bugün

entry'ler (52)

kürtçe diye bir dil uydurmuşlar

Kendi dilinde hepi topu 200-300 kelimeyle konuşan kafadan bacaklı ırkçıya ait veciz söz. Ömrü boyunca edebiyatla tanışmamış, bilime küfreden, sanatı ucube bulan bu kafanın böyle sözler söylemesi bu topraklarda vakayi adiyeden sayılır artık.

özgecan ı öldürenlerin ülkücü olması

Acaba bu adice cinayette siyasi görüşleri bir yana bırakabilir miyiz yoksa Özgecan'ın katillerinin tabancayla, ülkücü bıyıkları ve bozkurt işaretleriyle poz verdiği, farklı bir suçtan yargılandığı mahkeme salonunda "adalet mülkün temelidir" yazısını arkasına alıp çektikleri selfieyle bu suç fiili arasında bir ilişki mi kurmalıyız? Yine Diyarbakır şehir tabelasının önünde -kimsecikler yokken- bir yaz günü durup bozkurt işaretli fotoğraflar çektirmenin nasıl hastalıklı bir ruh hali olduğundan hareketle bu kişileri suça iten psikolojik, ideolojik arka planı deşifre edecek miyiz? Edelim bence. Ben ahir ömrümde bir genç kıza tecavüz edip bıçaklayan, sonra da yakan solcu, devrimci görmedim çünkü. Türk, Kürt, Arap ya da Fars farketmiyor. Bu tür insanlık dışı suçları işleyenler çoğunlukla milliyetçi, muhafazakâr kabuklara sahip kişiler. Çok düşündüm. Böylesi vakalarda siyasi görüşleri bir yana bırakamayacağımıza kesin kanaat getirdim ve gördüm ki insanlar için eşitlik, özgürlük, adalet talep edip bunun mücadelesini veren insanlar arasında bu tür suçların işlenmesi olasılığı binde bir bile değil. Gazetelerin 3.sayfalarındaki gasp, cinayet, tecavüz haberlerine bakın. Bu insanlar nerde, neyle yetişiyor? Sözümona yiğidin harman olduğu milliyetçi, muhafazakâr memleketlerde yetişiyorlar.

özgecan aslan

Jin, jîyan, Azadî!
Kadın, yaşam, özgürlük!

Bugün bu sloganın ve bu slogan etrafında örgütlenmiş ruhun ne kadar değerli ve bu çağın rezil karakterinden ne kadar uzak olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Kadın için koşulların ortaçağ karanlığındaki günlerden bir kaç milim ileride olmasının hiçbir anlamı yoktur. Yaşam paslı bir kement gibi ezilenin, yoksulun, güçsüzün ve en başta da kadının boynuna dolanırken bunun dini, milli ve erkek karakterini görmezden gelemeyiz.
Bozkurt işareti yaparak Özgecan'ı katleden o sefilleri de, dayandıkları o bok çukurunu da unutmayacağız. Lanet olsun.

#ÖzgecanAslan

demokrasi iyi bir şey mi

demokrasi: ilk çağ uygarlıklarından her hangi biriyle akrabalık ilişkisi olduğunu iddia edip bununla övünmek dışında bir meziyeti olmayan haklarda görülen, pardon görülmeyen, var olduğuna inanılan, varlığı kutsanan ancak ne olduğuna dair kesin bir hükme varılamayan yönetim biçimi. başka yerde daha matah örnekleri vardır belki, bizdeki ahvali, tavuğun suyunun suyu. 5 yılda bir içimizden durumu müsait olanlar sandığa gider, reyini en kazanç sağlayan partiye verir. budur kısa demokrasi hikayemiz. bizimki yine iyi. komşular bizden beter. onlara tomahawkla gitti demokrasi. Şimdi hangi şehri sorarsanız haritanın tam ortasında bir kan golü. nehirler taşıyamıyor cesetleri. kısacası demokrasi iyi birsey midir degil midir bilemem. ahir ömrümde görüp de gideremedim hasretimi. lakin ömrümüz adını sayiklamakla geçiyorsa ve uğruna gebertiyorsak birbirimizi... iyi birşeydir herhal.

tuzluçayır hainlerinin öldürülmemesi

kasaplıkla besicilik aradinda bocalayan yurdum insanının yavşak yavşak ettiği laflardan nadide bir parçadır. karşılığı da şöyledir: yavrucum kimsiniz siz?

