, ibrahim'e yetişti:
-Ey ibrahim! dedi. Ben Cebrail'im! Allah(c.c.)'nün emriyle sana geldim. Benden ne dilersen dile!

ibrahim:
-Benim dileğim, Allah(c.c.)'na dır, sana değildir. Ben O'nun kölesiyim! Ateşte O'nundur! Nasıl dilerse öyle yapsın! Dedi.

ibrahim, Allah'tan başka kimseden yardım dilemeyerek:
-Ben sadece Allah'tan yardım isterim dediği için Allah(c.c.), ona, "Halilim" (dostum)dedi ve adı "Halilullah"(Allah'ın dostu) oldu.
Allah(c.c.), o zaman ateşe şöyle emretti:
"Biz söyledik: 'Ey ateş, ibrahim'in üzerine soğuk ve selâmet ol!'"
[ENBiYA(21)/69]
Ve ibrahim, ateşin ortasına düşünce, ateş dört yana çekildi. Ateşin ortasında bir yer açıldı. Güzel bir pınar çıktı. Çevresi yeşillendi. O da geldi, pınarın yanına oturdu. Ayağındaki zincir bağları çözüldü.

Nemrut, yüksek bir saray yaptırmıştı. O sarayın üstüne, ağaçtan yüksek bir sedir yapılmasını emretti. O yüksek yere çıkarak, ateşi görmek istedi.

Hem de şöyle dedi: -ibrahim'in ateş içindeki halini göreyim! Acaba yanıp kavruldu mu?

Nemrut, ateşin içine baktı. Ateş ortasında, pınarı ve yeşilliği gördü. ibrahim'de, sağ olarak pınarın yanında oturuyordu. Nemrut, bu hal karşısında şaşırdı, kaldı.

-Ey ibrahim! Diye bağırdı.
ibrahim'de:
- Ey Allanın düşmanı! Ne diyorsun? Diye cevap verdi.

Nemrut: Bu ateşi senin için kim böyle yaptı? Diye sordu.
O da:
-Ateşi Yaratan! Dedi.
Nemrut:
-O Yaratanın hakkı için ateşin içinden dışarı çık. Seni göreyim! Dedi.

ibrahim kalktı. Ateşin içinde yürüdü. Nereye
ayakbastıysa, o yerdeki ateş sönüyor, orası çimenlik oluyordu. Bu suretle ibrahim, dışarı çıktı, durdu.
Nemrut:
-Ey ibrahim! Sana ne söyleyeyim! Senin yüce bir Rabbin varmış. Şimdi dileğim, senin Rabbine konukluk etmektir! Dedi.
ibrahim:
-Benim Rabbimin konukluğa ihtiyacı yoktur. Dedi.
Nemrut:
-Ben onu konuklasam gerek! Dedi. Bin at, bin deve, koyun, sığır ve kuşları; yani sultanları konuklamaya yarar şeyleri getirdiler. Hepsini, ibrahim'in Rabbine karşı kurban ettiler. Ancak Allah(c.c.), hiç birisini kabul etmedi.

Nemrut, kurbanın kabul edilmediğini anlayınca, ibrahim karşısında mahcup oldu. Bu utançla, ibrahim'in yüzüne bakamadı. Üç gün sarayına kapandı. Nemrut, halkın kendisinden yüz çevirmesinden korktuğu için sabırsızlandı. Saraydan dışarı çıktı, hemen adamlarını, dört bir yana mektuplar yazarak yolladı:
-Çabucak ordular gönderin! Tamamen silahlansınlar. Gök Tanrısı ile savaş etsem gerek! Dedi.

Yüz bine yakın talimli asker, Nemrut'un önünde toplandı.
Sonra Melek, Nemrut'un yanına varıp:
-Ey zavallı, senin gibi bir biçareye asker ne gerek! Yüce Allah, yarattığı en küçük bir kuluna emrederse, seni de, askerini de yok eder!" Dedi. Yüzünü göğe yöneltti:
-Yarabbi, Sen, bu tağutun neler söylediğini bilirsin. Bunun helakini, sana havale ediyorum!" Dedi.
Yüce Allah, yaratıklarının en zayıfı olan sivrisinek ordusuna emretti. Akın akın geldiler. Nemrut ordusundaki askerin, yüzlerine, gözlerine üşüştüler. Sivrisineğin çokluğundan, askerler, birbirlerini görmezlerdi. Her adamı ve atını ısırdığında, acısı dayanılmaz olurdu. Bu acıyla, hayvanlar şaha kalkar, canının acısından, askerleri yerlere fırlatırdı. Böylece, bu zalim ordu, perişan oldu.

Nemrut, yapayalnız kaldı. Kaçıp, sarayına girdi. Kapıları sağlamca kapattı. O beladan kurtuldum sandı. Fakat Yüce Allah(c.c.), sineklerin en zayıfına emretti. Öyle ki bir gözü kör, bir ayağı topaldı. Baca deliğinden içeri girmiş, Nemrut'un dizi üstüne konmuştu. O, onu tutup öldürmek istedi. Sinek uçtu, yüzüne kondu. O da onu, yüzünden kovmak istedi. Sinek yine uçtu, onun burnunun içine girdi. Oradan beyninin içine kadar yürüdü. Azar azar beynini kemirmeğe başladı.

Nemrut iki eliyle yüzüne, gözüne vuruyor, acısını bir parça dindirmek istiyordu. Sinek, ona, o kadar işkence ediyordu ki, ne zaman başını sallasa, sineğin kemirişi diniyordu. O da, o zaman rahat ediyordu. Eğer başına, bir şeylerle vurmazlarsa, sineğin beynini yemesi yine devam ediyordu. O zaman, Nemrut'un feryadı göklere çıkıyordu.

Sonunda, başına vuracak bir görevli gerekti. Tokmaklar hazırlandı. Nemrut'un yakınlarından, nöbetle onun başına vuracak kişiler görevlendirildi. Nemrut, hafif vurandan darılır, kuvvetli vurandan memnun olurdu. işte kendisini "tanrılaştıran" ve kendi çağının en büyük krallığının başındaki zalimin akıbeti!

Okuyup Zaman Ayırdıgınız için tşk ler, sayg;

not: çok saygılı yazar arkadaşlar umarız ileri geri yorum yapmazlar. inanmayanlar inananlara saygı göstermelidir.