bugün

valla sizi yarar mı bilmem ama;
mutfağa girmek için salon kapısını kapatınca mutfakta olan annem duymuş olmali ki mutfak kapısının ardına yaslanmış, girmememi istiyor. sonra ben de açılmıyor heralde diyip numaradan salona girmiş kapıyı kapatmış gibi yapınca mutfak kapısının ardından çekildiğini görür görmez, kapıyı açtım bir de ne göreyim? annem sigarayı bıraktım yua içersen seni öldürürüm diyen kadın radyoyu açmış ağzında sigara ve kulak arkasıyla coşuyor. evet o yarıldı sadece.
-oğlum şuradan bir kişi belediye uzatır mısın ? (utanarak) eeııı pardon kızım.
+(bir an duraksayıp) tabi ki teyzecim.
-(kısa süreli ses analizi) teşekkürler oğlum.
+rica ederim.

uzun saç yüzünden başına geliyor işte insanın.
aksi bir ihtiyarın tatlı hali olur muymuş az önce şahit olduğum durumdur. bahsettiğim amca projesini yaptığımız bir müşterimiz. yapı denetimle çeşitli sıkıntılar yaşamış bizim ofise gelip, bize saydırmaya başladı. ofiste olmayan arkadaşımın arkasından konuşmaya başlayınca dayanamadım savunmaya geçtim ben de. tartıştık biraz kendisiyle ama ne desem kabul etmiyor ve alakasız konulara gidiyor tartışma. bizim patrondan girip hükümetten çıktık siz düşünün artık alakayı.
bir müddet sonra dudağını büküp ben aslında böyle birisi değilim ama sinirlendim tansiyonum yükseldi dedi çok naif ve tatlı bir ifadeyle. ben de gülümsemeye başladım onun kocaman vücutlu çocuk haline. sonra da sakinleştirmeye çalıştım rahat olun bakın biz her türlü sıkıntınızı halletmek için elimizden geleni yaparız şeklinde bir elimde kolonya ( hangi ara aldığımı hatırlamıyorum bile) ile. biraz sakinleştikten sonra da beni sorguya çekmeye başladı- nerelisin, kaç yaşındasın, ünv. mezunu musun, bekar mısın, ailen nerde vs vs... şimdi de arkadaş olmuşuz güya " ben arada senin çayını içmeye gelirim" deyip çıkıp gitti. gülsem mi ağlasam mı bilemedim. *
yer: erzurum-narman.

d-dolmuşçu
t-teyze

t: +evladım müsait bir yerde inebilir miyim acaba?
d: -ne yalvarıyon teyze indir de, indirah!
bir adam varmış... adam diyormuş ki çevresindekilere; bakın ben hastayım, ben hastayım, hen hastayım diyormuş, kimse dinlemiyormuş kendisini. ben hastayım, bana bakın, ben ölücem filan. işte ben ölürsem mezar taşıma böyle yazarsınız demiş. adam ölmüş ve mezar taşına yazmışlar ''hastayım dedim dedim bana inanmadınız bak ne oldu şimdi?''
http://galeri2.uludagsozl...tecr%C3%BCbesi_309893.jpg
bir petşopta ateşler içinde yatarken görüp eve alıp iyileştirdiğim, büyüttüğüm kedimin artık muhtaç bir yavru değil; güçlü kuvvetli bir delikanlı olduğunu dün akşam anlayabildim nihayet. nasıl mı?

mart ayı içinde bulunmamız nedeniyle her gün vakitli vakitsiz kulağımıza çarpan acayip kedi seslerinin siz de farkındasınızdır. benim oğlum da içgüdülerinin etkisiyle aslında bir apartman çocuğu değil, vahşi doğanın bir parçası olduğunu kavramış olacak ki günlerdir gecelerdir fıldır fıldır dönüyor evin içinde. dün akşam onu alıp apartman bahçesine bıraktım ve birinci katta olmanın verdiği avantajla pencereyi açıp oğlumu seyretmeye koyuldum. ben onun toprağı, çimleri, ağaçları filan koklayıp dışarıya uyum sağlamaya çalışmasını beklerken ne görsem beğenirsiniz?

