bugün
- aziz yıldırım ve ali koç'un canlı yayına çıkması40
- erkek erkeği siker mi12
- maca sekiz12
- tezgahtarlık yapan doktora mezunu33
- türkiye de ku klux klan benzeri yapılanmalar8
- erkek sünnetine 18 yaş sınırı getirilmesi21
- savaştaki ülkelerden daha fazla enflasyon olması11
- esma bint mervan10
- aziz yıldırım12
- bir hafızın ateiste karşı müthiş açıklamaları9
- jose mourinho17
- anın görüntüsü17
- tatvan belediyesinde rte'nin resminin indirilmesi31
- kürt milliyetçiliğinin çok komik olması16
- yazarların bira içme rekorları12
- zalbert ramstein11
- irem derici'nin erkek sevdası12
- akp nin iktidardan düştüğü gün13
- sözlükten hatun kaldırmak8
- ankarayı sel aldı27
- iskilipli atıf hoca8
- ali koç ve aziz yıldırım başkanlık seçimi8
- gideon reid morgan jj10
- bik bik'in gece kapısına gidip serenat yapmak13
- meral akşener13
- giden gider9
- kemalist rejimin astığı hocalar8
- vallahi de kemal'in düşmanıyım10
- dünyanın en güzel kızıyla karşılaşmak10
- kıza iğne batıran türbanlı14
- kendini bir görsel ile anlat22
- uludağ sözlük köpek avlama timi18
- allah'ın bizi yobazlarla imtihan ettiği gerçeği8
- saraca silsüpüroğlu12
- hafta içi avm kafelerinde oturan menopoz karılar13
- kızılcık şerbeti 2 nci sezon finali11
- aktroll yazarları donuzlayıp umursamamak10
- evlendikten sonra çok daha iyisiyle karşılaşmak21
- xdearm10
- herkesle iyi geçinmek18
- sözlükte kendinize yakın hissettiğiniz kişiler10
- gizli samyelin moderatör olması13
- kuresel ikinma'nın sevgilisi19
- dünyanın en güzel kızını tarif et16
- icardi190526
- sekse doymuş erkek12
- dem parti'nin tc kürdistan da işgalci açıklaması9
- en ilginç bilgiler11
- dinlilerin dinsizlere sürekli lakap takması12
- namaz kılmayan türk değildir12
türkiye spor yazarları arasında korkusuzca doğruları haykıran, sağduyulu ve onurlu bir yazar. bugün egemenlerin karşısında boyun eğmeden pisliğe pislik diyebilen bu adamı kutluyorum ve ben de bu gemide değilim diyorum. türkiye futbolunu batıranlar ahlak yoksunu pislik insanlardır. şaibeyi örtmeye çalışanlara destek verenler yahut pisliğe pislik diyemeyen, kendi takımları ceza almadı diye adaletsizliğe karşı konuşamayan insan kötü insandır. bu ahlaksızlar türkiye futbolunun içine etmişlerdir.
dün olduğu gibi bugün de adam gibi adamdır. Türk futbol dünyasına fazladır.
7 mayıs 2012 5n1k programında söylediklerinin her kelimesinin altına imzamı atarım.
üzerine giydiği sarı kırmızı forma ile yorumculuk yapan insan.
bildiğin adamın dibidir.
namusluların gemisinin kaptanıdır, sonuna kadar haklıdır. şike sahaya yansımamış öyle mi?
(bkz: ibrahim akın)
--spoiler--
Ben o gemide değilim Sayın Bakan!
Son üç yıl içinde Süper Ligde iki hakem (Yılmaz ve Ongun) başlarından yaralandılar; bir hakem (Göçek) de yüzlerce taraftar tarafından linç edilmek istendi. Ankaragüçlü 43 sporsevmez stada döner bıçakları sokmak isterken yakalandılar, Göztepe-Karşıyaka maçında 82 kişi polise mukavemet/koltuk ve meşale yakmak gibi sayısız suçla göz altına alındılar. Çakarın iddiasına göre Manisa Başkanı Yaralı, Ordu Başkanı Türkmeni kafasına bir şarjör boşaltmakla tehdit etti. MiY teknik direktörü Yeşilova, sahanın içinde bıçaklandı.
Diyarbakırlı futbolculardan sonra şimdi de Trabzonsporlu Zokora ırkçı saldırıya uğradığı iddiasında. Dün Trabzonda bir spor müsabakasında Emre ve Stoch, başlarına gelen sert cisimlerle yaralanmalar yaşadılar. Ve artık ne benim, ne de çevremdeki hiç kimsenin bu ülkede futbolu sevecek, izleyecek ve konuşacak hali kalmadı.
***
6222 sayılı kanunun ilk haline göre kulüpler ivedilikle statlarını (yabancı cisim atanları ayırt edebilecek) kamera donanımlarına kavuşturacaklardı. Hatta eski TFF Başkanı Özgener bana bu işi bizzat federasyonun üstlendiğini söylemişti. 3 TFF Başkanı değişti, hiçbir olumlu gelişme olmadığı gibi kulüplere bu konuda ekstra 3 yıl daha süre verildi.
Dostum Kanat Atkayanın harika yazısında okumuşsunuzdur; Kartal-Kasımpaşa maçında kalp krizi geçiren bir taraftar, tribüne ambulans gelemediği için hayati tehlike geçirdi. Altay Başkanı Hızlıokun TFF Kongresinde bu minvalde yaptığı konuşma önce Cavcav tarafından sabote edildi. Sonra kürsüden zorla indirilen Hızlıoka, Demirören, herkes haddini bilecek şeklinde ince bir mesaj gönderdi.
