bugün

yahudi iş adamıydı.bir söylentiye göre israile ödemediği haraç yüzünden mossadtarafından öldürülmüştür.
25 Ağustos 2001'de Eyüp Sultan mezarlığında bıçaklanarak öldürülmüştür.
yener yermez adlı kişi bu cinayetten müebbet ağır hapis cezasına çarptırıldı.
Illuminati örgütü tarafindan öldürüldügü konusundada söylentiler var...
(bkz: alarko holding)
üzeyir garih'in öldürülmesi olayında çok daha önemli olan nokta; kendisi museviyken, mezarını ziyaret etmeyi hiç aksatmadığı mezarın sahibi olan şeyh. Bir musevi neden bir şeyhin mezarını bu kadar sık ziyaret eder. Gel de soner yalçın'a hak verme.
inanılmaz bir resim yapma yeteneği de olan insandır.
katilin üzeyir garih den çaldığı telefonun markası ericson t28 idi. ve yine üzeyir garih ten yürüttüğü saatin değeri on bin usd. markası da rolex di. *
bir benzeri ve ortağı için; ishak alaton.
(bkz: ceo)
ölümünde ergenekoncuların parmağı olduğu iddia edilmektedir.

http://w9.gazetevatan.com...d=165286&Categoryid=1

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=660339
üzeyir garih ve yakın arkadaşı ishak alaton, fethullah gülen'in de katkılarıyla müslüman olmuşlardı. özellikle üzeyir garih, yahudi cemaatinin ileri gelenlerindendi, söylentilere göre aynı zamanda hayli yüksek dereceli bir masondu. önceleri müslümanlığını gizlediyse de sonradan açıkladı. hatta gülen cemaatinde önemli bir konuma geldi. masonlarla ve yahudi cemaatiyle ilişkilerini kesti. fakat masonlukta belli dereceden sonra masonluktan çıkmanın cezası çeşitli şekillerde ölümdür. duyduğuma göre en üst seviyede birisi dönerse cezası canlı canlı bağırsaklarını çıkarıp yakmakmış. daha alt seviyelerde ise 40 bıçak darbesiyle ya da buna benzer şekillerde öldürülür.

şimdi hatırlayın; üzeyir garih, mezarlıkta cevsen okurken çok sayıda bıçak darbesiyle öldürülmüş, ne cüzdanı ne de binlerce dolarlık kol saati alınmamıştı. öldüren kişinin tek amacı öldürmekti, gasp veya para çalmak değildi. buradan anlıyoruz ki üzeyir garih'i masonlar ya da yahudi cemaati öldürdü.

gelelim ergenekon'a... ergenekon eşittir masonlar.
turkiye nin egitimsizliginden yakinmis ve sonunda egitimsiz biri tarafindan * hunharca oldurulmus isadami.
uzaylılarla ilişki kurduğu ve daha sonra bu ilişkisinden vazgeçtiği için bir uzaylı tarafından ışın kılıcıyla öldürülen iş adamı!
kurtlar vadisindeki baron * ile özdeşleştirilen kişi.
öldürüldüğünde "deli fuat" ya da "balici fuat" lakaplı bir tinercinin öldürdüğü haberlere yansımıştı. cnn türk kanalının kurulduğu yaz gerçekleşmişti.*
1929 yılın da istanbul'da doğdu.1951 yılın da istanbul teknik üniversitesi makina fakültesinden mezun oldu.1954 yılın da ishak alaton'la "alarko" şirketini kurdu.yahudi bir aileye mensup olup, 25 ağustos 2001 yılın da eyüp mezarlığın da, bir cinayete kurban gitmiştir.

alıntıdır.

