bugün

bazıları için çok korkunç bazıları içinse bir kurtuluş. ama sevimsiz bir olgu olduğunu hiçbirimiz reddedemeyiz herhalde. sabah sabah bir arkadaşımın attığı tweet ile aklıma geldi yine. arkadaşım demiş ki: "garip değil mi, bir gün ölmek için her gün yaşıyoruz." niye bilmiyorum, okuyunca acayip sinirim bozuldu. böylesine ciddi bir duruma bu kadar kaderci refleksler gösterilmesi insanın potansiyeline ve yaşam arzusuna yönelik bir hakaret çünkü. belki ölümsüz olamayacağız, belki ufkumuzun yarı tanrıymışçasına açıldığı evrimsel bir süreci göremeyeceğiz ama tüm bunların gerçekleşebileceğine inanmakta da herhangi bir zarar yok. bizi bugünlere getiren atalarımızın bitmek bilmeyen yaşam tutkusu ve direnciydi. geldiğimiz bu noktada onlardan çok daha fazla şey biliyor ve hayal ediyoruz. öyleyse onların yaptığından daha fazlası için uğraşmak boynumuzun borcu. neslimizin ölüm ve yaşama yahut zamana hükmettiği bir evren düşüncesinin varlığı bile yeter. umarım insanoğlu küçük hesaplar yapmayı bırakıp küresel bir ortak akıl sürecine girer en kısa zamanda. evren ve ölümdeki gizi çözmek, birkaç milyar varil petrolden, toprak parçalarından vs. daha önemli olsa gerek. bu bilinç bir gün muhakkak oluşacak. umarım sancısız ve maliyeti düşük olur.

bir dost veya akraban yaşamdan azade olduğunda, ölümün hakikaten yenilgiye uğratılması gereken bir düşman olduğunu anlıyorsun. belki fazla romantiğim, hayalperestim fakat ümitsiz değilim. boşuna mı cem baba "ben feleğin tekerine çomak sokarım!" dediğinde haykırarak eşlik ettik? asla tabii ki. bizi var eden veya edenler her neyse, bulmacanın içine ipuçları yerleştirmiş gibi. ve biz, bir gün muhakkak çözeceğiz.

evrenin sonu ile alakalı dini öğretilerde bahsedilen senaryolar veya insan aklının ürettiği komplo teorilerinin hiçbiri evreni, varoluşu anlayamadan yok olmak düşüncesi kadar korkunç değil. insanoğlunun boyunu aşabilecek bir savaştan bahsediyoruz burada ama perişanca yenilsek dahi düşmanımız tıpkı bizim gibi, etten ve kemikten olmayacak. bu yeterli bir neden sanırım.

kozmik yaşam perspektifinin kimlik, dil veya milletimiz gibi doğumla birlikte üzerimize yapışan ayrıştırıcı, sığ kavramların çok ötesinde olduğunu düşünen tüm romantiklere, tutkulu soydaşlarıma selam olsun.

özetle: bir gün ölmek için değil, onu yenmek için yaşıyoruz. ölümü yenmek için yaşamaya değer. hatta ölmeye bile.
Bir gün buralar ölülerin günlükleri olacak.

Olm ben ölmesem olmaz mı lan torpil falan dayı mayı illa pamuk göte gircek mi amk.
Şu dünyada en gerçek. Bu yüzden kalp kırmaya, stres yapmaya gerek yok, öleceğiz sonuçta belki yarın, belki yarından da yakın.
aşırı derecede bıkmak, sıkılmak.

" ders o kadar monotondu ki öldüm resmen."
Garip birsey lan düşünsene suan yoksun daha hesabı...
uzun bir yolculuğun başlangıcı, ölüm bir son değil bir başlangıç, yaşadığınız her olayın ciddiyetini size anlatacak eylem anlayacağız o gün keşke gitmeden anlasak.
insanlığın sonunu getirecek bitiş.

Asıl bayram günüm o gündür. inşallah iffetim ve imanım ile o güne ulaşabilirim.

Al-i imran 185.Ayet: Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir.