Ben bu yazıyı kaleme aldığım sırada PFDKnın temiz kramponlar operasyonu ile ilgili kararı belli değil, belki siz okurken cezalar açıklanmış olacak. Ama Bakan Kılıçın hepimiz aynı gemideyiz çıkışına bakılırsa maksat yine gemiyi süpürmek değil, gemi ekonomisini yürütmek
Bakanın görüşüne saygı duyuyorum, ama bence hepimiz aynı gemide değiliz artık En azından ben o gemide değilim arkadaş Ne zaman bir futbolcunun başına bir sert cisim geldiğinde atanı kamerayla tespit edecek duruma gelirsiniz, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan Ne zaman TFF Kongresini 300 zengin fanatiğin elinden kurtarır ve sporculara/antrenörlere/futbol adamlarına teslim edersiniz, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan Ne zaman hayatımızın merkezine parayı değil adaleti, hukuku ve utanma duygusunu koyarız, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan.
Ben o gemide değilim Sayın Bakan. Ve inanın, o gemideki namusluların oranı da her geçen gün azalıyor.
--spoiler--
namusluların gemisinin kaptanıdır, sonuna kadar haklıdır. şike sahaya yansımamış öyle mi?
(bkz: ibrahim akın)
--spoiler--
Ben o gemide değilim Sayın Bakan!
Son üç yıl içinde Süper Ligde iki hakem (Yılmaz ve Ongun) başlarından yaralandılar; bir hakem (Göçek) de yüzlerce taraftar tarafından linç edilmek istendi. Ankaragüçlü 43 sporsevmez stada döner bıçakları sokmak isterken yakalandılar, Göztepe-Karşıyaka maçında 82 kişi polise mukavemet/koltuk ve meşale yakmak gibi sayısız suçla göz altına alındılar. Çakarın iddiasına göre Manisa Başkanı Yaralı, Ordu Başkanı Türkmeni kafasına bir şarjör boşaltmakla tehdit etti. MiY teknik direktörü Yeşilova, sahanın içinde bıçaklandı.
Diyarbakırlı futbolculardan sonra şimdi de Trabzonsporlu Zokora ırkçı saldırıya uğradığı iddiasında. Dün Trabzonda bir spor müsabakasında Emre ve Stoch, başlarına gelen sert cisimlerle yaralanmalar yaşadılar. Ve artık ne benim, ne de çevremdeki hiç kimsenin bu ülkede futbolu sevecek, izleyecek ve konuşacak hali kalmadı.
***
6222 sayılı kanunun ilk haline göre kulüpler ivedilikle statlarını (yabancı cisim atanları ayırt edebilecek) kamera donanımlarına kavuşturacaklardı. Hatta eski TFF Başkanı Özgener bana bu işi bizzat federasyonun üstlendiğini söylemişti. 3 TFF Başkanı değişti, hiçbir olumlu gelişme olmadığı gibi kulüplere bu konuda ekstra 3 yıl daha süre verildi.
Dostum Kanat Atkayanın harika yazısında okumuşsunuzdur; Kartal-Kasımpaşa maçında kalp krizi geçiren bir taraftar, tribüne ambulans gelemediği için hayati tehlike geçirdi. Altay Başkanı Hızlıokun TFF Kongresinde bu minvalde yaptığı konuşma önce Cavcav tarafından sabote edildi. Sonra kürsüden zorla indirilen Hızlıoka, Demirören, herkes haddini bilecek şeklinde ince bir mesaj gönderdi.
Ben bu yazıyı kaleme aldığım sırada PFDKnın temiz kramponlar operasyonu ile ilgili kararı belli değil, belki siz okurken cezalar açıklanmış olacak. Ama Bakan Kılıçın hepimiz aynı gemideyiz çıkışına bakılırsa maksat yine gemiyi süpürmek değil, gemi ekonomisini yürütmek
Bakanın görüşüne saygı duyuyorum, ama bence hepimiz aynı gemide değiliz artık En azından ben o gemide değilim arkadaş Ne zaman bir futbolcunun başına bir sert cisim geldiğinde atanı kamerayla tespit edecek duruma gelirsiniz, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan Ne zaman TFF Kongresini 300 zengin fanatiğin elinden kurtarır ve sporculara/antrenörlere/futbol adamlarına teslim edersiniz, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan Ne zaman hayatımızın merkezine parayı değil adaleti, hukuku ve utanma duygusunu koyarız, ben o zaman o gemiye binerim Sayın Bakan.
Ben o gemide değilim Sayın Bakan. Ve inanın, o gemideki namusluların oranı da her geçen gün azalıyor.
--spoiler--
türk spor medyasının piridir bu adam. bu ülke'ye fazla olan adamlardan. bu devre ait olmayan adamlardan. adam olanlardandır!
adamın zirvesidir. böyle adamlar artık camia'da çok az.
bu adam kriptondan gelen süpermen gibi. nasıl süpermen'in kendi gezegeninde bir süper gücü yoksa, bu adamın da dışarıda, normal bir avrupa ülkesinde bir süper gücü yok. ama burada, kripton'dan gelen süpermen gibi, bizim yetkililerimizin nedense hiç yanaşmadığı şeyleri savunuyor, doğru olan budur diyor ama kimseler takmıyor.
normal bir avrupa ülkesinde bu adam nasıl bir değer ifade etmezse bizde de o kadar değer taşıyor, söyledikleri çok önemli, çünkü kimseler onun söylediklerini söylemiyor, dinlemiyor ve uygulamaya niyetlenmiyor.
