bugün

sümeyye erdoğana açık mektup

"Merhaba Sümeyyem. Seni uzun zamandır takip etmiyorum aslında. Nedeni pek görünmüyorsun ekranlarda. Ama babanı bilirim senin. Gözümün önünde büyüdü. Gündem takibatı benim işimdir. Genç bir delikanlıya benziyordu başlarda, baban. şimdi saçı sakalı ağardı, gözlerinin altı çöktü, yüzü sarktı. Tabi ki bunun sebebi hizmet aşkıdır. Millet sevgisidir. Belki birazcık da deniz sevdasıdır. Bilirsiniz ki deniz sevdası için gemilere aşina olmak gerekir.
Gelelim esas meseleye, beşerin dünyadaki görevlerine. Evlenip çoluk çocuğa karışmak sünnettir bilirsin. Ne demek istediğimi anlayacaksın. Sakız çiğnemeyi çok seviyormuşsun, hatta sürekli yapıyormuşsun çiğneme icrasını, hatta ve hatta ondan, yani sakızından ayrı geçirdiğin vakitlerde kriz deryalarında kulaçlıyormuşsun. bunalım çöllerinde adımlıyormuşsun. Bunları okuduğum an sana sarılmak istedim, içten, safça, çocukça bir kucaklaşma yaşayalım istedim. Çünkü ben de sakızı çok severim biliyor musun? Bir örnekle bu duruma bir açıklık getirelim, tabii sen de merak ettiysen benim ne demek istediğimi. Ben Kocaeli Körfez Fen ilimleri Medresesi' nde talebe iken, her hafta bir sakız çiğnerdim. Salı günü olurdu bu, perşembe olurdu. Ama cuma olmazdı. Çünkü çiğnediğim sakızı o haftanın nişanı olarak yatağımın başucuna yapıştırırdım. O haftayı o sakız temsil ederdi. Her cuma okulda bulunmadığımdan mütevellit cumaları ağzıma koymazdım sakızı. Sakız orucuna girerdim. Vesselam cuma mübarek bir gündür de. Bunu da es geçmeyelim. Çok da derinlemesine inceleyemedik gerçi, teğetleri severim. Oruç artı cuma günü oldukça iyi sevaptır. Sakızlar başucumda diyorduk. Onlar orada hizmetliler farkedene kadar dururdu. Kimisi çöpe atar, kimisi dokunmaya korkar idi. Elleşilmedikleri vakitler sakızlarıma bakıp şöyle derdim: Sene başlayalı bayaaa olmuş lan. Yani özet olarak sakızlar hayatımda önemli bir yer işgal eder. Ortak yanımız çıktı bakınız Sümeyye hanım.
Başörtüsü demişsin, ona kızdı adam, ben anladım demişsin. I am Mind Reader diyerek gürlemişsin. Ben bir süper kahramanım, gücümü başörtümden alırım demişsin. Ama bir de mazlum ebebiyyesi yapmışsın. Yapacan tabi. Başörtüsü takan herkes yapabilir. Bak benzerliğe şimdi. Bende bir takıntı var. Saçlarım uzun olunca onları kıvırıp kıvırıp koparıyorum, felaket bir durum. Her ortamda bilinçsizce yapıyorum bunu. Yeter ki saçlarım uzun olsun. Ama bir zaman sonra beni bu acılardan acılara garkeyleyen durumdan -en azından evde- kurtulmak maksadıyla kafama başörtüsü taktım.* Elimi kafama atınca başörtüsüne denk geliyordum. Ve sistemik hareketimden cayıyordum. Dirayeti sağlayamadığımız durumlarda böyle çözümlere ilgim olmuştur. Sigarayı bırakmak için sigaranın filtrelerini acı biber sosuna bandırmak gibi. Ne diyorduk. Başörtüsü kafamda, evde gezerken bir gün, kapı çaldı. Arkadaşlarımdan birkaçı bana iade- i ziyarette bulunarak teveccühte bulunmuşlardı. Çok sağolsunlar muzibbiler beni severler. Ama hoşbeşten sonra "O kafandaki ne?" diye bir soru ile baş başa kaldım. Kör müsün diyerek cevaplayınca da ben, arkadaşlarımdan biri "Salak mısın?!" , "Öküz müsün?!" , "Ayı mısın?!" gibi soru- hakaretlerle pek de güçlü olmayan irademi sorguladı. Ben ise başörtüme kafayı taktıklarına emindim. "Hayır, bilakis zekiyim, ben allahın yolundan giden aciz bir kulum, siz cehennem ehli, hemen defolun evimden!" diye bağırdım. Gitmediler, daha çok güldüler. Kalpleri mühürlenmişti muhakkak. Gözleri perdelenmişti. Onlar gidince ağladım. Başörtüsü taktığım için biraz dışlanınca... Bundan daha iyi ortak yan olur mu peki, sen söyle. Söyle söyle. Olamaz kır çiçeğim.
