bugün

manastırlı hilmi bey e mektuplar

edip cansever'in acayip çarpan nehir şiiri. ilk okunulduğunda güzelliği hissediliyor, ancak yüreğe bilinmeyen bir sıkıntı gibi de yerleşiyor. okunduğu gece o sıkıntıyla yüzleşince, ertesi gün tekrar ve tekrar okumalarda şiir, bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor. gerçekten acayip ve tarifi imkansız bir ruh çözümlemesi yaşatan; tuhaf, esrarengiz, usul usul çarpan özel bir sanat eseri...

sanat böyle bir şey işte!

çölünden koparılmış kaktüs notu*: kaktüsler tropikal iklimlerde de yaşar, hem de rengarenk olurlar*...

jordi savall duygulara tercüman olsun:

http://www.youtube.com/watch?v=5Frq7rjEGzs&feature=share

--spoiler--
işte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben
işte şu begonya, işte yalnızlık
işte su damlacıkları, alnımda, kollarımda
işte yok oluşumdan doğan kent
hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız
--spoiler--

--spoiler--
salondaki büyük saati sattım
saatin ölçebileceği
herhangi bir zaman parçası yok
--spoiler--

--spoiler--
suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi
günler -seni anımsadığım zaman-
--spoiler--

--spoiler--
evet evet, yanılmıyorum ben
bir iki kişi kaldığımız zaman yanılabilirim
doğrusu ya
yanılmak her şeyi yeniden görmek gibi bir şey oluyor
--spoiler--

--spoiler--
yeni koparılmış bir demet karanfilim ben
saçlarını soğuk ve uzun.
ne diyordum? yağmurlar, evet
üşümüyorum ürperiyorum sadece
biçimini zorlayan bir kedi gibi
--spoiler--

2.

--spoiler--
susmanın su kenarındayız bugün
ne kadar sevgiyle konuşsak -konuşuyoruz da-
korkuyoruz gözgöze gelince hilmi bey
korkuyoruz
sanki gözler rakiptir de birbirine -öyle değil mi-
ve bir yokuştan iner gibi oluyoruz
bir yokuştan bir yokuşa sürekli
- nereye?
- bilmem ki

--spoiler--

--spoiler--
ne tuhaf
demin de aşağıdan bir bando geçti
sormak isterdim sana
bir bando şefinin hüznü nedir hilmi bey
bir bando şefinin uykusu
nasıl bir uykudur ki hilmi bey
ne kötü
elimde bir çiçekle yaz geçti.
--spoiler--

--spoiler--
ve akşam
akşam ki sallanacak hamağını buldu
buluyor
sular menekşelendi hilmi bey
--spoiler--

3.
--spoiler--
ağaççileği gibi durduğu yerde bir ezinti
piyano tuşları -tek tek bakıldığında-
çarçabuk bir göz atıldığında aynntısız -beyaz-
yıllar
seniha
gözlerinin altı uzun menekşe.
--spoiler--

--spoiler--
akşama dek
hüzünler acılaşıyor hilmi bey
geceler katı ve parlak
- ansızın yere düşen
laciverdi bir kestane sesi-
acılar da acılaşıyor gittikçe
--spoiler--

--spoiler--
seni sevdiğimi unutmuşum hilmi bey
seni de unutmak istiyorum artık
unutmak! ama nasıl
--spoiler--

--spoiler--
ama ben
kaçarak yaklaşıyorum her görünmeye
uzaktan uzağa gözgözeyim
uzaktan uzağa öpüşüyorum
uzaklarda biriyle sevişiyorum
erkeğe benzer yalnız bir dişiyim ben
evet evet öyleyim
hiç değilse öyle olmalıyım
her neyse..
--spoiler--

4.*
--spoiler--
yeni bir renk buldum bugün, suyun akışı rengi
oyuğumdan çıktım
çıkmamı duydum
bir süre yürüdüm yürüdüm
hiç kimsenin ağzını dayayıp da
suyunu içmediği bir çeşme gibi durdum
durdum ki
önce bir elektrik mavisi çöktü içime
sanki bir suya anlatıldım da bilinemedim
ben
benzersiz bir geyiği okşar gibi
sevgisizliği okşayıp geçtim
yol boyunca insanların
uzak yakınlığını
okşayıp geçtim
--spoiler--

--spoiler--
bazı belirtiler bazı belirtilerle buluşunca
sözleşiyor kafasında insanın:
bu çocuk beni hiç sevmedi
sevmeyecek.
kim kimi sevdi? kim kimle yaşıyor ki?
bezik oynuyoruz, rakı içiyoruz
ve konuşmuyoruz gerekmedikçe
arada mektup yazıyorum sana
ah, olmayan sana. hiç olmadın ki
bunu kendime, cemile'ye söylüyoruz.
bitti yalnızlıklar, bir büyük yalnızlık var artık
iki kaktüs gibiyiz cemal'le ben
kendi çöllerimizden koparılmış.

--spoiler--

gönüliçi; ruhözü eki:ve nostaljik, kavruk bir özlemle değil; hayatın rengi, yaşamın coşkusu; meraklı, masum, önyargılarla kirletilmemiş, korkularla ürkekleştirilmemiş, duru, çocuk ruh için. şahane serseri'deki çocuklar gibi sevebilmek için herşeyi...

çok güzel...

--spoiler--
gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
hiçbir yere gitmiyor.
--spoiler--