1951 yılının Temmuz ayında 17 arkadaşımla birlikte iTÜ Makine
Fakültesi'nden başarılı bir öğrenci olarak mezun oldum. O gün hayatımın
en mutlu günlerinden biriydi. Sınavlara hazırlanmaktan para getirebilecek
işleri altı aydır ihmal etmiştim. Parasızdım. Ancak Yüksek Mühendis
diplomasını kazanmış olmaktan dolayı mutluydum.. O sabah motor dersi
hocalarımız, ikisi de asistan olarak çalışan Prof. Necmettin Erbakan ve
Prof. Hakkı Öz'ün karşısında başarılı bir motor sınavı ile mezuniyete
hak kazanmıştım. Bu olayı kutlamak için bir arkadaşımla Moda'da yazın ilk
deniz banyosunu yapmayı ve kendimize bir ziyafet çekmeyi kararlaştırdık.
Mayolarımızı yanımıza almıştık. Arkadaşım Moda'ya gitmeden önce yeni inşa edilen Levent Mahallesi'nde otobüsle bir tur atıp Türkiye'de o gün için yepyeni bir olay olan bir uydu villa kenti gezip görmeyi teklif
etti. Merakla kabul ettim. Levent, alt yapısı tamamlanmış ve villaları
toparlar görünümdeydi. Yolları o zamanlar pek ender rastlanan bir şekilde tamamen asfalttı. Otobüsten inip merakla yürürken bir villanın kapısının önünde villa sahibi ile bir amelenin yüksek sesle tartışmalarına tanık olduk. Merakla yaklaştık. Bizi gören villa sahibi sanki içini dökmek ister gibi bize dönerek:
-Burada temizlenecek bir su deposu var. Tam yevmiye veriyorum
yapmıyor. Ne ister bilmem ki, diyordu. Amele ise;
-Bu iş geceye kadar sürer, kurtarmaz! Kahveye gidip yarına kadar uygun
iş ayarlarım, diyordu. Arkadaşı mla aynı şeyi düşünmüş gibi bakıştık. ikimiz
de parasız sayılırdık. Amele yevmiyesi ise 6 lira idi. Bizim o günkü
ihtiyacımızın hemen hemen iki misli. Villa sahibine bu işi yapmaya hazır
olduğumuzu söyleyince, amele homurdanarak
-Canınız çıksın da anlayın halimizi, diyerek uzaklaştı. Mayolarımızı
giydik. Deponun pırıl pırıl temizlenmesi bir saat sürmemişti. O sıcak yaz
gününde bahçede hortumla duşlandık. Havlu fabrikası sahibi olduğunu sonradan
öğrendiğimiz ev sahibi, kim olduğumuzu anladıktan sonra altışar lira ile
birer havlu hediye ederek ve birer gazoz ikram ederek uğurladı. Bu işte
kanımca tek kaybeden 'kurtarmaz!' diyen amele olsa gerek. Iş mi çoktu?
Insanlar mi tembeldi? Neyi 'kurtarmaz' idi?
Bu güne kadar da anlamiş değilim.

Üzeyir GARiH
tarikat birlik kardeşlik ne halt ise benzeri oluşumların içinde en yapışkan, en takıntılı ve en eskisi olan dul kadının çocukları * tarafından öldürüldüğü ortağı ishak alaton gibi tırsak bir adam tarafından bile üstü kapalı olarak ifade edilmiş iş adamı.
birilerinin çok iyi dümeniyle cinayeti örtbas edilmiş iş adamı.
her televizyona çıktığında ağzından çıkanları can kulağıyla dinleten aklı başında bir insandı. ölümünün ardında masonik semboller oldukça fazladır. fevri bir hareket sonucu öldürüldüğüne kimse inanmıyor.
ortaokulun son üç yılını okuduğum okulun adı. gerçekten kaliteli okul yaptırmış adamlar hakkını yemeyeyim şimdi.
uzun yıllar yaptığı yöneticilik tecrübesi ile edindiği bilgileri döktüğü kitapları üniversite hocalarına dahi eğitim verecek niteliktedir.
http://www.uzeyirgarih.al...0kitaplardeneyimlerim.htm
http://www.uzeyirgarih.al...at%20kitaplarhayatyay.htm
http://www.uzeyirgarih.al...at%20kitaplarkesitler.htm

--spoiler--
SEVGi, ADALET, ILIMLILIK

1980'li yılların sonlarından beri ülkemizde bir kargaşa, bir kavga bütün şiddeti ile sürmektedir.

insanlarımız bir şeyleri paylaşamıyor. Gıpta kıskançlığa, uygar mücadele ise yerini kaba kuvvete bırakmış görünüyor. Kimse hakkına razı olmuyor. Otobüs, minibüs bekleme kuyruklarında, tüm olası normal kuyruklarda, kişi, olmayan bir hakkını elde etmeye, bir dirsek hareketi ile veya vuruşu ile bir öne geçmeye çalışıyor.
Rekabet, rakibinden daha iyi bir şey yapabilme yerine, tamamen, rakibini tökezletmeye dönüşmüş. insanlarımız çalışarak değil, köşe dönücülükle bir yerlere varmaya çalışıyorlar. Vatandaşlarımızda, vatandaşlık ruhu, kendini etnik, dinsel, mezhepsel birlikteliklere terkediyor.

insanlarımız bir şeyleri paylaşamıyor. Gıpta kıskançlığa, rekabet mücadeleye dönüşmüş durumda.