yandaki apartmanların bahçesinde, yolda, sağda solda tek tük sıralanmış kedilerin arasına bir daldı ki dalış o dalış. sanki o bowling topu, ötekiler lobut. gözüne birini kestiriyor kovalıyor, o kaçınca ötekine yöneliyor, onu kovalıyor. o olmadı öteki, öteki olmadı beriki. mahallenin savunmasız ve neye uğradığını anlayamayan kedileri de oradan oraya kaçışıyor korku içinde. hayır hangisi erkek hangisi dişi onu da bildiği yok, tuttuğunu öpecek o derece gözü dönmüş.

tabii ben katıla katıla gülüyorum pencerede. hayvan nasıl abazan kaldıysa artık...* dış dünyaya karıştığı ilk anda tabiat anayı tanımak yerine hormonlarının esiri olmuş vaziyette deliye döndü. akşamları şöyle bir iki saat dışarı bırakayım hem o normale dönsün hem de mahalleyi saran tehlike geçsin diyorum. yoksa bastığı yeri titreten, koca cüsseli baba kedilerin dahi namusu tehlikede...

edit: küçücükken eceli yenmişti yavrum benim, ama ölümün pençesinden kim kimi alabilmiş ki ben onu alabileyim... dün aniden halsizleşti, kötüleşti, veterinere koşturdum 2 serum bağlandı, olmadı... kaybettim...
telefonda kedi resmiyle oynayan kızımın ellerim kirlendi deyip banyoya koşmasıdır *
Hocanın, düşük vize notu nedeniyle finalde nasıl bir yol izlemesi gerektiğini soran öğrenciye 400 kişilik amfide " al bir kaya, nerene dayarsan daya" demesidir.
Simulasyon dersinde excel bilmeyen ogrencinin hocaya yonelttigi bir soru uzerine,
-merak etme asistan ders notlarinda simulasyon degil excel ogretmeyi amaclamis, nasil acip kapayacagin, nasil save edecegin bile var, bildigin "excel for dummies"
demesiyle sinifin yarilip, soru soran ogrencinin hazin durumu..
fransizcaya merak salmistim, annemde fransizca bilir anne su ne demek bu ne demek diye soruyorum, durakta bekliyoruz. iste jokevu, koğve, fomidablö falan konuşmaya calisiyorum, gulusuyoruz. otobüs geldi ben hala soruyorum iste balik ne demek, saat kaç nasil deniyor, sonra -hangi kelime olduğunu hatirlamiyorum- bi kelimeyi annemin ardindan tekrar edicem, biraz hiriltili bi kelime bende aksan yapmaya calisirken dudaklarimdan bir kelime değil genzimden "haağkk" diye şiddetli bir ses dokuldu. otobusteki herkes balgam cikarmaya calistigimi sandi ve tiksinerek tovbihh diyerek baslarini benden öteye çevirdiler.
Üniversitesi 2.sınıftayım, bi üst dönemde olan ev arkadaşımın proje teslim çizimlerine yardım ediyorum. Annesi gelmişti memleketten en azından yemeklerinizi yaparım diyerek. Kadın kaç yıldır öğrenmiş zaten tüm hocaları tanıyo, rapidoyu versen eline proje bile çizer kıvama gelmiş izleye izleye.
-Karakelam sen hangi hocanın grubundasın?
+sedat hoca.
-Ayy o adam çok takıntılıdır tüh nasıl ona düştün sen??
+........ben şaşkınım tabi ev arkadaşıma bakıyorum o ifadeyle. O da annesi ile ilgili açıklama yapıyor bana. Bu arada teyze de:
-Hadi kızım sen çiz bak daha kesitlerin duruyo.
# anne yeter bana hadi deme artık, diye parladı ev arkadaşım o stresle malum zamanla yarışıyoruz. Biraz tartıştılar teyze de tamam artık sana tek laf etmem dedi eline tesbihini aldı kenarda çekiyor.
-Hadi kızım.
-Hadi kızım.
-Hadi kızım.