******
Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir.
(Sure No:2 Bakara Ayet No :95)
Şu sıralar hakkında derin düşüncelere daldığım gerçeklik.
Ne agitlar yakildi, ne insanlar götürdü. Peygamberler, krallar, sultanlar, evliyalar farketmeden herkese ugradi, bir bir aldi götürdü. Kimse cozemedi sirrini, cozenler birtek onu tadanlar oldu ki onlarin da anlatacak zamani kalmamisti. Ölüm öyle bir sey ki yaşamin karsiti gibi görünmesine ragmen yaşamin her saniyesinde vardir. Yaşam başli başina ölüme methiyedir. Ölüm ardindan binlerce hikaye,sarki ve roman birakmistir ama asla engellenmemistir. Bu aksam bu saatte lanet olasi ölümden bahsederken, lanet olasi osorok beyinlilerin yuzunden ölmüs olan herkes icin agliyorum. Irak, iran, suriye, lubnan, turkiye, azerbaycan, ermenistan, kurdistan,cin, tum afrika kitasi, kore akliniza nere gelirse gelsin her yerde milyonlarca insan, kafasi bir romani anlayamayacak kadar gelismemis vicdani kör, yillarca uydurulmus kahramanlik hikayeleriyle buyutulmus, sevgi yoksunu iki yuzlu, bagnaz insanlarin hirslari ugruna ölüyorlar ve biz ise siranin bize gelmesini bekliyoruz. Varsa eger adalet denen meret, umudum odur ki isini bu dunyada görsün sebep kimse onu bu dunyada yakalasin.
Simdi bu entryi gören of bi ergen daha diyecek biliyorum. Ama arkasinda hic güzel bisey birakamayacak, dostları olmayan, hayattan beklentisi olmayan, hic doğru düzgün sevmemis ve sevilmemiş, pek bisey umrunda olmayan, gelecek planı olmayan, hayal kurmayan ve kurduğu hayalleri hep eksik olan biri gerçekten ölmeyi bekler. Hatta her ölen insanın arkasından keske ben ölseydim onun hayalleri vardı der. Üzülür, bi kez daha sırasını bekler. Umarım en kısa zamanda sıra ona da gelir.
misafir olan ruhu evine, özgürlüğe göndermektir, yokluğa.
(bkz: Mozart requiem)
Bence ölmek ikiye ayrılır. Bedenen ve ruhen.

Ben şu an ruheni yaşıyorum. Çöktüm.
ölüm...
bedenin iğne deliğinden geçercesine acı çekmesi, bazen dipdiri bazense cansız bedenin toprağı mekan edinmesi...
ölüm...
kara toprağın elimizden çekip aldığı koca bir beden ya da elimizden almaya bile fırsat vermeden bizi çektiği ıssız ve sonsuz uçurum.
Kefene sarılmış olan bedeni mezara indirmek ve önce üzerini tahta ve sonrasında toprakla mezarı kapatmak suretiyle nihayete erdirilen eylem. indirilen bir de aile içindense ve indirende siz iseniz kaç yaşında olursanız olun artık hayata bambaşka bakıyorsunuz.
Ölüm, bilemem ne kadar yakın ya da uzak korkuyorum sadece ölmekten değil, sevdiklerimden ani ayrılmaktan korkuyorum. paramparça olmuş vücudumun bulunamamasından korkuyorum. ailemin cenazemi tanıyamayacak kadar çok parçalanmaktan korkuyorum. babamın kıyamadığı saçımı okşayıp sarıldığı vücudumu beş para etmez biri tarafından patlatılması duygusu beni ürkütüyor. korkuyorum korkuyoruz anlıyor musunuz tedirginiz. en ufak kötü bir haber beni korkutmaya yetiyor. Hainin en içimizde olması, bu vatanın ekmeğini yeyip suyunu içmesi korkutuyor beni nasıl yaparsın vicdansız nasıl yaparsın diye haykırmak istiyorum.yazık senin insanlığına.Bir gün yanımızdaki sınıfımızda ki, okulumda ki, arkadaşımızın böyle bir eylem gerçekleştirmeyeceği bilmiyoruz.yapmayın arkadaşlar gelmeyin galeyana vatan bizim. yada kime diyorum kendini bizden hissetmeyenlere diyecek lafım yok.
Ankebut suresi 57. ayette Yüce Rabbimiz mealen, "Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz." buyuruyor.

Tanım: imtihanın bitmesi, ebedi hayata geçiş.
it gibi koktuğum eylemdir.
insan bazen bunu arzuluyor.
Fazlaca ölüm gördüm.

Babam,
Dedem,
anneannem,
Abim,
Kuzenim,
Öğretmenim,
Arkadaşım..

Bilmiyorum ölmek ne, ölüm ne.
Çok iyi bildiğim bir şey var, ölenin arkasında kalmak.
Öylece kalakalmak, gözünün önünden geçenleri, ölümü sadece izleyebilmek.

Yine de kalanlara sağlık.

Ölmek; arkada bıraktıklarını acı veren bir ritüeli yapmaya zorlamaktadır.

Ölen olmak değil, geri kalandır ölmek.
bazen korktuğum bazen sikimde bile olmayan şeydir, umarım o sikimde olmayan bir zaman gelir.
Çok şükür ki var olan şey. Ya böyle bir yerde sonsuza kadar yaşamak zorunda kalsaydık.
Bu dünyada ki en büyük gerÇektir.her aldığın nefeste her geÇirdiğin bir günde daha Çok yaklaşıyoruz. Doğduğumuz andan itibaren beklediğimiz durumdur.
Tüm doku ve organların işlevini yetirmesi ve otoliz olayının gerçekleşmeye başlaması, allah güzel gidenlerden eylesin.
Yalan dünyadan göçmek.

Amacı olmayan insana ise bir nevi kurtuluştur.