bugün

entry'ler (76)

bıyık

Kadınlarda olmasını hala kabullenemediğimsin, baktıkça deliriyor, kıvrımlı yapından, gür ve sık oluşun getirdiği ihtişamdan kendimi kaybediyorum. Sarı, siyah ya da kahverengi... Varlığın çok zor be bıyık... Alışamıyorum sana...

anne ile diyaloglar

Anne yorgun argın eve gelir,elinde poşetler yüzünde mutlu bir ifade vardır.Pazardan aldıklarını gösterdikten sonra:

-Bir de ne aldım biliyor musun? Kızıma toka aldıım.

O an bana nick bulur musun saf saf annesine bakmakta,93 model emektar arabaya alınmış jant kapaklarından bihaber ''toka'' beklemektedir.Bekler,bekler ve bekler..

tadına bakılan en iğrenç şey

çimen suyu.Marjinal olmak böyle bir şey değil evet.

erken uyanmak

Bu zamanlarda insan normalden daha da erken uyanıp en yakınındaki ısıtıcı, kalorifer peteği vesaireye şiddetle sarılmalıdır ki,gece boyu buz tutan damarları açılsın.

ablanın yemek yapması

Ablalar vardır mantı açar, ablalar vardır içli köfte yapar.Bazı ablalar vardır ki elinde tuttuğu ayran kıvamındaki kurabiye hamuruna bakarak buna un konuluyor muydu yahu derler. Ya da kabak oyacağını çevirmektense kabağı çevirmeyi tercih ederler. Ben ikinci grubun kardeşiyim sanırım. (bkz: meydanbenim)
Cupcake leri kekin arasındaki dosya kağıtları, dolmaları sebze çorbası gibi olsa da, ses çıkartılmaz, afiyetle yenilir. Abla yemeği abladan ötürü sevilir.

26 haziran 2011 onur yürüyüşü

lgbtlerin, yakınlarının, nefret suçlarına ve ötekileştirmeye karşı olan herkesin katılmasını beklediğim etkinliktir. ucu şiddete, ölümlere varan bir fobiden rahatsız olan herkes için, rengarek bir yürüyüş, saat 17:00 taksim.

bedava 20 bin sms yetmeyen kız

dakikada dokuz bin kelime yazabilen canlıdır.

birkaravanimbileyok

taze çaylak. karavan delisi tapılası yazar. (bkz: hoşgelmiş)

kız arkadaşı ile mango ya giren erkek

kadıköy mango çıkış kapısının önüne serpiştirilmiş halde hayatlarını sürdürmekteler.*

ter kokusu

kıymalı börek ve karabiber gibi koktuğuna şahit olduğum vücut salgısı.

stockholm sendromu

(bkz: Atame)

diseksiyon

Genelde hocaların ya da asistanların öğrencilerin mızmızlığına dayanamayıp kendileri yaptıkları eylemdir.

kokoreç sevmemek

pembe dışkılayan dişilerin genel tutumudur. Bükülen dudak ve tuhaf yüz ifadelerini ıyy iğrençsin repliği takip eder. Yeyiniz, gerekirse zorla yediriniz.

haydi bir daha bir daha bir daha

Günde zilyon kez çalması sebebiyle dilimize dolanan, her söyleyişimizde de ailecek küfür ettiğimiz reklam müziğidir.

meydan buysa jine benim

bu gece dj lerinin daha az öksürmesini gönülden temenni ediyorum.takipteyiz efem.

ateistlerin yaşama amacı

hayatın amacının ölüm olduğuna varırsanız hiç de paradoks gibi gelmez insana.

ders çalışmaktan sıkılınca yapılanlar

son üçyüz elli yılın eurovision şarkılarını dinlemek
leğenle kısır yapıp gecenin dördünde yemek
trtdeki capon dizilerine takılmak.

kimseye dert anlatmamak

Özellikle kimseye etmem şikayet ve birkaç duble sonrasında çoğumuzun dudaklarından dökülen kalıptır. Evet hepimiz bunalıyoruz dertlerden, anlatmaktan, bazen anlatırken kendimizden sıkılacak kadar. Anlatıp da anlaşılamayacağına, başarısızlıkla karşılaşmamak için bir işe hiç başlamamayı seçmek bu. Şikayetsizce haline ağlamak.