Faşist demişsin! Güzel de demişsin dangalağa. Tabii ki tiyatroda sakız çiğneyen birisini uyaran faşisttir. Tiyatro oyuncusu da kim oluyormuş seyirci karşısında? Demişsin ya para verdik falan diye... Yahu o oyuncu da parayı verip hadi bilmukabele diyeydi... Neyse. Faşisttir! Domuzdur! Sorgulanması dahi haramdır. Sorgulayan da cahildir, haindir, müflistir. Dünyada kaybedip, ahirette de kaybedendir. Double combo yapandır. Sessiz osurup, ben yapmadım diyendir. Burnunu karıştırıp halıya doğru atandır. Bilgisayarı power tuşundan kapayandır. Evden çıkıp anahtarı kapıda unutandır. Yağda yumurta yaparken içine kabuk düşürendir! Onun faşist olduğu konusunda hemfikiriz zaten. Hamile öğrenciyi coplatan senin baban olsaydı o da faşist olurdu mesela. Bağıran öğrenciyi iki yıl hapisle yargılayan falan. Gariban çiftçiye ana avrat düz giden, on beş yaşındaki çocuğa yumruk atan, bir ses sanatçısını arabasının altında parçalayan oğlunu katakulliyle kurtaran. Ama allah teala senin babanı günahlardan münezzeh kılmıştır. Hazretlerine çok selamlar, selamlar size ey anti faşistler, yoldaşlar!**. Ben de sevmem faşistleri zaten. Kıh kıh. Ortak noktayı kestin mi bahar güneşim?
Sanatçı demişsin, saygıdeğer değil falan demişsin. Senin baban da çok sanatkar ruhlu bir muhteremdi. Onun arkadaşları da böyle sanatın içine tükürürlerdi. "Böyle sanat olmaz olsun!" derlerdi. "Bu da sanat mı?" derlerdi. Gerçekten sanatta reform adına tüm adımları atarlardı. Rönesans' ın tüm eserlerini inceleyip eleştirerek bir sentez ortaya koyacak kadar sanat kavramına vakıf olan babangilleri her zaman sevdim. Daima da seveceğim. Bence de sanatı devlet yargılamalı, devlet şekillendirmeli. Ya ne devleti ya. Baban şekillendirsin. O her şeyin en iyisi bilendir. "Mozart' ı dinliyor musunuz?" sorusuna "Kendisini biliyorum, pek dinlemeye fırsatım olmadı ama Türkiye' ye gelirse konserine giderek onu canlı canlı dinlemek istiyorum." diyen EMRAH kadar sanattan anlıyor baban ve sen. Yani en uç mertebe ya. Daha ötesi yok gibi bir şey. Var aslında ama o tahtta tek bir şahıs oturuyor. Ünlü ses sanatçısı Kasımpaşalı Adnan Sikişenses***. Ay dilim sürçtü. Elimle konuşuyorum da ben. Ağzımla da yazarım. Sanat sıradışı olan her şey diyen ben, bir sanatçı olduğumu kanıtladım sana. Elimle konuşuyorum daha ne yapayım kıble rüzgarım?
Hayırlı bir iş için buradayız. Allan emri peygamberin kavli ile kızınızı kendime istiyorum. Oh be onca laf salatasından sonra söyleyebildim."