Ev arkadaşımla önce birbirimize sonra annesine baktık ve bastık kahkahayı gülüyoruz. Teyze de bize anlamamış bi ifadeyle bakıyor kadın farkında değil hala tesbih niyetine çektiği şeyin, söylediğimizde bile inanamadi. Bi müddet dolanmıştı dilimize. Saolsun az kahrımızı çekmemişti yanakları al tam bir anadolu kadını canım teyzem.
(bkz: rte nin feto yu din istismarıyla suçlaması)
deniz kenarında yürümekteyim. mekan izmir. karşıdan iki tane kız gelmekte. kız çantayı dirseğinden asmış, kolu yukarda avucu açık. belli ki liseli tiki tiplerden. tam yanımdan geçerken avucuna bir lira para bırakılır ve kızın yaşadığı şok görülmeye değerdir.
arkadaşlarla bir kac gündür haril varil ev ariyoruz, emlakciya gidiyoruz, ev geziyoruz. ucumuzde utangaciz ve evi gezdikten sonra atmaca bakisli emlakcilar bize soru dolu gözlerle baktiktan sonra içimizden biri ehi güzelmiş biz haber verelim diyene kadar emlakci bize bakiyo biz eve bakiyoruz ev bize bakiyor sonra ehi iyi günler deyip kaciyoruz. dun ise farklı bir emlak bürosuna gittik çünkü emlakci bildiğin mafya hatta bir (bkz: bingöllü kenan) bir (bkz: sedat peker) bizde birşey diyemedik bindik emlakcinin otosuna ev görmek için yola koyulduk, önde iki maganda arkada 3 kiz. yolda giderken emlakci 1 in telefonu caldi, efandimmm şekerimm dedi telefondaki erkek sesine. iste ne olduysa ondan sonra başladı bende ya da ondan sonra bitti bilemiyorum. ben yavaştan minik iniltilerle ve yavru domuz sesi cikararak gülmeye basladim. allah ta beni zaten bu amaç için yaratmis gulmemem gereken yerlerde guleyim diye. yavru domuz gülme efekti yerini yaban domuzu seslerine birakmis iyice şiddetlenerek gülmeye devam etmeye baslamistim. ve artik durduramiyorum arkadaşlar beni cimdikliyolar, sesimi bastiriyorlar ama yok efendim imkani yok, adamlarda bi killandilar, yapacak birşey yok durduramiyoruz. o andan sonra mafya artik bendim adamlar psikopat lan bu der gibi bakmaya başladılar, evi gösterdiler iii tamam güzel diyip koşarak evden ciktik. bu hikayede yarilan benim. çünkü ne zaman boyle gülme moduna girsem etrafimdaki insanlar astim krizi gecirdigimi saniyorlar. zaten gulerken nefes alamadigim için beynim oksijen alamiyor, vücutsal fonksiyonlarim değişik halet-i ruhiyelere gark oluyor. beni guldurdugu için pişman olan insanlara buradan selamlarimi iletiyorum. oo noldu yardi mi??

edit: sizi yarsin diye yazmadim b'olum.

edit2: gittik o emlakcilardan tuttuk yeni evimizi. senet falan da imzaladik inşallah gotumuzde o senetler havai fişek gibi patlamaz.
yarmadı.
ev arkadasim : e
ben: o

o- biji serok apo! (birden aklima taklidi bagirarak söyledim)

e- bilgisayar kapali zaten.

dakikalarca güldüm.
ben: b
arkadaş 1: x
arkadaş 2: y

geçenlerde oynanan galatasaray maçından konu açılır.

x: kalede melo vardı zaten yoktu ki kaleciniz.
y: ( "kaleciniz" lafını yanlış anlar) karadeniz mi?
b: melo karadenizli miymiş?!?!?!

hala dalga geçiyorlar. bıkmadılar. evet. *
baltanın oduna inmesi.
ilkokuldayken yeşilay haftasında öğretmenimizin anlattığı sigaranın zararları
sonra o kararmış ciğer görüntüleri beni o kadar etkilemişti ki eve gidince
günde 2 paket sigara içen babama ağlayarak, sigarayı bırakmasını yoksa öleceğini söyledim.
babam beni dinleyip sigaranın elbette zararlı olduğunu ama kaderin önüne de geçilemeyeceğini
o yüzden endişelenmemem gerektiğini anlatıp beni nasıl etkilediyse artık
babalar gününde babama bir paket samsun almışlığım var. * *
bir arkadaşım anlatmıştı.
kadıköy süreya sinemasında yaşanmış bir olay.
93-94 yılları.
terör doruk noktasında.
maçlardan önce istiklal marşının okunmaya filan başlandığı yıllar.

