bugün

sevdiği entry'ler

babasının prensesinin ağzına vermek

Üniversiteli olanlarınız, mezunlarınız bilir, bu adam gibi adam olan babanın tek derdi kızını geleceğini kurtarması için üniversiteye yollamaktır. Yeri gelir ceketini satar okutur bu cefakar dağ gibi yükü omuzlarına alan adam. Kendisi yemez kızına gönderir elindeki varını yoğunu, yeterki kızı onun gibi zorluklar çekmesin aşsın.
Kızımız üniversiteye gelir akıl havalarda heleki şehir dışını kazanmışsa daha da havalarda, sınırsız özgürlük, artık bireyim ben yea şeklinde ergen sözleriyle, konserlere, tiyatroya, mangallara, tanışma etkinliklerine gider. Çevresi büyür, biliyorsunuz bizdeki azgın erkek kitlesini, 160 boyunda 75 kilo kıza bile yürüyen erkekler var aramızda.
Belki lisede bu ilgiyi bulamayan kızımızın hoşuna gitmiştir, aynaya baktığında çok çirkinim diyen kız yerine, çok güzelim tüm erkekler benim peşimde diye düşünen kırmızı götlü bonobo maymunu gelmiştir.
Zamanla kız o yazan erkeklerden biriyle konuşmaya başlar, sevgili olurlar. Bu durumu hepimiz görüyoruz:
(bkz: iki günlük sevgilisine kendini elleten kız)
Okulun ücra köşelerine geçerler, kullanılmayan sınıflarda vücut sıvısı değişimi yaparlar. Kızın ellenmedik yeri kalmamıştır. Erkek arkadaş zamanla süprizim var adı altında bu kızı otel odasına, eve götürür.
işte babasının prensesim dediği kızın ağzına verilir, babasının dokunmaya kıyamadığı kızını it kopuktan biri hayvanca emiyor umarsızca inletiyordur. Boğazına kadar hissetmiştir o kız.

blink 182

sanırım hersey 99 yılında basladı.ortalıkta vasıfsızca dolasıp "yaşımıza uygun" davranırken what's my age again klibini gördük mtv.de.bi anda içimiz ısındı bu adamlara **
nese cıvımadan devam edeyim.tanrım bu ne güzel şarkı,ne güzel kliptir,kimsiniz lan siz derken blink 182 araştırılır diğer enema of the state şarkıları dinlenir grup iice sevilir.ben ve benim gibi tineyç arkadaşlarım enema of the state albümünü yalarken 2 sene geçer ve bu arada blink 182 dünyanın en iyi albümünü çıkarır take off your pants and jacket çıkar artık sevgimiz farklı bi boyuta gelmiştir.göt kadar boyumla,günde 1 simit bir üçgen peynir.e yetecek harçlığımdan biriktirdiğim paralarla (çöpe atılan çukulata kağıtlarını yalıyodum * ) karşıyaka dnr'a gidilip bu dünyanın en iyi albümü alınır her lirasına değecek şekilde ve trilyon kere dinlenir.
bu arada her önüne gelene blink 182 dinletmeye çalışır bünye,seven olur hemen öpülür en güzel yerlerinden."bu ne lan punk mı bu" diyen olur ağzına süpürgeyle vurulur anında.(ha bu arada nasıl bi sevgiymiş bu arkadaş.hoşlandığım kızlara kendimi böle övmedim lan blink 182'i övdüğüm kadar,sanırım sol kolumun güçlenmesinin sebebi de blink 182 ama bu da ayrı bi konu)
2 sene daha geçer biz iyice büyürüz,onlar da bizle büyür,robert smith'le fln takılmaya başlarlar.bu haline ne yazıkki bi türlü alışılmaz.hani eski bi dost vardır ya süper uyuyodur kafalar,yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmiyodur,ama bişey olur bir anda biraz değişirler gibi gelir size,iyiydik lan böle demek istersiniz ama diyemezsiniz kırılır diye eski dost bole sevmeye çalışırsınız eski günleri düşünürsünüz * * ,belli etmezsiniz durumu.bi de bakarsınız alakasız alakasız kişiler çok sevmeye başlarlar dostunuzu(herkesin dilinde i miss you falan).son olarak gene candır,canandır dersiniz ve alışırsınız yeni haline de.
aradan çok az süre geçer okuldasınızdır.* ogün canınız fena sıkkındır sanki kötü bişi olcakmış gibi.etrafta küçük emrah gibi dolaşırsınız,cengizden yarım ekmek arasına iki lavaş yerken,bi arkadaşınız felaket tellalı gibi başınızda biter.* lan ampul,senin bilinkvaneytitu dağılmış bu işe ne dicen? der."hayırrr" die haykırırsın son lavaş lokmasını da * ağza atarsın ve düşüncelere dalarsın,olabilr miydi lan bole bisey senelerdir beraberdik,iyiydik lan böle nerden çıktı bu dağınıklık dersin.her allaan günü şaka yaptık gene desinler die beklersin ama nafile.
7 sene geçer üstünden.bu süre içinde sevginden bişey kaybolmaz,etrafta onlara benzer binlerce grup türer ama hiçbiri blink gibi olmaz,olmucaktır devam edersin nerdeyse her allaan günü blink dinlemeye,yutup.tan konserlerini kliplerini izlemeye,bi cafede,barda onlar çalınca ağzında oluşan salak sırıtmayı ardından gelen hüznü önleyemezsin.
gene bole bigün tekrardan birleştiklerini öğrenirsin,fütursuzca sevinirsin gene eskisi gibi hoplarsın zıplarsın,bu süre zarfında blink.i sevdirdiğin 10larca arkadaşın da senle beraber sevinir * ve en kısa sürede çıkarcakları albüm dört gözle beklenir.
(bkz: o hikayedeki mal benim)
şaka maka hayatımın grubuydu blink 182 .onların şarkılarında eğlendim onların şarkıları hüznüme eşlik etti.
bu süre zarfında öğrendiğim bişey.de bazı gruplarla fanları arasında gerçekten bir bağ vardır,özel bi bağ...blink 182 da bu gruplardan biriydi.internette yolda barda biri kötüleyince blink.i hemen blink seven biri çıkar ölesiye savunur kendini savunmucağı şekilde.belki ben çok abartıyorumdur ama senelerdir gördüğüm bu.
son olarak ilk günkü heyecanla yapcakları işleri bekliyoruz mark hoppus, tom delonge ve travis barker abilerimizin...*