gerçi bir kaç gün içinde uefa'nın vereceği cezalardan sonra ben buraları göreceğim, bakalım ne hallerde olacak her yer... bakalım. ben söylemiştim'ciler, ya zaten uefa bunlara izin vermezdi'ciler ne hızla türeyecek, göreceğiz.
normal bir avrupa ülkesinde bu adam nasıl bir değer ifade etmezse bizde de o kadar değer taşıyor, söyledikleri çok önemli, çünkü kimseler onun söylediklerini söylemiyor, dinlemiyor ve uygulamaya niyetlenmiyor.
gerçi bir kaç gün içinde uefa'nın vereceği cezalardan sonra ben buraları göreceğim, bakalım ne hallerde olacak her yer... bakalım. ben söylemiştim'ciler, ya zaten uefa bunlara izin vermezdi'ciler ne hızla türeyecek, göreceğiz.
ben o gemide değilim diyerek endüstrileşen futbolun ahlaksızlığa göz yummasıyla oluşan kaosa karşı en sert çıkışı yapan kaliteli adam. Sanki ben o gemide değilim diyerek bu işe sessiz kalan herkese sesleniyor gibi; 'Ben sizinle aynı gemide değilim ben bu ahlaksızlığa susarak ortak olamam. Bakana da başkbakana da söylerim hissettiklerimi beni yıldıramazsınız çünkü ben bir 'futbol' seyircisiyim. Bu işten para kazandığım için değil bu işi sevdiğim için böyle konuşuyorum.'
Doğru söyleyeni belki dokuz köyden kovarlar ama adam gibi adam olduktan sonra çok kapı açılır insanın önünde. En son 5n1k da izledim ve noktası virgülüne kadar her söylediğini desteklerim altına imzamı atarım. Ne fener düşmanlığı yapar ne Gs yalakalığı. Sen play-off olacağını sezon başında biliyordun planını ona göre yapsaydın deyip Fatih Terime de çatar inceden, Aziz yıldırımın bu işlere dahil olmadığına inanmıyorum da diyebilir. Adamsın Uğur Meleke seviyoruz seni.
Doğru söyleyeni belki dokuz köyden kovarlar ama adam gibi adam olduktan sonra çok kapı açılır insanın önünde. En son 5n1k da izledim ve noktası virgülüne kadar her söylediğini desteklerim altına imzamı atarım. Ne fener düşmanlığı yapar ne Gs yalakalığı. Sen play-off olacağını sezon başında biliyordun planını ona göre yapsaydın deyip Fatih Terime de çatar inceden, Aziz yıldırımın bu işlere dahil olmadığına inanmıyorum da diyebilir. Adamsın Uğur Meleke seviyoruz seni.
'hırsızların dünyasında tek günah yakalanmakmış' diyerek her şeyi özetlemiştir.
lise yıllarında futboldan anlamıyor oldugunu düşündüğümüzden dolayı maçlara almadığımız kral adam. çok hırs yapmış çok.
artık pek bir önemi kalmayan şahsiyet, onur, adalet gibi kavramlardan bahseden ve bu değerlerin ne kadar önemli olduğunu anlatmayan çalışan gazeteci-yazar. dünyanın çivisi çıkmışken, her şey para olmuşken, güçsüzsün güçlü tarafından ezilmesi takdir kazanıyorken işi çok zor.
bugünkü yazısı ile değer verdiğimiz, inandığımız şeylerin, meğerse ne kadar uzağında olduğumuzu bize göstermiştir.
(bkz: beşiktaşlı duruşu)
(bkz: beşiktaşlı duruşu)
Eskiden daha fazla taktik , teknik konuşurdu. Şimdi 3 temmuz sürecinden beri adeta o da futbol konuşmaz oldu. Bir keresinde lig radyo da program yaparken canlı yayında telefonla bağlanmıştım. Premier lig konuşmuştuk en fazla 3-4 dakika sürmüştür ama çok keyifliydi.
tayfur havutçu'nun son basın toplantısında yapmış olduğu içi boş açıklamalara fena giydiren yazar.
Bana "Hepimiz bu adam gibi olabilsek keşke." dedirten insan.
--spoiler--
Rüştünün yüzüne bakmak
10 yaşında, tam yirmi dört çocuğun beraber kaldığı yüz metrekarelik karanlık bir yatakhanede, masa lambası yardımıyla radyodaki spor programlarına 5-10 sayfalık mektuplar yazdığımda da; Galatasaray Lisesi veya Robert Koleje girebilecekken (ailem istanbulda yaşadığı halde) Ankara Atatürk Anadolu Lisesini tercih ettiğimde de kafamda aynı şey vardı: Bir yolunu bulup futbolcu olacaktım. Okumamı çok isteyen ailemden 500 kilometre, Gençlerbirliği Spor Kulübü Tesislerinden 500 adım uzaklıktaki bir okul beni hayallerime daha yakın kılabilirdi.
Olmadı... Amatör düzeyde çok çırpınmama rağmen profesyonel futbolcu olamadım... Ya da aslında oldum da diyebiliriz, ama yalnızca geceleri! Yaklaşık 30 senedir hemen her gece rüyamda futbolcu oluyorum çünkü! Bir geceyi Allianz Arenada, başka birini Maracanada geçiriyorum yıllardır. Önce Rıdvan gibi vitesi birden beşe atıyorum süratle. Sonra Tanju gibi ayak içi plaseler vuruyorum kalecinin soluna. Benimkilerin yanında Haminin frikikleri, Şifo Mehmetin ara pasları halt ediyor!
