bugün

Kısa mesafelerde -market, eczane, pazar vb.- telefonu almadığım vakitler. Hoş, telefon kullanmasam da olur.
Gece başımı yastığa koyduğum andır.
Saatin, tik-tak sesi eşliğinde uyumaya gayret ederim.
birkaç sene önce, staj yapmak için kocaeli'ne gitmiştim. eski bir lise arkdaşımın evinde kalacaktım bir ay kadar. ama lise arkadaşım pek evde değildi, evde olsa bile odasından çıkmazdı. o kadar yalnızdım ki, ev de benim değil, 1 metrekare alanda yaşamak zorundaydım. bilmediğim bir şehirde, yemek yemek için burger king bulmak zorundaydım.

staj mesai dönüşleri kapıda kalıyordum genelde anahtarım olmadığı için. gidecek kimsem, yardımıma gelebilecek kimse yoktu. o an yalnızlığı anlamıştım.
Gerçekten "imdat!"lık bir durumunuz olduğunu düşünün. Yani herhangi bir şey olabilir bu. içten içe tabu olarak benimsediğiniz bir durum olsun ama. Ensest bir taciz veya ailedeki şiddet?
Mesela annenizin babanızla kavgasını hayal edin. Çocukluğunuzdan beri rastladıklarınızdan farklı olsun bu defa. Bir cinnet anına doğru giderken ne yapacağınızı bilemez; gözyaşlarınıza engel olamazken elinizdeki telefona başvurmayı akıl ettiniz sonunda!
Tek tek herkesi eleyip elinizde arayabilecek hiç, hiç kimse bulamadığınızda anlarsınız yalnızlığı.
Diğer durumlar an itibariyle "fasa fiso" oluverir.
(bkz: wilma flinstone) un uyumaya gittiği anlar.
gecenin bir yarısı tabağa bir kaşık yemek koyarken hissedersiniz.
tek başına oturup iki kadeh doldurmak. iki kere, ikinizin yerine içmek, anlatmak, dinlemek. hatta bu güzel sohbetin şerefine bir sigara tellendirmek. ve kapanış.
Tenefuslerde tek dolastigin an.
Aforizma kasmak yerine kıçınızı kaldırıp eylemde bulunarak kurtulabileceğiniz durum. Bu önerim yalnız olmayı istemeyenlere halinden memnun olanlara lafım yok zaten.
yalnız yasadıgın evde acil bir durum geçirmen.kırık,kesik,düşme,yaralanma,zehirlenme gibi. hastaneye yalnız gitmek ve tedavi olmak çok zor bence.
Boşluğumda hissettiğim gıdıklanmadır. Bazen nedeni yalnızlık bazen ise bilmiyorum..
-evde çay demleyip üzerinden iki kupa içip kalanını dökmek zorunda kaldığınız zaman.
-telefondaki onlarca bildirimin sadece banka yada markalardan geldiğini gördüğünüz zaman.
-hasta olduğunuzda hastaneye tek başına gitmek zorunda kalmanız, o halde eve yalnız dönmeye çalıştığınız zaman.
-gerçekten çok kötü hissedip bir arkadaşınızı aradığınızda kendi salak saçma sorunlarından bahsetmeye başlaması ve hüznünüzü yutmak zorunda kaldığınız zaman.
-kıçı kırık ofiste dahi doğum gününüzü kutlayan kimsenin olmadığı zaman.
-kendi hayatınızı erteleyip hatta hiç ettiğiniz insanın insanlıktan çıkmış olduğunu fark ettiğiniz zaman.
-gel bu akşam iki kadeh içip dertleşelim diyecek kimsenin olmadığını fark ettiğiniz an.
- ve de en önemlisi kendi mutluluğunuzdan daha önemli gördüğünüz insanların yalnızlığınızın sebebi olduğunu anladığınız andır.
Zifiri karanlık. Sessizlik ve yıldızlar.
evde kimse yokken telefonu kaybetmek. kim çaldıracak telefonu da bulacağım? hafta sonu ve sabahın körü kimse de uyanmamış yazan falan yok. bildiğin dut gibi kaldım.
etrafında sadece gereksizlerin olduğunu anladığın an.
Çok sıkılırsın iki çift laf edecek birini ararsın rehberi acarsin 100 küsür adam arasından bir tane bulamazsın. Daha nasıl anlatiyim.
telefonda yapacak bir şey bulamadığın,
birisi gelecek mi diye dışarıyı izlediğin,
sokaktan geçenleri toplu gezenleri izlediğin,
yapılacak tek şeyin uyumak olduğunu bildiğin o güzel anlar.

Üzer aslında. Sahiden üzer.
çoğunluğun da bahsettiği gibi akıllı telefonların hayatımızı doldurmaya başladığı zamanlar anlamak lazımdı yalnızlığın yavaşça geldiğini.

eskiden sohbetler vardı yüz yüze, çay vardı, tebessüm vardı.

şimdi vatsap var, vaybır var, feysbuk, instagram, tivittır var. yalnızız millet! yalnız!

başı kabak, yalın ayak çocuklar bile bizden daha mutlu.
Kapı açık halde klozete oturduğum an.
eğer patron değilsen, cumartesi günü yarım gününü ofiste geçirmek zorundaysan yalnızsındır.
Zor gün.
Birileriyle konuşmak, olayların dışında olan birinden fikir almak istediğinde rehberini karıştırıp karıştırıp gerçek anlamda derdini paylaşıp konuşabileceğin insan bulmakta zorlandığın andır.
satrancı tek başıma oynuyorum. Sayılır mı?
annenin öldüğü an ve sonrasıdır. bir parça kopar gider ruhunuzdan. hep eksik hissedersiniz.
hapşurduğunda kimsenin "çok yaşa" dememesi ve senin de "sen de gör" diyememen.