30 yaşında yalnız kariyer sahibi kedili kadın

kadını o kadar güzel tarif etmişki "kedin köpeğin olayım sev okşa göğüslerinin arasında mıncır beni" diyesim geldi.

abazanlık böyle birşey işte allahım bunları yaratırken bize hiç acımadın mı kurban olduğum.

bim lerin çift kapılı olması

Biri cenneti diğeri cehennemi temsil eder. insanlara dünyanın fani oluşunu hatırlatır.

Kaynak: götüm.
(bkz: götpedia).

marmaray daki kızıl saçlı ve siyah çoraplı kız

Bugün saat 16.00-16.30 arasında marmaray Yenikapı-uskudar hattında denk geldiğim muhteşem güzellikteki kızdır.

sonsuz zamanın içinde, maddenin sonsuzluğunda organizmadan aynı anda kopan iki eş hücre olabilir miydik? çağlar içinde yankı bulan eski bir çağrıyla zincirli olabilir miydik birbirimize?

evet, saçları kizildi ve siyah çorapları vardı. saçının kızıllığını aynı tonlardaki ceketi ile kombine etmiş, dizlerinin bir karis yukarisina gelen siyah beyaz bir de etek giymişti. yüzü hafiften hüzünlü gibiydi ama bu durus cok asil bir anlam katiyordu o bembeyaz yüzüne.. ah bir de bana cevirseydi o nur yüzünü. bir kerecik de olsa bakışıyla parlatsaydi gozlerimi ne olurdu. ne olurdu yahu.

oysa başını cama yaslayıp telefonundan başka bir şeyle ilgilenmiyordu. onu etkilemek için olanca gayretimi gösterdim, ancak meçhuldü. hem kraliçe elizabeth'in torunu niye benimle ilgilensindiki...

bir sans yakalayip yanina oturmustum ama hicbir sekilde dikkatini cekemedim. onu etkilemek için once kulakligimla son ses klasik müzik açtım. sesin kulakliktan dışarı ciktiginin farkındayım ama farkında değilmiş gibi davranıyordum. tabi bi ara Ankaralı Namık da çalmaya başladı ama degistirdim hemen. daha sonra ise, bi ara govdemi doğrulttum. amacım çıkık goguslerimi, geniş omzumu, 38,5 cm'lik sağ ve 37 cm'lik sol olan kol ölçülerimi ona yansitmakti ama yine hiç bakmadı.
Artik son kozumu oynamamin vakti gelmişti. bu sefer de cantamdan le monde gastesini çıkartıp okumaya başladım...

yani le monde okuyup klasik müzik dinleyen kaslı bir erkek. böyle biri hangi dişinin dikkatini cezbetmezdiki.. oysa hiçbir şekilde bir kez bile bakmadı bana. bir kez bile lan...

Tamam, biliyorum daha somut bir adim atmak gerekiyor ama öncelikle çok küçük bir işaret alayim dedim. Ne bileyim, davetkar bir bakış mesela.
neyse efendim, sonra uskudar istasyonuna gelince yine çok asil biçimde kalkıp normal insanların arasına karıştı. oysa ne hayaller kurmustum be...

onunla çok sofistike bir iliskimiz olabilirdi. mesela algısal sanrilarin kaygisal düzlemdeki izdüşümleri hakkında konuşabilirdik. veya ona, uluslararası ticaretin ve standardizasyonunun küresel etkilerini anlatabilirdim. Sartre, schiller, weber, spinoza, hegel, bunların hepsini okumuştum.

vay be, demek boylesmis hayat. belki başka bir zamanda, farklı bir evrende...

yüksek lisans sınıfından kız kaldırmak

(bkz: kız kaldırıcam derken doktora yapmak)

hastası olunan sözler

"Her gece yatmadan önce Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim ve kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her gece yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim."
Al Capone

ben bu yazıyı öylesine yazdım

Renksiz bir geceden kalma bir ruhun içinde hapsolmuş belki de son olmuş ama vazgeçmemiş yaşamaktan ..