Yaş aldığımız için mi, yoksa birazdan anlatacağım davranışın göz alıcılığından mı bilmiyorum; iki yıldır rüyalarım da değişti biraz. Hâşâ, futbolcu olma hayalimden vazgeçtiğimi zannetmeyin, dün gece Camp Noudaydım yine! Ama bu kez üstümde 10 numaralı forma değil, kaleci kazağı vardı garip bir şekilde...
* * *
Aslında her şey 15 Mart 2010 akşamı başladı... Denizlisporla Beşiktaş arasında oynanan sıradan bir Süper Lig maçını izliyordum. Her şey aynıydı, herkes aynıydı... Bizim trilyonluk futbolcular yine çok basit bir taç atışı için bile göz göre göre yalan söylüyor; hakemi aldatıp ufacık bir menfaat sağladıklarında da yüzleri hiç kızarmıyordu.
Bir tek farklılık vardı sadece sahada... Adı Rüştüydü.
Denizlili bir futbolcunun şutunu parmaklarının ucuyla kornere çelmiş, hakemin yanlışlıkla aut kararı vermesine gönlü razı gelmemişti. Nazikçe uyardı hakemi, jest ve mimiklerle topun kendisinden çıktığını ifade etti.
Hakem şaşırdı, ne yapacağını bilemedi, ben öyle gördüm dedi çaresiz... Biz şaşırdık. Herkes şaşırdı. Belli ki Rüştünün dünyası, geri kalanlardan biraz farklıydı. Yaptıkları işin altı üstü spor olduğunun farkındaydı, bir maç kazanıldığında diğerinin kaybedildiğini öğrenmişti. Bir sezon bir takım şampiyon oluyordu, öbür sezon diğeri. Lâkin esas kazanç altın yaldızlı kupalar değil, eve gidip sofraya oturulduğunda çocuklara yedirilen helal ekmeğin gururuydu.
* * *
Benim de çeyrek asırlık 10 numaralı forma maceram o gece bitmişti işte! Artık rüyamda Maradonanın/Platininin değil Rüştünün formasını giyiyordum.
Çünkü rüyalarım 1 günlüğüne gerçek olsa ve bir seferliğine yeşil çime çıkma şansı bulsaydım; sizi temin ederim, Hagi gibi bir frikik, Rıdvan gibi bir çalım atmanın değil, Rüştü gibi topun kornere çıktığını itiraf etmenin gururunu yaşamak isterdim. Çünkü o gurur, bin tane Messi golü, bin tane Ronaldo çalımından daha değerlidir benim nazarımda.
1 numaralı forma
işte o anıt adam, işte o yaşayan efsane Rüştü, geçtiğimiz Perşembe akşamı saat 23:00 sularında son kez giydi 1 numaralı formayı. Kolundaki kaptanlık bandını Emreye verdi usulca. Kaleci kazağını da Volkana devretmişti zaten çoktan. Ama o bandın, o formanın ne anlama geldiğini, Rüştüden onları devralmanın manasını biliyor muydu o gençler, işte bundan şüpheliyim...
Rüştünün 18 yıl ve 120 maçlık onurlu milli takım kariyerinin bitişinin sadece 48 saat sonrası... Rüştünün 1 tonluk formasını devralmış ama belli ki o ağırlığı taşıyamamış milli kalecimiz Volkan, foto muhabiri Vedat Danacıyı sadece işini yaptığı için evinden aldırmakla tehdit ediyor! Videoyu izlemişsinizdir, Volkanın Vedatı tehdidi, anlık bir sinir krizinin sonucu değil. Kavga (aslında tek taraflı kavga) başladıktan iki buçuk dakika sonra geliyor tehdit. Bir öfke kontrolü problemi değil bence. Bedenini dev aynasında görürken, ruhunun cüceleştiğinin farkında olmama durumu bu.
Bu hadiseyi yalnızca Volkan-Vedat ekseninde ele almanın ne kadar yanlış olduğunu da hepimiz biliyoruz aslında... Fitiller, utanç verici isviçre olaylarıyla Terim tarafından ateşlenmiş. Bayrak, basın tribününe ahlak dışı el hareketi yaptığı halde milli takım kaptanlığıyla ödüllendirilmiş Emre tarafından taşınıyor. Belki gözünüzden kaçmıştır, aynı Emre daha iki gece önce Bulgaristan maçının hakemi Grobelniki, sadece toptan kaçamadığı ve takımımızda kalacak meşin yuvarlağı istemeden engellediği için bir buçuk dakika azarladı. Tam bir buçuk dakika!
Terim artık Galatasarayın antrenörü. Onun hesabı artık sadece kendisiyle ve kamu vicdanıyla görülecek. Ama Avcının durumu farklı. Avcı komple bir kamuoyu desteğiyle, spor camiası teveccühüyle ulusal takımın antrenörlüğüyle taçlandırılmış tertemiz/yepyeni bir isim. Onun milli takımı sadece bir başarı veya ödül merkezi değil, bir erdem merkezi yapma şansı vardı. Ama olmadı...
Eğer Volkan-Caner hadisesinde oyuncularını yanına alıp (Volkana ters bakmaktan başka!) hiçbir günahı olmayan emekçilerden özür dileselerdi, böyle bir şansı olabilirdi. Ama olmadı. Böylece Milli takımda vandalizm devri neredeyse on yaşına girdi. Belli ki çok umut bağladığımız Avcı döneminde de hiçbir şey değişmedi...
