bugün

yaşamaktır.
(bkz: yazmasaydım ölürdüm)*
beni anlayasın diye yazıyorum, anlatayım diye kendimi. belki bir çıkış yolu bulurum diyorum satırların arasından. belki kaybettiğim bir şeyleri yakalarım diye...
yazmak insanın kendi kendisini karşısına almasıdır.

yazanlar, yazmaya çalışanlar hayatta soluk almakta zorlananlardır. yazarak nefes alır, yazarak yol alırlar.
yazamadıklarında hapistirler kendilerine. volta atar dururlar habire, habire...
kimse olmadığında yanında birşeyler anlatabileceğin ya da kimseye bir şey anlatmak istemediğinde canın, yorulduğunda, sıkıldığında, bunaldığında,anlatacak bir şeylerin olduğunu duyumsadığında sığınılabilecek dünyanın en değerli ve güzel limanıdır yazmak.
yazmak yaşamaktır aslında. yaşamayı gerektirir. yaşamadan yazılmaz,yazmasan yaşanmaz.
hep bu işi hakkıyla yapanlar değiştirmiştir dünyanın akışını,insanların birbirlerine bakışını.örneğin dostoyevski okuyan ve onu gerçekten hazmeden bir insan bir daha asla o önceki insan olamaz.çünkü o inanılmaz şeyler yaratır,yazar.tanrı yazarları,yazarlar ise kimi unutulmaz karakterleri yaratırlar. insanlık tarihi yazı için ölenlerle,öldürenlerle,yazmadan yaşamayacaklarla,yazmasa çıldıracaklarla,yazmak için karısını satanlarla doludur.
vakit varken yazmalı,yeni ufuklar açmalı,kabuğumuzdan çıkmalıyız.çünkü her yazı,yaratılan her şey yeni şeyler katar bizi biz yapan bize, özümüze.
fazla umutsuz bir eylemdir yazmak. ama yine de olaya bir tarafından da olsa tutunabilmek demektir.

uçurumdan düşmek üzereyken kenarda kalan çürük bir dala tutunmaya benzetilebilir dikkatli düşünüldüğünde. orada asılıyken ağzınızdan çıkan her feryat sizin kelimelerinizdir. sesinizi kimseler duymadıktan sonra çabaların bir manası yoktur. bir süre sonra da direnciniz düşer; dayanamazsınız. karanlığa düşersiniz sessizce.

aynı kurgu, yazma işi üstüne kurulduğunda da aynı sonuç çıkar. anlatmak istediğini anlatamayan; ya da anlatmak istediğini anlatabildiği halde anlayan kimselere sahip olmayan yazarlar da sessizce kaybolmaya mahkumdurlar.

acı ama gerçek.
(#1243430)
içinde bulunduğunuz olaylara dışarıdan bakabilmek için iyi bir yöntemdir.
kesmek, atmak, traş manasında da kullanılır.
(bkz: yazmak eylemi)
(bkz: ferit edgu)
sessiz kelimelerle birşeyler demektir, o birşeyler ki kimse duymaz onları dile düşmedikçe. nedeni olması gerekmez, ders notu değildir sadece, veya bir yazarın-şairin kaleminden çıkan. belki bakkalın veresiye defterindeki ahmet beyin 20 liralık borcudur, belki yanındaki kıza uzattığın peçetedeki seni seviyorumdur. bir ihtiyaçtır yazmak evet, arşimetin evraka! sı gibi bulmak birşeyleri. başkalarının duyması da önemli değil, görmesi de bazen, kendi iç dünyana seslenişin olur bazen yazmak günlüğüne.
belki tanrının seslenişiydi yazmak, ve o yüzden ilk önce oku demişti. tüm herşeyin başlangıcıydı, sağır-dilsiz-ama ayırmıyordu öyleki elleri olmayanlar ayaklarıyla yazıyordu hala inadına.
altı üstü buydu yazmak galiba, içinden geçeni söyleme isteği.
bir hayat biçimidir. zamana ve mekana sığdıramadığınız bir eylemdir. bazen toplumda alkışlanmanızı, bazen yuhlanmanızı ve bazen de ölmenize vesile olan bir eylemdir. ama ne olursa olsun, hayatı ve kendimizi anlamak için en ideal bir eylemdir yazmak.
büyük yalnızlıktır yazmak. altında " birileri beni okusun ve bana aksın bende olan ona da ulaşsın ve bulaşsın " isteği taşıyan bir tür var olma çabasıdır.
unlu fransiz kadin yazar marguerite duras'nin edebiyat hakkinda denelerinin yer aldigi yapittir.
ruhtan taşanı kağıda döküp incelikle şekle sokabilmektir. ağrılı ama sonucunda huzur veren bir süreçtir.
kalemin düşünmesidir.
kutsal eylem. (bkz: mucize)
Oduncu Thomas,
öldü bindokuzyüzde,
yazması yoktu.
Hiç mektup yazmadı,
hiç şiir yazmadı,
hiç özgeçmiş yazmadı.
Baltayla yazdı
izini ormanların içine,
Daha yeni
itiyatla sürgün veriyor.

