bugün

kendisi çay içerken oğluna oralet alan baba

90'lı yıllardan bahsediyorum.
babamız bazı akşamlar kahveye gider, bizi de elinden tutar götürürdü.
küçük de olsak oğlan çocuğuyduk. görsün etsin derlerdi.
giderdik kahveye. tabii o zamanlar sigara yasağı yok. ortalık duman.
pasif içiciler bile gayet aktif.
yapılmamış matematik ödevi pek de umurumuzda değil.
baba görürdü birkaç arkadaşını dalardı sohbete.
küçük de olsak "ne çok büyümüştük" onların gözünde.
tebessüm ettiriciydi. oturulurdu masalara. koca koca adamlar ve küçücük bir çocuk.
çaylar istenirdi ardından ve baba "oğlum, sana oralet alalım mı?" derdi.
düşünsenize, herkes çay içerken sen turuncu renkli, diğerlerinden farklı bir tatta bir şeyler içeceksin.
itiraz edilmezdi. çaylar gelirken çay tabağına biraz kendinden bırakırdı çay kendini, ama oraletlerde bu pek olmazdı.
çay bardağında oralet içmekti belki de sevginin rengi. çünkü o oraletti. o turuncuydu. o çocuklar içindi.
el yakan, hemen içmek istenilen ama dudak yakan...
işte bu baba, oğluna hayatında hiç görmediği bir rengi gösteren babaydı. oralet turuncusunu gösterdi bu baba oğluna.
hiçbir kırmızının, uğur böceği kırmızısında olmaması gibiydi, oralet turuncusunun verdiği duygu da.
onun rengi baba kokardı. bir babanın oğluna olan sevgisinin, gösterilebilecek en ince ayrıntısıydı belki de.