bugün

sözleri Ömer hayyam'a aittir. her cümlesi mi bu kadar anlamlı ve güzel olabilir.

http://www.youtube.com/watch?v=RrGjK28-2TY
Zaman dönmemek üzere kapımızı çalar ve uzadıkça aslında kısalır.
uzay - zaman bükülmesi ve zamanda yolculuk konuları baz alındığında farklı boyut katmanlarının varlığı giderek gerçeklik kazanmakta.

mesela geçmişe/geleceğe yolculuk konuları hususuyla ilgili olarak uzay - zaman bükülmesi hakkında çeşitli çıkarımlar yapılıyor. ben bu konuya biraz değinmek istiyorum.

En basit haliyle an kavramından yola çıkacak ve anların zincirleme ya da idrak edemediğimiz kaotik dizilimleme yöntemiyle zamanı oluşturduğunu varsayacak olursak; zaman, tek boyutlu çizgisel bir düzlemdir diyebiliriz. o çizginin uçları, biz insanoğlunun geçmiş ve gelecek olarak götünden tanımladığı, aslında kuantum literatüründe mutlak sıfır (zamanın durduğu an) ve ışık hızı (zamanın aşıldığı an) olarak nitelendirilen, diğer boyut katmanlarına (paralel evrenlere) geçişin alt ve üst sınırı olan değişmez sabitlerdir. kuantum fiziğine göre uzay - zaman bükülebilir olduğundan ve kainat, bu bahsettiğim zaman düzlemi içerisinde sıkıştırılmış bir bilgi olduğundan, evrenin doğal kozmik enerji döngüsünün bağıl hareketlerine göre (kara deliklerin etki ettiği alanlardaki kütlesel değişimlere göre) bu çizgisel düzlem uzar yahut kısalır. bununla birlikte evrenin bazı bölgelerinde zaman faktörü, insan algısının dışında farklılık gösterir. atıyorum x koordinatında 3 birim an ilerlerken, y koordinatında 5 birim an ilerleme kaydeder. şöyle düşünün. bizler dünyanın içerisinde bulunduğumuz için onun eksen ve yörünge hareketlerini hissedemiyoruz. zaman denen çizgisel düzlem içerisinde tüm kainat bulunuyorsa bu bükülmeyi insanın algılaması mümkün olabilir mi? tabi ki de hayır. Bizler bu olayın matematiksel izahını mevcut imkanlar dahilinde pratiğe dökemeyeceğimiz için deneyimleme fırsatını elde edemeyecek ve zaman içerisinde yolculuk yapılamayacaktır. Zira zamanı bükmeye ne kütlemiz ne de olanaklarımız yetebilir.

Ve yine biz insanoğlu ne yazık ki zaman denilen olguyu birimlendiriyoruz. bu durum, sanki zaman unsurunun geriye ve ileriye gidilebildiği sanılgısını doğuruyor. halbuki "an" denen birim, hızlı yahut yavaş fark etmeksizin oluşmaktadır ve "tektir". yani zaman tek bir çizgidir. hızlı ya da yavaş gelişen her hareket, her eylem, her olay o tek düzlem içerisinde vuku bulmaktadır, buluyor da, bulmaya devam ediyor da. bakınız zaman içerisinde seyahat etmek, klişe sanılgıları aksine geçmişe/geleceğe yolculuk etmek demek değildir. tek bir düzlem üzerinde yön fark etmeksizin ilerlemeniz hala o yolda olduğunuzun bir göstergesi değil midir? önemli olan zamanın sabit uçlarına ulaşabilmek; bir alt boyuta inmek ya da bir üst boyuta ulaşmak.

Geçmiş denen kavrama yani mutlak sıfıra inmek demek, zamanı olabildiğince -/+y istikametinde büküp (bu ancak devasa bir uzay hacmini, bir elektronun hızını kesecek derecede soğutma işlemine tabi tutarak gerçekleştirilebilir), geçmişi yani mutlak sıfırı kendi bulunduğumuz kütlesel noktaya çekmek/yakınlaştırmak suretiyle mümkün olabilir. böylesi bir durumda zaman yavaşlar, hatta (o bölge için) durdurulabilir. anladığınız üzere zaman, x ekseninde sabit bir konumdayken büküldüğünde düzlem boyunda kısalma olacağından 0'a daha çok yaklaşacaksınız. bakın burada seyahat yok. siz o sabit noktaları kendi ayağınıza getiriyorsunuz hepsi bu. bir de zamanı yavaşlatmanın aksine, uzay içerisinde belirli bir devasa kütlenin ışık hızında hareket etmesi o koordinat bölgesinde zamanın hızlanmasına ve hatta zamanın aşılarak (enerji formuna dönüşerek) bir üst boyuta açılan çekim alanı yaratılmasına zemin hazırlayabilir. bu olayı teorik olarak koordinat düzleminde, zaman denilen çizgisel düzlem üzerinde yani x ekseninde herhangi bir noktadan -/+y istikametinde bükerek zamanı hızlandırmak suretiyle (ışık hızı sabitini o bölgeye yaklaştırmak suretiyle) gerçekleştirebilmek mümkündür.
Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar;
Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden;
Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.
Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor
Ufkunuzda camları göksel konağının
Ve bir yaz akşamı buhurdan gibi tüten
Hanımellerinin morumsu buğusunda
Bekliyor bahçenize dönük balkonunda
Sarmaşık gülleri kokladıkça kırmızı
Hüzünler, japonfenerleri arasında.
Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen!
Nasıl bir ışık emmişler ki sevginizden
Ansızın başka bir yüzle güzel, kopmuşlar
Büyük Irmak'tan, ayrı düşmüşler desteden
Yağmışlar ilkyaz yağmurlarınca ve özlem
Açmış yaban çiçeklerini tarlanızda.
Ölümsüz günler onlar, bir hiçle beslenen;
Zaman dışı güvercinler, uçma bilmeyen;
Uzay ötesi ovalar, ayak değmemiş;
Başka bir mevsim, başka bir dal, başka yemiş.