facebook ta profile çizgi film karakterleri koymak

Demek istediğim şudur ki, Aids in bulaşma yolları, çocuk pornosu ihbar telefonları, aile içi şiddet gören kadın ve erkeklerin sığınma evleri, ergenlikte çocuklara nasıl davranılması gerektiği, bunlar hepimizin yaşadığı ya da yaşama ihtimali olduğu durumlar karşısında bilmemiz gerekenler ve şüphesiz ki profil fotoğrafı değişen arkadaşlarını farkedip bunlardan birini arama motoruna yazan bir kişi bile olsa bence bu önemli bir adım. Hobisi gezmek olan ve kitapları süs olarak alan insanların varlığını da düşünecek olursak, profil fotoğrafıyla milyonda biri bile etkileyebilmek başarıdır. Bu yüzden desteklemesek de, böyle mi yok ederiz kanun var , devlet uğraşsın, battı balık yan gider diyerek kösteklemek pek doğru gelmiyor bana. istenildiği kadar kanun olsun, bir eylemin sürekliliği bireylerin bilincine bakmaz mı? Beğeniler, ilişkiler, etkinlikler bile sanalken bilinçlenmenin bu yolla olamayacağını iddia ederek çelişmeyelim kendimizle.

the walking dead

Resident evil,28 hafta sonra,gün batımından şafağa filmleriyle (!) karşılaştırılabilecek performansa sahip olan bir dizidir.

Efendim öncelikle zombi konusunun işlendiği bir dizi yapmak, reyting ve imdb notuna göre sezon anlaşmalarına karar verildiğinden,çok mantıklı gelmiyor insana.Fakat sonradan dizinin çizgi romandan yola çıkılarak yapıldığını öğreniyor ve bir parça rahatlıyoruz.

Eğer korku filmlerine ilginiz varsa, özellikle ilk bölümdeki odağı toparlama yetisinin yetersizliğine şahit olacaksınız.28 gün sonra filmindeki Jim gibi Rick de hastanede uyanıyor, ve yine şehir bomboş. Koskoca şehirde iki kişiyle karşılaşan Rick hayır biz burada kalıyoruz diyen Morgan ve oğlunu şehirde bırakıyor.Ellerine tutuşturduğu telsize de nitro oksijen tüpü bağlamış olacak ki,4 bölüm sonra bile Morgan'a ulaşmaya çalışmasına şahit oluyoruz.

Şehirden ayrılan Rick,zaten iki avuçluk benzini olmasına rağmen hastaneye geri dönüp tam bir türk vicdanıyla güzeller güzeli yarı bedenli ablamızı öldürüyor.O kadar büyük ve açık bir alanda hepsi ölmüş zaten mantığıyla ateş etmek de dahiyane.

Atlantaya doğru yol alırken elbette benzini bitiyor kahramanımızın.Benzin aramak için durmuşken bulduğu kamyonu anahtarı olmadığı için çalıştıramayan Rick,yalnızca 2 bölüm sonra kontağa soktuğu bir tornavidayla bunu başarabiliyor.

Merle çatıdayken anahtarın deliğe düşmesiyle mesaj mı verdiniz sevgili senaristler,aha da bak ettiğini buldun diye anlayamadım ama çok gereksiz buldum ben tüm o merle düzeneğini,yakıştıramadım yani.

Bir de şu her zombi ısırığında çişimi getiren su sesi var.Her türlü sesle karşılaştık korku filmleri boyunca,kıhhwoaaaarh fakat bu en koftisi sanıyorum,yamaha orglarının hazır melodileri gibi.

Neyse efendim,bu kadar yerdik şimdi beğendiğim kısımlara gelelim.Makyaj kesinlikle şimdiye kadar gördüğüm en iyi makyajlardan biri.Sadece bilgisayarla yok etme tekniklerinden faydalanmamışlar, o üç saniye gösterip fona verilen çığlıkla kadrajdan çıkartılan makyöz ürünü olmadıkları aşikar. ilk bölümdeki şirin kızımızın pis bacaklarından, hastane bahçesinde sürünen ablamıza, kamptaki kavga sahnesinden, zombi saldırısına, atın tüketimi esnasındaki emeklerin önünde eğiliyorum.

Bazı oyuncular hariç, genel olarak karakterlerin sağlam oturduğu kanısındayım. Şimdiye dek Morgan ve oğlu bu bölüm gelir artık derken bir anda yer değiştirmeleri sonucunda şaşıran ve mutlu olan seyirci haline gelmem de cabası.

Her ne kadar ilk bölümlerde pizzacı asyalı nın fazlaca odak noktası olduğunu düşünsem de özellikle kampa dönmelerinden sonra ilgi terazisinin çok iyi dengelendiğini düşünüyorum.

Bir aşk üçgeni bulunmasına, bir sürü çocuk olmasına rağmen, 28 serisindeki duygusallığı kopya etmemesi de bence artı bir özellik.

Jim'in psişik güçlerinin ilk ısırık sonrası etkileri yenip tekrar aralarına katılmasını sağlayabilecek mi merak ediyorum.Umarım tutmadı kaldıralım cezasına mahkum olmayan bir yapım olur.ileriki bölümlerle görüşmek dileğiyle.