bugün

one day

kitabını okudum önce sonra filmi çıktı dediler. gitmedim. çağırdılar yine gitmedim. ofiste hasta olduğum hatun çağırdı yine gitmedim. kitap öyle büyülemişti ki, hiç bir şey o tadı bozsun istemedim. bilirsiniz kitaplardan sonra gelen filmler hep hayal kırıklığı yaratır. mesela yüzüklerin efendisi, kitap nerdeee, film nerde. kitapta olmayan bir çok şey filmde var, miğferdibi muharebesinde, eomer'in orduyla gelmesi gibi. oysa kitapta eomer bir yere gitmiş değildir ki gelsin. neyse. gitmedim işte direttim. bozsun istemedim içimde kalan eksik yanı. bugün film sitelerinde sağdan sola atlarken, önüme geldi, şeytan soldan dürtüp durdu, dur dedim amq, durmadı. açtım izledim. anne hathaway (emma) harika bir oyuncu olduğunu bir kez daha kanıtlamış filmde ve film kitabın önüne geçerek bir ilk olmuş. o son sahne yine ağlattı amk. erkek adam ağlar mı amk.

filmin konusuna girmeyecem, çünkü konuya giren yorumları bende sevmem. sonucunu bildiğin maçı izlemek gibi olur hep. tadı kaçar.

bu filmi hepiniz beğenirsiniz de demiyecem. belki beğenmezsiniz. herkes kendinden bir şeyler bulduğu filmi sever. aşk tesadüfleri sever filmi çok tutulsa da benim için saçma sapan bir filmdi mesela. ama bu one day benim eksik kalmış yanıma vurdu sanırım. gitti gideli, arkasından bir şeyler hep hatırlatır oldu. bu bazen incir reçeli'nde bir tokadır, bazen komple bir "one day"dir. bazen annenin "uyan oğlum" demesine "tamam aşkım" diye yanıt verip, kızarıp bozarmaktır.