bugün

bir kızın bekaretini bozmaya çekinmek

şu dünyadaki en yoz insan olmak demektir.
insanların ve insanların görüşlerinin esiri olmak, kızı da bu esarete mahkum etmek ve bekareti değerli kılıp hayatı kabusa dönüştürmektir.

"onu çok istiyorum ama bekaretini alırsam sonra nasıl bırakırım?"

bunu, geçen gece, tam anlamıyla bir erkek ortamında, arabalardan, spordan ve seksi kadınlardan başka bir şeyin konuşulmadığı düşünülen bir ortamda yani, bir arkadaşımdan duydum. yüzüne öylece bakıverdim. bir orospu çocuğu olduğunu biliyor muydu acaba? kızla beraber olduğu ilk andan beri ayrılığı düşünecek kadar samimiyetsiz bir insan olduğunun farkında mıydı? bilincinde miydi boş beleş bir insan olduğunun?

bazı insanların hayatları, varlıklarından daha değersiz akıp giderken, bu hayatlara şans eseri dahil olan güzel insanların hayatlarını mahvedebiliyor. bu, dünyada katlanamadığım yegane şey.

böyle tiplere acıyorum. seviştikleri kızı bırakamayacak kadar baskının esiri olmuş bu insanlar, bir hayatta buluştukları diğer insanların da kalbini zehirlerken, yaşamlarının tüm değersizliğine rağmen onlara katlanmak zorunda olmak acı veriyor. bir şekilde, bir yerlerden çıkıveriyor olmaları, keyfimi kaçırıyor. üzülüyorum. keşke, var olmadıklarını oynadığım şu küçük dünyamda, oyuna dahil olup yokmuş gibi yapmayı becerebiliyor olsalar. keşke, varlıklarını unuttuğum her an, sinsice yanıma sokulup tekrardan hatırlatmasalar. çok şey mi istiyorum? sadece, yanıma yaklaşmasınlar, yaşadıklarını bilmeyeyim diyorum.

her karşıma çıktıklarında, görmezden gelmekten sıkıldığım bu insanlar, bela oldukları hayatları da kendi esaretlerine ortak ettiklerinde, toplum şimdiki çekilmez halini alıyor işte. çünkü her yerdeler. ve o kadar her yerdeler ki bir kurtuluş yolu bulamayacak kadar çaresiz bırakıldık.