iftira ve karalama kampanyaları, tarihte okuduğumuz Sultan Abdülhamit zamanındaki jurnacılık eylemine dönüşmüş görünüyor.
Sözlü ve yazılı basında herkes birine karşı görünüyor. Herkes birbirini suçluyor.
Belirli televizyon programları her türlü ihbarı destekliyor.
Çoğu kez insanlar ve kurumlar, çıkarları zedelenen kişiler tarafından haksızca ve pervasızca karalanıyor.
At çamuru iz kalsın türünden düşünce ve eylemler revaçta.
Arada suçsuz kurum ve kişiler, kendilerini savunsalar bile, haklı savunmaları ithamlar karşısında kamuoyunda gölgelenmiş oluyor.
iftira bir yerde hoşgörü ile karşılanıyor. iftira ile yıldırma arada bir etkili bir şantaj aracı halini alabiliyor.

iftira itibar görebiliyor, çıkarları zedelenenler bu yola başvurabiliyorlar.

Politik arenalarda aynı doktrinleri paylaşan partilerin birbirleriyle uzlaşmaları şöyle dursun, kendi iç bünyelerinde dahi bir konsensüse varamadıkları görülüyor.
Parlementomuzda dahi tartışmalar saygı ve terbiye kurallarını aşan bir şekle bürünebiliyor.
Toplum çıkarı, kişi çıkarının önüne geçemiyor.
Televizyonlarda en çok gösterilen ve en çok seyredilen filmler şiddetin, cinayet ve hırsızlığın egemen olduğu kurdeleler.
Bütün bu saydıklarım bir tatminsizliğin doğurduğu bir mutsuzluğun sonucudur.

Toplum çıkarları kişi çıkarlarının önüne geçemiyor.

Kanımca bu mutsuzluğun kökeninde yatan ülkemizde adalet mekanizmalarının yeterince işleyememesidir.
insanlar, haklarını zamanında elde edememenin sıkıntısını, kendilerine göre adaleti kendi olanakları ile ve kaba kuvvetle uygulama yoluna sapmakla gidermeye çalışmaktadırlar.
Türkiye'mizi bir kanun devleti olmaktan çok bir hukuk devletine dönüştürmenin, bunun için gerekli yasal düzenlemelerin geliştirilmesinin bir oranda derde çare olacağı kesindir.

Bu kavga tatminsizliğin, eğitimsizliğin ve gelir dağılımındaki dengesizliğin bir sonucudur.

insanlarımız arasındaki gelir dağılımındaki dengesizlik, kanımca bu kavgayı körükleyen en önemli nedendir. Bu dengesizliği giderebilmek için esas, alt gelir düzeyindeki insanların yaşam koşullarını uygarlığın gerektirdiği düzeye getirebilmektir.
Bunun için istihdam, istihdam için yatırım ve ayrıca bütçe dengesidir.
Vergi reformu ve özelleştirme de tedavi yöntemlerinin başında gelir. Ayrıca ihbar ve şantaj mekanizmaları genelde kişi-devlet veya kurum-devlet ekonomik ilişkilerindeki çarpıklığın sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Bunun tek çözümü devletin mümkün olabilecek oranda ekonomiden elini çekmesi, yani büyük çapta özelleştirme ve ihale yasalarının gerçek anlamda şeffaflaştırılmalarıdır.

Çare istihdam, yatırım ve enflasyonun düşürülmesidir. Yapılması gerekenler bellidir. Yapabilecek güç eksiktir.

Bu yazdıklarım zor olmakla birlikte yapılamaycak şeyler değildir.
Örgün ve yaygın eğitimde dialog, fikirlere saygı, konsensüs ve en önemlisi insan sevgisi ve toplum saygısı konularına ağırlık verilmesi bu kavgayı bir süre içinde sona erdirebilir.
Milletçe göstereceğimiz gayret, kamuoyunu yönlendirici organların ve özellikle medyanın bu konudaki tutumlarına bağlı olarak gelişebilir. insanlarımız huzur, iç açıcı haberlere ve mutluluğu özlemektedirler.
Bu özlemi giderebilmenin hepimizin ayrı ayrı bireysel uğraşlarımıza bağlı olduğunu unutmayalım.