atatürk ün kürt ağalardan yardım istemesi

vahdettin'in toprak bütünlüğü korunsun, bağımsızlık mesele degil niyetine karşılık başta ittihat ve terakki'nin ve daha sonra enver'i filan ekarte etmiş mustafa kemal'in toprak bütünlüğü mesele degil, bağımsızlık korunsun fikrinin ön plana çıktığı koşullarda yapılmış, yapılması gerekli fakat sonra çark edilmiş bir ittifaktır. bir takım tarih bilmez günübirlik kafanın itiraz ettiğinin ve bildiginin aksine anadolu ve mezopotamya'nın yerli halkları olan türkler, kürtler ortak düşmana, işgalciye karşı yer yer tek vücut çarpışmış ve kazanmıştır. bunda kürtlerin o zamanlar bir ulus bilincine sahip olmaması ve mustafa kemal'in türk-kürt kardeşliğine, özellikle de bu kardeşlikteki din olgusuna vurgu yaptığı konuşmaları ciddi bir etkendir. zaten ermeniler ve rumlar ittihat ve terakki'nin tertibatı ve bu kadim yerli halkların çanak tutmasıyla sürülmüş, önemli bir kısmı da öldürülmüştür. sonrası bildiginiz ve bazılarınızın itiraz ettiği gibi gelişir. milli mücadele döneminde tek bir ciddi isyan çıkmaz çünkü verilmiş bir söz vardır ancak cumhuriyet kurulduktan sonradır ardarda isyanlar patlar çünkü söz tutulmamış ve inkarla birlikte asimilasyon başlamıştır.

istiklal de halka el hareketi çeken polis

kamu düzeni denen zımbırtının kod adıdır. devletin erkeklik organındaki paranteze alınmış erktir. baskının, zulmün basit bir hecesi, itiraz karşısında yükselen bariton sestir. o barut ve gaz kokusunun genzi yakması, sokağın öfkesi, devletin ve polisinin ultra terbiyesizliğidir. her kötü söz gibi bu da sahibinindir.

ahmet atakan

ister damdan düşmüş olsun, ister panzer ezmiş veya bir polis destanında kendisinden gaz fişeğiyle söz edilmiş olsun. Ölmeyi ve ölümü kutsadığımız bu coğrafyada, bu çağda ölen birinin huviyetine, insine, cinsine bakmadan allahrahmeteylesin yahut yazık olmuş diyemeyip öğretilmiş argümanları arka arkaya diziyor, bir ölümü meşru göstermeye çalışıyorsak yazıklar olsun. insan olmaya daha vakit var demektir.

etiketleme

Adlandırma, barkod yapıştırma, işaret etme, faş etme, sınırlama isteği bu toplumun kadim kültüründe her zaman vardı, şimdi de var. Muhtemelen yarın olmaması için de bir neden yok. Hepimiz birilerine göre bir başkasıyız. Her birimiz bir başkasının cehennemiyiz. O başkasının duymaktan en çok korktuğu kavramlarız biz.

düşmekte olan bir uçakta hiç ateist bulamazsın

"Düşmekte olan bir uçakta ateist bulmak zordur." ifadesi farazi ve fazla zorlama bir tespittir. Esasen bu tarz tespitleri yumurtlayanların ne uçak ne de ateist görmüşlüğü vardır. Buna rağmen bilerek ve inanarak bu tekerlemeyi gevelemekte epistemolojik yahut ontolojik bir problem görmezler. Düşündüm de "Allah ıslah etsin." demekten başka birşey gelmedi dilimden.

Not: Bildiğim kadarıyla ateistlerin önemli bir kısmı (en azından tanıdığım kısmı) zaten dünyanın (bilhassa o tekerlemeyi hiç düşünmeden ağzında geveleyen zevat yüzünden) düşmekte olan bir uçak olduğunun gayet farkındalar. Şimdiye dek salavat getirdiklerine de şahit olmadım.