Neyse efendim insanlar filmini seyrederken birileri de aralarında patlamış mısır paylaşıyorlar.
hışır hışır sesler çıkıyor tabi.
arkada rahatsız olan iki tip var.
anne ve kızı.
kız tiki anne ise hafiften kokona ( chp kadın kolları hesabı)
kız annesine şöyle bir şey söylüyor;
- ay ben amerikadayken böyle sinema terbiyesi olmayan insanları atıyorlar hemen dışarı !

önde mısır yiyen adam da duyuyor bunu dönüyor arkasına bağırarak
- kadeşim burası türkiye beğenmiyorsan siktir git amerikaya

daha arkalarda olayın ne olduğunu bilmeyen ama birilerinin birilerini türkiyeden kovduğunu düşünen bir başkası da ön taraf sesleniyor ;
-ya sevin ya terkedin ulaann

bir iki slogandan sonra bir gurup insan da başlıyor onuncu yıl marşını filan okumaya.

film kesiliyor ışıklar yakılıyor ve ana kız yuhlamalar altında salondan çıkarılıyorlar.
ofisteki mühendis kız arkadaş: t
fabrikaya mal getiren şoför: r

r: t hanım fabrikaya geldim hemen boşaltıp çıkayım geç kalmadan.
t: tamam r usta beş dakkaya boşaltacağım seni.

odada önce kısa bir sessizlik sonra kahkahalar.
yurtdışına gitme planları yaptığını bildiğiniz en yakın arkadaşınızın, telefonda konuşurken seni bir yarım saat sonra arayayım mı deyip kapattıktan 1 ay sonra ingiltere'den arayıp, kusura bakma seni arayamadım demesi. insan bir vedalaşır da gider, o kadar mı değerimiz yok be kadın!
geçen hafta eskiden bir süre beraber çalıştığımız bir arkadaşın nikahına gittim. zeytinburnu belediyesi nikah salonununda olduğunu bir de saatini hatırlıyorum ayıp olmasın diye gittim.
iki üç tane salon var kimseyi tanımadığım için arkadaşın " zaten kimim kimsem yok" demesinden cesaretle 10 kişinin olduğu salona girdim oturdum insanların yanına. selamımızı verdikten sonra bir kaç kişiyle muhabbet ederken gelinle damat geldi. lan bir baktım bizim damat değil bu alkış kıyamet çıkamadım, nikah kıyıldı bozuntuya vermeyeyim dedim derken takı töreni var dediler zaten 10 kişiler bisey takar çıkarım ayıp olmasın dedim, sıraya girdim takımı taktım, gelinle damada mutluluklar diledim bir de. tam çıkıcam artık biri kolumdan tuttu " hadi hep beraber fotoğraf çekilelim" diye. fotoğraf çekiliyoruz ama nasıl kaptırdıysam kendimi adamlarla kol kolayız falan. şimdi herkes soruyordur birbirine bu kim lan acaba diye ehee.
bütün merasim bittikten sonra amcanın biri " otogar tarafından giden varsa bizi de atıversin" dedi birde onları otogara bıraktım.
fotoğrafı hemen verdiler saolsunlar çerçevelettim.
bunlar hep toruna neyin hatıra işte.
normalde hiç sevmememe * rağmen, "ulan bi radyo dinleyim" diyerek açtım. Radyo vatan olduğunu sonradan öğrendiğim istasyonu dinlemeye başladım. Vj :

evet, parayı hangi millet bulmuştur? Diye sordum. Süremiz bitti maalesef. bilenlere garantisiyle kutusuyla s4 gönderiyoruz, bilemeyenlere de elvan dalton'dan geliyor; boru sana girmiş çalışıyor.
yeğenim yaş:6.
sigara paketimin üzerinde yatakta birbirine sırtını dönmüş çifti görür.
aaa uğur can abi bunlar sigara içtikleri için mi birbirine küsmüş der.