Dr. Üzeyir Garih
--spoiler--
o öldüğü sırada bir çocuktum. ancak, ne kadar dehşet içinde kalmışsam artık cinayetin birçok ayrıntısını ve sonrasında yaşananları hatırlıyorum.

adli tıp raporu dizine bıçak sokulup çevrildiği, alt ekstremitedeki çeşitli kaslarında da buna benzer yarıkların olduğu yönündeydi. dahası böbrekleri de bıçaklanmış, kalbi ve kulak memesinin altı da tıpkı alt bölgesine yapılan surette döndürülerek parçalanmıştı. rapora tek gözünün de çıkarılmış olduğu bilgisi eklenmişti.

buraya tekrar döneceğim; ancak cinayet zanlısı bunları üzeyir garih'in istediği parayı vermemesi üzerine sinirlenerek yaptığını itiraf edecek daha sonra, bunu önceden söylemek istedim.

olayın bir dinden dönme cinayeti olduğu iddiası, sırttan kalbe bıçak saplama ve gözleri delme (göz akıtma) figürleri sebebiyle ortaya atılmıştı. üstelik tüm bunların ilk bakışta göze çarpmaması için ceset yüzüstü çevrilmişti.

olay nedir, niye yapılmıştır pek aklım almıyor. bu tür konulara, ajancılık oyunlarına pek kafam basmaz. ama zanlının yakalanmak için deli gibi uğraştığını düşünmüştüm o dönem çocuk aklımla. banka kartını kullanıyor, hatta bankamatikte unutuyor, çaldığı telefonla görüşmeler yapıyordu. şimdi düşününce bu "din değiştirme"nin gerçek sebebin üstünü örtmek için bir kamuflaj olabileceğini düşünüyorum. zira bu tarz bir işi beceren daha sonra şüpheyi üstüne çekmemek için delilleri rahatlıkla karartabilirdi. bir de düşüncem o ki bir yerde planlarda bir aksilik olmuş olmalı, çünkü cinayetin işlenişi görünürde kusursuzken daha sonrası çok aceleye getirilmiş görünüyor. sanki orijinal plan çökmüş de alelacele bir b, hatta c planına başvurulmuş gibi.

bir de bu olayın diğer faili meçhullere benzemeyen bir yönü de bahriye üçok, uğur mumcu gibilerinin tüm türkiyenin gözü önünde birilerinin tekerine çomak sokmuş olması. haliyle kimin neden öldürdüğü konusunda genel bir kanıya sahibiz; ancak üzeyir garih'in sebebini belki de hiç öğrenemeyeceğiz. ergenekon davası bu derece sulandırılmasaydı ve akparti'ye alet edilmeseydi bir şeyler olabilirdi. terör örgütü'nün aydınlatılmaya başlanması, bırakın akparti'yi garih'in öldürülmesinden de birkaç sene önceye kadar uzanıyor. can dündar vb yazarların doksanların ortasında bu konuyu yazmaya başladıklarını görüyoruz.

ama düşülmesi gereken not bence garih'in öldürülmesiyle türk mafyasının bitirilmiş olmasıdır. doksanlardaki o meşhur "mafya" iki binlerde birden, tam da garihten sonra, ortadan kayboldu. artık polis eli boşaldığı için mi yoksa birileri iteklediği için midir bilinmez, önceden cesaret edilemeyen ilişkiler ağını kurcalamaya başladı. elini attığı her yerde silah, delil bulur oldu. o deliller oraya kondu mu yoksa vardılar da yerleri polise mi söylendi de bu derece isabetli gidiyorlar bilmiyorum. ancak garih'ten sonra rüzgarın bu derece ters dönmesi mossad ihtimalini akla getiriyor. zaten, israil'in türkiye'yle -dışarıdan hiç de öyle gözükmese de- tam anlamıyla müttefik olduğunu anlamamak için budala olmak lazım. zira ikisi de kendi alanlarında yalnız birer ülke. ikisi de doğu ve batı arasında sıkışmış, doğu ve batı çeşitli sebeplerden bu ülkelerden nefret ediyor ve bunlara ihtiyaç duyuyor. bir şekilde varlıkları birbirlerine bağlı. o yüzden de dışarıdan nasıl görünürse görünsün ben israil ve türkiye'nin müttefik olduğu kanısındayım. fakat dediğim gibi, üzeyir garih'in neden öldüğünden çok neyi değiştirdiği sorusu çok daha önemli. umarım anlatabilmişimdir ne dediğimi.
ölümü, eyes wide shut filmindeki ritüelleri andırmış, 33. dereceden bir abidir.
söylentilere göre, katil kendisini ateşli silahla öldürmek istemiş, ancak birileri "hayır, bıçakla" demiş; buda o ritüelleri anımsatıyor...
katilinin söylediğine göre gizli bir tarikatın gizli tapınağında öldürülmüştür.kendisine defalarca cinayet kasedinin izletilip ezberletildiğini iddaa etmiştir.izlediği kasettekilerin hepsinin maskeli ve ilginç kıyafetler giydiğini öne sürmüştür.ancak bütün bunlara rağmen ömür boyu hapis cezasına çarptırılmaktan kurtulamamıştır.
http://galeri.uludagsozlu...luminati-kurbanlar%c4%b1/

(bkz: illuminati kurbanları)