HHH
Milli takımın kaptanı Belözoğlu... Milli takımın teknik patronu Avcı... TFF Başkanı Demirören...
Kamuoyuna ve emeğe/emekçiye saygınız olmayabilir. Ama hiç olmazsa tek bir adama saygı duymak zorundasınız.
Rüştünün federasyon başkanı olmak zordur. Rüştünün kaptanı olmak zordur. Rüştünün hocası olmak yürek ister. Eğer ben milli takımı sizler ve sizden öncekiler gibi Evden Eve Mafyöz Nakliye Şirketine çevirseydim, en azından Rüştünün yüzüne bakamazdım.
Siz hâlâ nasıl bakabiliyorsunuz, gerçekten merak ediyorum...
--spoiler--
--spoiler--
Rüştünün yüzüne bakmak
10 yaşında, tam yirmi dört çocuğun beraber kaldığı yüz metrekarelik karanlık bir yatakhanede, masa lambası yardımıyla radyodaki spor programlarına 5-10 sayfalık mektuplar yazdığımda da; Galatasaray Lisesi veya Robert Koleje girebilecekken (ailem istanbulda yaşadığı halde) Ankara Atatürk Anadolu Lisesini tercih ettiğimde de kafamda aynı şey vardı: Bir yolunu bulup futbolcu olacaktım. Okumamı çok isteyen ailemden 500 kilometre, Gençlerbirliği Spor Kulübü Tesislerinden 500 adım uzaklıktaki bir okul beni hayallerime daha yakın kılabilirdi.
Olmadı... Amatör düzeyde çok çırpınmama rağmen profesyonel futbolcu olamadım... Ya da aslında oldum da diyebiliriz, ama yalnızca geceleri! Yaklaşık 30 senedir hemen her gece rüyamda futbolcu oluyorum çünkü! Bir geceyi Allianz Arenada, başka birini Maracanada geçiriyorum yıllardır. Önce Rıdvan gibi vitesi birden beşe atıyorum süratle. Sonra Tanju gibi ayak içi plaseler vuruyorum kalecinin soluna. Benimkilerin yanında Haminin frikikleri, Şifo Mehmetin ara pasları halt ediyor!
Yaş aldığımız için mi, yoksa birazdan anlatacağım davranışın göz alıcılığından mı bilmiyorum; iki yıldır rüyalarım da değişti biraz. Hâşâ, futbolcu olma hayalimden vazgeçtiğimi zannetmeyin, dün gece Camp Noudaydım yine! Ama bu kez üstümde 10 numaralı forma değil, kaleci kazağı vardı garip bir şekilde...
* * *
Aslında her şey 15 Mart 2010 akşamı başladı... Denizlisporla Beşiktaş arasında oynanan sıradan bir Süper Lig maçını izliyordum. Her şey aynıydı, herkes aynıydı... Bizim trilyonluk futbolcular yine çok basit bir taç atışı için bile göz göre göre yalan söylüyor; hakemi aldatıp ufacık bir menfaat sağladıklarında da yüzleri hiç kızarmıyordu.
Bir tek farklılık vardı sadece sahada... Adı Rüştüydü.
Denizlili bir futbolcunun şutunu parmaklarının ucuyla kornere çelmiş, hakemin yanlışlıkla aut kararı vermesine gönlü razı gelmemişti. Nazikçe uyardı hakemi, jest ve mimiklerle topun kendisinden çıktığını ifade etti.
Hakem şaşırdı, ne yapacağını bilemedi, ben öyle gördüm dedi çaresiz... Biz şaşırdık. Herkes şaşırdı. Belli ki Rüştünün dünyası, geri kalanlardan biraz farklıydı. Yaptıkları işin altı üstü spor olduğunun farkındaydı, bir maç kazanıldığında diğerinin kaybedildiğini öğrenmişti. Bir sezon bir takım şampiyon oluyordu, öbür sezon diğeri. Lâkin esas kazanç altın yaldızlı kupalar değil, eve gidip sofraya oturulduğunda çocuklara yedirilen helal ekmeğin gururuydu.
* * *
Benim de çeyrek asırlık 10 numaralı forma maceram o gece bitmişti işte! Artık rüyamda Maradonanın/Platininin değil Rüştünün formasını giyiyordum.
Çünkü rüyalarım 1 günlüğüne gerçek olsa ve bir seferliğine yeşil çime çıkma şansı bulsaydım; sizi temin ederim, Hagi gibi bir frikik, Rıdvan gibi bir çalım atmanın değil, Rüştü gibi topun kornere çıktığını itiraf etmenin gururunu yaşamak isterdim. Çünkü o gurur, bin tane Messi golü, bin tane Ronaldo çalımından daha değerlidir benim nazarımda.
1 numaralı forma
işte o anıt adam, işte o yaşayan efsane Rüştü, geçtiğimiz Perşembe akşamı saat 23:00 sularında son kez giydi 1 numaralı formayı. Kolundaki kaptanlık bandını Emreye verdi usulca. Kaleci kazağını da Volkana devretmişti zaten çoktan. Ama o bandın, o formanın ne anlama geldiğini, Rüştüden onları devralmanın manasını biliyor muydu o gençler, işte bundan şüpheliyim...
Rüştünün 18 yıl ve 120 maçlık onurlu milli takım kariyerinin bitişinin sadece 48 saat sonrası... Rüştünün 1 tonluk formasını devralmış ama belli ki o ağırlığı taşıyamamış milli kalecimiz Volkan, foto muhabiri Vedat Danacıyı sadece işini yaptığı için evinden aldırmakla tehdit ediyor! Videoyu izlemişsinizdir, Volkanın Vedatı tehdidi, anlık bir sinir krizinin sonucu değil. Kavga (aslında tek taraflı kavga) başladıktan iki buçuk dakika sonra geliyor tehdit. Bir öfke kontrolü problemi değil bence. Bedenini dev aynasında görürken, ruhunun cüceleştiğinin farkında olmama durumu bu.