Esrir kim bassa o toprağa ve kim tatsa
O yemişten. Balla dolar testi, açılır
Açılmayan kilit, çiçeğe durur badem
Dolanır bilgelikle mutluluk yüreğe.
Ak bir bulut bekler üstünüzde havada
Kuşlar iner, devinme birden bitiverir
Çıt çıkmaz evrenden. işte ortadasınız
Havuz, ağaç, deniz, ne varsa size göre.
işte aydınlık size göre. Kısarsınız
Güneşi, gökyüzünü yakarsınız. Neden
Sonra, uzaklarda çektirilmiş bir resim
Gibi kalır aklınızda, gölgeniz, duru
Küçük bir bahçede susar gibi yaparak
Karşılıklı gizemlere daldığınız gün.
-Oktay Rifat bir aşka vuran güneş şiirindeki dizelerde anlatılmış mevhum.
Hiçbir şeyin varlığını umursamayan.
Durmadan akan bir nehir kadar cesur aslında ..

Uçsuz bucaksız bir çöl kum tanelerini saatlerde sakladığımız..

Ellerimizden kayıp giden,sozlerimizle süre gelen..
Hepimiz kaybettiğimiz ya da ulaşamadığımız şeyler için zamanı suçlarız. Oysa biliriz ki zaman konuşsa hepimiz utanırız... Ne güzel bir söz.
En kıymetli olan. Geçmesini dilediğimizde bir türlü geçmek bilmeyen, durmasını istediğimizde koşar adımlarla kaçan. Ne bizimle olan, ne de bizsiz olabilen. Ne yanına yaklaştıran, ne de peşimizi bırakan.
Bir zamanlar muhafazakar şehirlerde vatandaş kepenginde bu gazeteyi görmediği esnaftan bırak alışveriş yapmayı selam bile vermezdi.
akıp gider. geriye bakınca ne çabuk geçmiş dersin..
zamanın a kuramına göre akış halinde olan, zamanın b kuramına göre akmayan soyut kavram.

görelilik teorisi gözlemleyebildiğimiz evren içerisindeki fizik kanunlarıyla ilgilidir. bugün biliniyor ki bildiğimiz fizik kanunları ile kozmik çorbayı açıklamak mümkün değil.yani planck zamanını. o halde izafiyet kuramıyla evrenin öncesinde zamanın veya maddenin başka bir formda olup olmadığını açıklamak pek mümkün değil gibi.

big bang i evrenin mutlak başlangıcı gibi görme fikrini terk etmek gerekiyor belkide.
kendisinde asla yolculuk yapılamayacak sey.

çünkü zaman farazidir. yani ışık hızın 100 kat aşsan bile zamanda yolculuk yapamazsın. çünkü o an o boyut bitmiştir.

ışık hızıyla ne alakası var, hala böyle k0mik şeylere inanan var...
Peki ya geriye doğru akıyorsa?
zaman, akıllı varlıkların ürettiği düzenlemeden-düzenden başka bir şey değildir. sunidir.
yaş ile orantılılı olarak zaman algısı azalıyor.
Zaman bekleyenler için çok yavaş,korkanlar için çok hızlı,yas tutanlar için çok uzun,heyecanlananlar için çok kısadır.
3 fiziksel boyutun ardındaki 4. boyut. ışık zamanın incelenmesindeki en önemli varlıktır. ışığı çözdükçe zamanı da çözeceğiz, zamanı çözünce de insanlığın en büyük problemini çözmüş olacağız, "geçmiş özlemi"..

Günümüz bilimi tüm gücüyle bu iş üstünde..
Zaman, insanların kafasında yarattığı bir hapishanedir....
4.boyut.
hareketin olduğu yer yerde kaçınılmaz olan şeydir. 4. boyut demek için bence daha çok erken.
Aklıma şu geldi;

(bkz: 1 milyon zaman gazetesi abonesi)
Zaman asla boşluğu kabul etmez.
yetiremediğimiz, yetmeyen, kısıtlı olan, telafisi olmayan.
insanoğlunun savaş açsa asla kazanamayacağı kavram.
Tamamen bizim yarattığımız bir olgu. göreceli.