bugün

uzaktaki sevgiliyi özlemek

daha çok geceleri bastıran duygu durumudur.

kollarının arasında kayboluşunu izlemek istersin ama kollarını açtığınla kalırsın. evdeki her şey o mis kokulu sevgiliye dair bir şeyler çağrıştırmaktadır. bardağı, diş fırçası, hatta son gelişine ait olan, mel'un bilet görevlisinin bir cüretle yarısını yırttığı uçak bileti evin içinde salınmaya devam etmektedir, kendi gibi. yarı açık salon kapısına bakarsın, sanki o küçük adımlarıyla içeriye fıtı fıtı girecekmiş gibi. fotolarından, dolabın içinde kendininkilerle harmanlanmış kıyafetlerinden falan bahsetmiyorum bile.
gece kendinle baş başa kaldığında, o sessizlik yetmiyormuş gibi bir de gözlerini kapatırsın ki sevdiceğin gözünde canlanabilsin. geçirilen en güzel anlar olmasına gerek yok, televizyonun karşısında mandalina yerkenki görüntüsü bile gelse o kalp fırlar dışarı. evet senindir o, evet her şeye değer, evet onunla geçirmek istiyorsun ömrünü ve evet sonuna kadar bekleyeceksindir, cidden değişmezdir bunlar ama 1000 km ötededir o an. bitti. öpmek yok, dokunmak yok, kalp ağrısı var, dünyanın en kuvvetli yapıştırıcısıyla desteklenmiş sabır taşı var. balyoz iner. işte o an "sol kolunu temelli alacağız ama bu gece sabah 06:00'a kadar yanında yatacak, fizik kurallarını düşünme sen, onu biz hallederiz" deseler, kendin çıkarır verirsin o kolu.

ve böylece sıradan bir gün daha biter.