Bu hadiseyi yalnızca Volkan-Vedat ekseninde ele almanın ne kadar yanlış olduğunu da hepimiz biliyoruz aslında... Fitiller, utanç verici isviçre olaylarıyla Terim tarafından ateşlenmiş. Bayrak, basın tribününe ahlak dışı el hareketi yaptığı halde milli takım kaptanlığıyla ödüllendirilmiş Emre tarafından taşınıyor. Belki gözünüzden kaçmıştır, aynı Emre daha iki gece önce Bulgaristan maçının hakemi Grobelniki, sadece toptan kaçamadığı ve takımımızda kalacak meşin yuvarlağı istemeden engellediği için bir buçuk dakika azarladı. Tam bir buçuk dakika!
Terim artık Galatasarayın antrenörü. Onun hesabı artık sadece kendisiyle ve kamu vicdanıyla görülecek. Ama Avcının durumu farklı. Avcı komple bir kamuoyu desteğiyle, spor camiası teveccühüyle ulusal takımın antrenörlüğüyle taçlandırılmış tertemiz/yepyeni bir isim. Onun milli takımı sadece bir başarı veya ödül merkezi değil, bir erdem merkezi yapma şansı vardı. Ama olmadı...
Eğer Volkan-Caner hadisesinde oyuncularını yanına alıp (Volkana ters bakmaktan başka!) hiçbir günahı olmayan emekçilerden özür dileselerdi, böyle bir şansı olabilirdi. Ama olmadı. Böylece Milli takımda vandalizm devri neredeyse on yaşına girdi. Belli ki çok umut bağladığımız Avcı döneminde de hiçbir şey değişmedi...
HHH
Milli takımın kaptanı Belözoğlu... Milli takımın teknik patronu Avcı... TFF Başkanı Demirören...
Kamuoyuna ve emeğe/emekçiye saygınız olmayabilir. Ama hiç olmazsa tek bir adama saygı duymak zorundasınız.
Rüştünün federasyon başkanı olmak zordur. Rüştünün kaptanı olmak zordur. Rüştünün hocası olmak yürek ister. Eğer ben milli takımı sizler ve sizden öncekiler gibi Evden Eve Mafyöz Nakliye Şirketine çevirseydim, en azından Rüştünün yüzüne bakamazdım.
Siz hâlâ nasıl bakabiliyorsunuz, gerçekten merak ediyorum...
--spoiler--
bugünkü yazısı harika olan spor yazarı. rüştü özelinde spor ve sporcu ahlakını net bir şekilde ortaya koymuş.
şu cümlesi çok vurucu :
"lâkin esas kazanç altın yaldızlı kupalar değil, eve gidip sofraya oturulduğunda çocuklara yedirilen helal ekmeğin gururuydu."
şu cümlesi çok vurucu :
"lâkin esas kazanç altın yaldızlı kupalar değil, eve gidip sofraya oturulduğunda çocuklara yedirilen helal ekmeğin gururuydu."
Her yazısı insana keyif veren az sayıda spor yazarından biri ve (bence) şu anda piyasadaki en iyi yazar. Ama internet sitesi (http://www.meleke.com) bir süredir güncellenmiyor sanırım, Avrupa Şampiyonası hakkında yazdığı yazıların hiçbirisi yok sitede.
edit: imla
edit: imla
--spoiler--
Devler Liginde yok olabiliriz
Michel Platini, benim için bir futbol ikonu, çocukluğumun en büyük yıldızlarından biri. Eski bir futbolcunun, hem de çok sevdiğim bir futbolcunun UEFA Başkanı olması şahsen mutluluk verici. Hatta ülkemin futbol yönetiminde eski sporcular görme adına da umut verici.
Ama bir de bu madalyonun bize bakan yüzü var: UEFAda Platini döneminin Türk futboluna iyi geldiğini söylemek çok güç.
Platininin UEFA başkanlığına giden yolda faydalandığı en kritik slogan, futbolu daha uzaklara (yani Avrupanın doğusuna) götürmek oldu. Bu bağlamda Şampiyonlar Liginde daha fazla şampiyon hedefinde olduğunu söyledi, başardı da Zaten son yıllarda Devler Liginde BATE Borisov, APOEL, Plzen gibi ekipleri görmemizin nedeni, Platininin Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde yaptığı statü değişikliği.
Yalnız Platini, Şampiyonlar Liginde daha fazla şampiyona yer vermek için 3er-4er katılım hakkı olan ispanyollar-ingilizler-italyanların kontenjanlarını daraltmak yerine, iki bileti zorlayan Türkler-Hollandalılar-Ukraynalılar gibi baş altı ülkelere darbe vurdu. Şampiyonlar Ligi play-off turunda şampiyonlar/şampiyon olmayanlar ayrımı Türkiyenin (ve bazı baş altı ülkelerin) Devler Ligine iki takımla katılma şansını çok azalttı. Çünkü bu liglerin ikincilerinin karşılarına dev liglerin üçüncüleri-dördüncüleri çıkıyor; doğal olarak da Dinamo Kiev, Fenerbahçe veya Braga gibi ekiplerin Udinese, Malaga, Lille gibi rakiplerine karşı işleri zor oluyor.
