bugün

güzel günler

el arabasında satılan lahmacunlar, mahalleye gelen dönme dolaplar ve ablamla beraber yatıp sadece benim uyuduğum, ablamınsa ben uyuduktan sonra 'sek sek' oynamaya çıktığı yıllar...

tutmuşuz ellerinden; bir elinde ben, bir elinde ablam ve aynı cümleler ikimizin de dilinde: 'baba taksiye binelim şurdan ya.' ne kadar çok tutarsam ellerini kar yanıma aslında ama dedim ya el arabasında daha lahmacunlar...

sonra o pazar, sütyen seçen teyzelere özgürce bakabilme hakkı ve onlar iştee bisikletler; bir sürü bisiklet bir sürü tekerlek ve bir tek ben. hangisini istersem benim işte; gözümü kapatıp şu işte desem; o bisiklet benim. kolay değil küt saçlı, s leri hayatımda gördüğüm en kibar şekilde telefuz eden 's' derken aslında 'ben kureselkure'den daha çalışkanım.'diyen gülnur'u geçip sınıf birincisi olmak. hem cetvelsiz sayı doğrusunu en düz çizen de benim zaten. o zaman kapasam gözümü: 'şu işte.' desem, o bisikletin benim olma hakkı fazla değil di mi bana? bencillik değil di mi? 'şu işte baba hani demiri masmavi bir deniz gibi olan, ve erkek bisikleti olduğu için üst demiri düz olan.'

ilk bisikletim benim; fiziki olarak bir işe yarayan beni ve saçlarımı alıp ordan oraya savuran ilk koca oyuncağım...

güzel günleri düşününce sen geldin aklıma.

bir de babamın elleri...