rudolph otto wiemer
-yazdığını bilmiyordum. ne yazıyorsun, öykü mü, roman mı?
-ikisinden de. iki elimi de aynı ustalıkla kullanabilirim ben.
-öyle mi, bunu da bilmiyordum.
yazdıklarıma uzaktan uzun uzun bakıyorum. kargacık burgacık şekillerle dolu sayfalar. ahenkli ama anlamsız. hiç bir nedeni yok saatlerce sayfalar başında beklememin. ilk başladığım cümleye geri dönüyorum. tek sevdiğim, sayfanın böyle renkleniyor olması. karışıyor. güzel duruyor. napıcam bilmiyorum? bir elime yazmak yazdık bir elime yazmamak. hangi elim ağırsa onu seçecektim. hangi elim ağır bulamadım. sonra bunu yazdım. saçma anlamsız boş buruşuk karışık.. ama uzaktan bakınca renkli. mürekkebin akışkanlığı büyüleyici.
''Bazı fikirleri kanıtlamanın en iyi yolu ringe çıkıp dövüşmektir, bizim ringimiz de şiirin kendisi tabii ki. Benim çalışma alanım bu. Ringe çıkar ve kendimi yerde bulduğumda hakem ona kadar saymadan kalkıp devam etmeye çalışırım. Şiir yazmanın öğretilebileceğine inanmıyorum, teori rahat ve güvenli pozisyonda olanların oyun bahçesidir. Yazmayı öğrenmenin tek yolu yazmak, yazmak, yazmak ve yazmayı yazmazsan delirecek ya da banka soyacak ya da ölümüne içecek ya da arabanı uçurumdan aşağı sürecek kadar çok istemektir. Yazmak insanı tutsak eder, başka bir şey yapmak söz konusu olamaz. Bunun dışındaki bütün yaklaşımlar yararsız zırvalamalardan başka bir şey değildir. Budur işin özü, bu yüzden de ya iyidir ya da kötü. Arası yok.''

(bkz: charles bukowski)
okudukça yazmak istemek ama her yazdığında, yazdığını beğenmemek, anlatmak istediklerinin zaten anlatılmış olduğunu- senin kurgundan çok daha iyi bir şekilde hem de- düşünmek çok kötüdür. ne kadar okursan o kadar çok yazmak istersin, ben de iyi-kötü yapabilirim diye düşünürsün ama iş bir kere aklındakileri aktarmaya -kağıta, ekrana her ne skime yazacaksan işte- gelince sulu yemek yememekten kabız olmuş, masabaşı iş yapan adamın bağırsaklarında duyduğu rahatsızlığı beyninde duyarsın. nasıl o adam ikide bir tuvalete koşarsa bi umutla -aha kaka uç verdi sanki- diye sen de ikide bir yeni konular kurgulamaya çalışırsın kafanda, demin yaptığıma benzer hoş olmayan metaforlar kullanmaya çalışırsın, aman okuyan birileri olursa etkilensin, "vay anasını arkadaş adam nasıl da bütünden parçaya inmiş, ilmek ilmek işlemiş olayı, james joyce'un durmaksızın 15 sayfa yazıp yarattığı hissiyatı dolaylı tümleç kullanmadığı bir cümlede vermiş, zamanında kafka okusaymış şu kelimeler şölenini, yancısı max brod'a: max'ım yiğidim, öldükten sonra yayınlama dedim bu veremli halimle yarattığım külliyatı ama yayınlarsan yayınla mına koyim, şu yazını okudum okuyalı üstümdeki kirli,paslı hava gitti poğaça gibi insan oldum, ver eserleri matbaaya dağıtımını da yaysata yaptır, sebeplensin varoluş sancısı çeken garibanlar " desinler istersin ama içten içe de ulan daha baştan hayvan gibi düşünerek nasıl olur da söze dökemediğim duygularımı yazıya dökeceğim, daha baştan, sahip olmak istediğim sanatçı duyarlılığını kaybedip, cebindeki bozuk paralarla minibüs parasını denkleştirmeye çalışan adam havasına büründüm diye geçirirsin. kısacası zordur yazma isteğini bastırmak, ikilemden ikileme depar attırır, maymun eder insanı.
arkadaşlar tarafından " olum duygu * sana fena yazıyor, git götür kızı" şeklinde bir cümlenin yüklemi olarak kullanılırsa insanın götüne kaldırma konusunda on kaplan gücünde olan, mastarlı, güzide kelime. yalnız, bu yüklemin yarattığı özgüven , duygu'nun -sen beni yanlış anlamışsın canım ya, ben seni kendime yakın görüyorum ama o manada değil- tandaslı konuşmalarıyla içe doğru patlarsa, baştan cesaret veren arkadaşlar arasında " nooldu don juan, duyguyu başkası yiyo lan sen yine tavşana niyet çektirmeye devam ehe ehe" gibi yaratıcılıktan yoksun cümlelerle taşak geçme eyleminin öznesi olunmayla sonuçlanır.
(bkz: suya yazı yazmak gibi benzetmesinin yasaklanması)
sustuklarını daha fazla tutamayıp, kelimeler aracılığıyla onları özgür bırakmaktır.
şu yaşamım boyunca yazısı güzel olanlara imrendiğim kadar başka bir şeye imrenmemişimdir. lan bi beceremiyorum. harflerim ecüş büçüş oluyor hep. resmi bir evrak doldurmam gerektiği zaman moralim bozuluyor. çirkin yazacağım çünkü belli. kendimi bildim bileli böyle. çok uğraştım yazımı düzeltmek için. kalemi çeşitli tutma teknikleri bile geliştirdim ama yok hala mal gibi yazıyorum. yalan bile söylüyorum yazımı görenlere. "zeki insanlar çok hızlı düşünürler. bu düşündüklerini hemen yazmak isterler o yüzden kötü yazarlar. hızlı düşünüp hızlı yazmak yaniii" bak lan yalana. ne kadar da saçma. hem de zekiyim ben demeye getiriyorum. böyle gelmiş böyle gider bu hafız. yazım düzelmez benim.

bir de imza atamama durumu var o apayrı bir vaka. lanetliyim lan ben...