Yani Platininin yeni Şampiyonlar Ligi uygulaması bir Robin Hood (zenginden alıp fakire verme) öyküsü değil Zengine neredeyse hiç dokunmama; az fakirden alıp, çok fakire verme hikâyesi
Yok olma eşiği
Zaten Türkiye, Platini döneminde Devler Liginde iki takımla var olmaya hiç yaklaşamadı; o umudu unutmaya yüz tuttuk Tek tesellimizse, lig şampiyonumuzun gruplara doğrudan girmesi Yalnız bu yıl maalesef o direkt bileti de kaybetme riskiyle karşı karşıyayız!
Şampiyonlar Ligine UEFA ülkeler sıralamasında ilk 12de yer alan 12 memleket direkt takım gönderebiliyor. Bizim bugünkü aktüel sıralamamız da 12ncilik. Geçtiğimiz sene Belçikaya geçildik, bu sene de nefesleri ensemizde olan Avusturya, Güney Kıbrıs veya Danimarkadan yalnızca birine geçilirsek artık lig şampiyonumuz da Devler Ligine girmek için iki ön eleme turu oynamak zorunda kalacak.
Tabii ki bu basamağa neden düştüğümüzü kendi içimizde çok ciddi sorgulamamız gerek. Bu bambaşka bir yazı konusu Ama bu sene 12nciliğe düşüşümüzde ufak bir haksızlığa uğradık gibi bir his var içimizde.
Nedeni de şu: 2011 Temmuzunda Fenerbahçeyi Avrupa kupalarından men eden ve bizi Avrupada 4 takımla yarıştıran UEFA, sezon sonunda topladığımız puanları maalesef 5e bölerek hanemize yazdı. Bir-iki ay önce beni Ahmet Ağbi (Çakır) bu konuda uyarmıştı, maalesef endişesi gerçek çıktı: Geçen yıl kazandığımız 25,500 puanımız (4e bölünüp hanemize 6,375 olarak yazılması gerekirken) 5e bölünüp hanemize 5,100 olarak kaydedildi. Bu noktada yitirdiğimiz 1,275 puan eğer bizi bu sene sonunda ilk 12nin dışına çıkarırsa doğrusu bu puanların hesabını UEFAdan sormamız gerekebilir!
Erzik faktörü
Euro 2012de yoktuk, ama Çakırı sahada Erziki monitörlerde gördükçe gururlandık. UEFA Kongresinin istanbulda yapılması için olağanüstü çaba harcayan Erzikin (Türkiyenin favori olduğu) Euro 2020 organizasyonunun 12 kente bölünmesi fikrine muhalefet ederek ülkesinin haklarını koruduğunu da bizzat biliyorum.
Şenes Bey sanırım 2011-12 UEFA katsayımızın dörde değil beşe bölünerek 1,275 puan kaybına uğratılmamız konusunda da devreye girecektir. Aksi bir durumda ilk 12nin dışında kalmamız gerçekten acı olacak Türk futbolu için
--spoiler--
ince bir nokta ama çok önemli inşalah futbolun patronlarıda bu konuyu inceliyorlardır.
(bkz: tüpçüden başkan olmaz)
Devler Liginde yok olabiliriz
Michel Platini, benim için bir futbol ikonu, çocukluğumun en büyük yıldızlarından biri. Eski bir futbolcunun, hem de çok sevdiğim bir futbolcunun UEFA Başkanı olması şahsen mutluluk verici. Hatta ülkemin futbol yönetiminde eski sporcular görme adına da umut verici.
Ama bir de bu madalyonun bize bakan yüzü var: UEFAda Platini döneminin Türk futboluna iyi geldiğini söylemek çok güç.
Platininin UEFA başkanlığına giden yolda faydalandığı en kritik slogan, futbolu daha uzaklara (yani Avrupanın doğusuna) götürmek oldu. Bu bağlamda Şampiyonlar Liginde daha fazla şampiyon hedefinde olduğunu söyledi, başardı da Zaten son yıllarda Devler Liginde BATE Borisov, APOEL, Plzen gibi ekipleri görmemizin nedeni, Platininin Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde yaptığı statü değişikliği.
Yalnız Platini, Şampiyonlar Liginde daha fazla şampiyona yer vermek için 3er-4er katılım hakkı olan ispanyollar-ingilizler-italyanların kontenjanlarını daraltmak yerine, iki bileti zorlayan Türkler-Hollandalılar-Ukraynalılar gibi baş altı ülkelere darbe vurdu. Şampiyonlar Ligi play-off turunda şampiyonlar/şampiyon olmayanlar ayrımı Türkiyenin (ve bazı baş altı ülkelerin) Devler Ligine iki takımla katılma şansını çok azalttı. Çünkü bu liglerin ikincilerinin karşılarına dev liglerin üçüncüleri-dördüncüleri çıkıyor; doğal olarak da Dinamo Kiev, Fenerbahçe veya Braga gibi ekiplerin Udinese, Malaga, Lille gibi rakiplerine karşı işleri zor oluyor.
Yani Platininin yeni Şampiyonlar Ligi uygulaması bir Robin Hood (zenginden alıp fakire verme) öyküsü değil Zengine neredeyse hiç dokunmama; az fakirden alıp, çok fakire verme hikâyesi
Yok olma eşiği
Zaten Türkiye, Platini döneminde Devler Liginde iki takımla var olmaya hiç yaklaşamadı; o umudu unutmaya yüz tuttuk Tek tesellimizse, lig şampiyonumuzun gruplara doğrudan girmesi Yalnız bu yıl maalesef o direkt bileti de kaybetme riskiyle karşı karşıyayız!