meydanlar bizim

"Sol neden iktidar olamıyor?"u geçtim, "sol neden adam gibi muhalefet edemiyor?"un cevabı bugün Kadıköy iskele Meydanı'ndaydı. Dev-Lis'ten tutun Dev-Genç'e, Dev-Ego'dan Mücadele Birliğine, Marksist-Leninist Bilmem ne fraksiyonundan adıyla sistemi altetmeyi kafasına koymuş bilumum kadın örgütlerine dair herkes ordaydı. Bir ben yoktum. Ben de kenarından geçip gittim zaten. Evet tam da sloganda ifade edildiği gibi "Meydanlar Bizim!"di. Meydanlar SOL'un. Oysa evler, kahvehaneler, düğünler, taziyeler, berber koltukları, dedikoduların en heyecanlı yeri, seyyar satıcıların bağırtılarının yükseldiği sokaklar, öğrenci evleri, okey masaları SOL'un değil! Ve SOL'un olmayan heryerde de sağın kuleleri yükseliyor. Kahvehaneler dolusu, atölyeler dolusu, dar sokaklar dolusu, fabrikalar dolusu umut SAĞ'a, Muhafazakar Sağ'a kayıyor. SOL sağolsun. Çünkü meydanlar nasılsa bizim. Şaka gibi değil mi? SOL'un Kitlelerle kurabildiği tek iletişim bu. Meydanlar bizim.

problem nedir gardaş

problemin kaynağından yükselen nidadır, serzeniştir, tehdittir. problemin niteliğinden ziyade problemin neliğini, varoluşunu tartışmaya açar.

sivas katliamı davasının zamanaşımına uğraması

karasakallıların namludaki mermi, kındaki bıçak, boşalan öfke oldukları su götürmez bir tespitse de cinai cinnetimizin yelpazesi pek daha geniştir. bu öfke furyası, yoketme, hakkından gelme arzusu, ötekinin canına kastetme duygusunun sakalla, cüppeyle doğrudan ilgisi yok. mini etekli modern kızımızdan tutun, ötekine dair halisane hisler beslemeyen avukat komuşumuza değin herkes bir gece ansızın gelebileceğini bağırır durur. Tek başlarında değil elbet. bu kadar korkusuz değiller. sürü toplandığında daha bir duyulur bu sesler. bağırtı, derin solumalar, o heyecan dalgası olayı izleyen resmi görevlilerin de maharetiyle bir ayine dönüşür. maraş'ta, sivas'ta tekrar eden, her an tekrar yaşanma ihtimalinden korktuğumuz, olması bizi çok da şaşırtmayacak cinai cinnet durumudur. doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi yoktur. linç edilen romanların bile "biz taş mı attık, polise mi saldırdık?" demelerindeki kötücül bakış açısıdır içimizdeki şeytan. yani özünde kimsenin kendisini doğrudan ilgilendirmeyen bir şeye karşı çıkmışlığı yoktur. kendisini ayırır, öfkeyi sabırla ötekinin kafasından boca eder. yakar, yıkar, yokeder. içimizdeki derin şeytanın mahareti budur.

alkolsüz birada alkol olması

Yıllardan beri nerdeyse umumi wc'lere bile ruhumuzdaki imanı kuvvetlendirmesi amacıyla bedava bırakılan zaman gazetesinin bizim işyerine bırakılmış bugünkü nüshasına göz gezdirirken böyle bir habere rastladım. Gençliğe tuzakmış. Olabilir. Fakat bedava bırakılan onca zaman gazetesine rağmen halen ruhumuzdaki iman oranı yasal sınırın altındaysa pekala alkolsüz biradaki 0.26 cc'lik oran da makul kabul edilmeli. Zira az alkollü bira zaman kadar tehlikeli bir tuzak değildir zannımca. Noş!

yazar burada zarf atıyor

Yazar burada ne demeye getiriyor tümcesinin muadili.

picasso nun bir boka benzemeyen resimleri

Boktan bir suratla bakınca bir boka benzetememe durumu.

sokagin ortasinda opusen terbiyesiz cift

Tecavüzün, kapkaçın, ensestin, yolsuzluğun, vurgunculuğun gırla gittiği memleketimde gerizekalı yurdum insanının onlara laf söyleyip de kendini iffetli zannettiği durumdur. Ülkenin hiçbir pisliğinde sokakta öpüşen aşıkların emeği yoktur. O pislik bizatihi onlara kem gözlerle, kıskançlıkla, yiyecekmiş gibi bakan hödüklere aittir.

yaptığı asfalt sürekli çöken türkiye

Siyaseten yapılan onca şeyin ömrünün bir sandık ömrü kadar bile olmadığını gözümüze sokan tümce.

josef vissaryonoviç çugaşvili stalin

Kendisini devrimin çırağı olarak niteleyen devrimin katili.

iki ekmek aldım eve gidiyorum

Evde yalnız olunmadığını düşündüren güzelim tümce. Fırın uzak olduğu için emek stoku yapılmadıysa tabii.