Şampiyonlar Ligine UEFA ülkeler sıralamasında ilk 12de yer alan 12 memleket direkt takım gönderebiliyor. Bizim bugünkü aktüel sıralamamız da 12ncilik. Geçtiğimiz sene Belçikaya geçildik, bu sene de nefesleri ensemizde olan Avusturya, Güney Kıbrıs veya Danimarkadan yalnızca birine geçilirsek artık lig şampiyonumuz da Devler Ligine girmek için iki ön eleme turu oynamak zorunda kalacak.
Tabii ki bu basamağa neden düştüğümüzü kendi içimizde çok ciddi sorgulamamız gerek. Bu bambaşka bir yazı konusu Ama bu sene 12nciliğe düşüşümüzde ufak bir haksızlığa uğradık gibi bir his var içimizde.
Nedeni de şu: 2011 Temmuzunda Fenerbahçeyi Avrupa kupalarından men eden ve bizi Avrupada 4 takımla yarıştıran UEFA, sezon sonunda topladığımız puanları maalesef 5e bölerek hanemize yazdı. Bir-iki ay önce beni Ahmet Ağbi (Çakır) bu konuda uyarmıştı, maalesef endişesi gerçek çıktı: Geçen yıl kazandığımız 25,500 puanımız (4e bölünüp hanemize 6,375 olarak yazılması gerekirken) 5e bölünüp hanemize 5,100 olarak kaydedildi. Bu noktada yitirdiğimiz 1,275 puan eğer bizi bu sene sonunda ilk 12nin dışına çıkarırsa doğrusu bu puanların hesabını UEFAdan sormamız gerekebilir!
Erzik faktörü
Euro 2012de yoktuk, ama Çakırı sahada Erziki monitörlerde gördükçe gururlandık. UEFA Kongresinin istanbulda yapılması için olağanüstü çaba harcayan Erzikin (Türkiyenin favori olduğu) Euro 2020 organizasyonunun 12 kente bölünmesi fikrine muhalefet ederek ülkesinin haklarını koruduğunu da bizzat biliyorum.
Şenes Bey sanırım 2011-12 UEFA katsayımızın dörde değil beşe bölünerek 1,275 puan kaybına uğratılmamız konusunda da devreye girecektir. Aksi bir durumda ilk 12nin dışında kalmamız gerçekten acı olacak Türk futbolu için
--spoiler--
ince bir nokta ama çok önemli inşalah futbolun patronlarıda bu konuyu inceliyorlardır.
(bkz: tüpçüden başkan olmaz)
iyi güzel analiz etmiş adamdır kabulümdür ve kısmen de haklıdır. peki bu takım cl ayarına yaklaşmaya çalışan takım onu anladık, ki rakibimiz olamayacağını söyledik. ama bunu görmek için özel bir yeteneğe gerek yok, sadece mevcut fb kadrosuna ve vaslui'ye bakmak yeterlidir. tabi birilerinin işine gelen fener'in tökezlemesi olacaktı, ya da turunu küçümsemek, yani u.meleke değil ona atıf yapıp yazıyı alıntılayanlardan bahsediyorum.
kendisine bir de şunu sormak isterim: finlandiya ligi sonuncusu ve geçen sene kupa kontenjanı ile buraya katılan kups kupion takımının bursaspor'u yenmesine de bir açıklama getirsin. hadi fener iyi çalışmıyor, çalıştırılmıyor diyelim?
benim anlamadığım da bu kadar sporu/futbolu takip eden adamların belli yüklenmelerden sonra mental/fiziki yorgunlukların atılmasının da bir süre gerektirdiği konusunu niye irdeleyemedikleri ve/veya niye hiç dikkate almadıkları!
sanıyorum hepsi ağustos ilk hafta da "ok" gibi takımlar görmek istiyor!
bu da bana a acayipsin şarkısını hatırlatıyor hep tarkan'dan sayın meleke kardeşim.
kendisine bir de şunu sormak isterim: finlandiya ligi sonuncusu ve geçen sene kupa kontenjanı ile buraya katılan kups kupion takımının bursaspor'u yenmesine de bir açıklama getirsin. hadi fener iyi çalışmıyor, çalıştırılmıyor diyelim?
benim anlamadığım da bu kadar sporu/futbolu takip eden adamların belli yüklenmelerden sonra mental/fiziki yorgunlukların atılmasının da bir süre gerektirdiği konusunu niye irdeleyemedikleri ve/veya niye hiç dikkate almadıkları!
sanıyorum hepsi ağustos ilk hafta da "ok" gibi takımlar görmek istiyor!
bu da bana a acayipsin şarkısını hatırlatıyor hep tarkan'dan sayın meleke kardeşim.
Bugünkü yazısıyla maça gerçek anlamını yükleyen yazar, iyi ki yazıyor; keşke daha fazla yazsa.
on numara yazı yazarak benim de görüşümü değiştirmiş spor yazarı. galatasaray eşittir fenerbahçe.
http://spor.milliyet.com....580196/default.htm?PAGE=3
http://spor.milliyet.com....580196/default.htm?PAGE=3
Bugünkü köşesinde, enfes bir galatasaray analizi yapmış olan, bu ülke için fazla olduğunu düşündüğün, futbol düşünürü, futbol aydını.yazısı için;
http://spor.milliyet.com..../default.htm?ref=facebook
http://spor.milliyet.com..../default.htm?ref=facebook
culio'yu sol bek yapan spor yazarı.
güncel Önemli Başlıklar